“İlginçtir, Gezi Direnişi esnasında en çok kullanılan kelimelerden biri de ‘hikaye’ olmuştu. Büyük, kolektif hikayelere sahip olmayan, atomize, sinik bir varoluşa saplanıp kalmış bir kuşak Gezi ile birlikte aniden bir ‘büyük hikaye’nin, ortak bir tarihin parçası oldu. Aslında olay, ‘Anlatılan senin hikayendir’den ‘Yaşanan senin hikayendir’e dönüştü. Edebiyat ve hikaye sokaktaydı, ‘Kitabı kapat, şiir sokakta’ gibi sloganlar duvarlardaydı; sanatçılar olası en büyük enstalasyon örneği olarak sokağı, Taksim Meydanı’nı, barikatları gösteriyor, sanatın gerçek yerinin sokak olduğunu söylüyorlardı. Sinemacılar da öyle... Tiyatro da sokakta yapılıyordu; karşılıklı etkileşime dayanan sokak performansları tiyatro programlarının yerini aldı. İptal edilen konserler, festivaller ‘kültür endüstrisi’nin korunaklı, yapay sahnelerine sıkışmış müziğin asıl yerinin sokak olduğuna işaret ediyordu. Sokağın uğultusu, gürültüsü, sloganına eklenen enstrümanlar bir büyük şarkının parçası oluyordu. Peki bu yaşanan hikaye, yazılı hikayeye, yani edebiyata nasıl dönüşecekti? Kim, ne zaman bu büyük hikayenin detaylarını, ara damarlarını yazacaktı?”
Sabitfikir.com'un matbu versiyonu olan SabitFikir dergisinin, Haziran 2014 tarihli 40. sayısının dosya konusu, “Gezi’den Sonra Edebiyat.” Ahmet Ergenç, Gezi’nin birinci yıldönümü vesilesiyle, geçen yıldan bu yana “Gezi Edebiyatı” ya da -12 Mart, 12 Eylül benzetmesiyle gidilirse- “31 Mayıs Edebiyatı” namına neler yapıldığını, olup bitenlerin kimlere nasıl ilham verdiğini ele alıyor.
SabitFikir orta sayfalarının vazgeçilmezi halini alan Kararsız Okur infografiği de, her zamanki gibi, kapak konusunu destekliyor. Oylum Yılmaz’ın hazırladığı ve Sedat Girgin’in resimlediği Kararsız Okur’un labirentlerinde bu ay “Gezi Kütüphanesi” var.
Ayşe Çavdar ise bu sayıda, EdebiyatDışı’na Tayfun Kahraman’ı konuk ediyor... “Gezi Direnişi başladığında gencecik ama devletle kentsel mekanın müzakeresi konusunda bir hayli tecrübeli bir şehir plancısıydı Tayfun Kahraman. Çünkü Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı olarak İstanbul’da gerçekleştirilen kentsel dönüşüm projelerine mesleği adına itirazlar yapıyor, gerekirse bu itirazları mahkemelere taşıyordu. İşi ve vicdani pozisyonu gereği Gezi Parkı’nı savunan gençler arasındaydı.”
Güncel meseleler ve güvenilir kitap eleştirileri için…
Mert Tugen
“Çalıştığı forklift/kamyonet üstüne devrildi. Halatı kopan asansörün/üzerine çöken duvarın/kömür yüklü vagonun altında kaldı. Elektrik arızasını giderirken/inşaata kablo döşerken akıma kapıldı. Metan gazı patlaması/toprak kayması sonucu göçüğün altında sıkıştı. Doğalgaz kaçağından/borudan sızan amonyaktan/yoğun dumandan zehirlendi. Mermer blokların/sac levhaların/kayaların altında kaldı. Foseptik çukuruna/asit havuzuna düştü. Kullandığı silindir/iş makinesi şarampole yuvarlandı. Mal taşırken tren/TIR çarptı. Kafası pres makinesine/demir kesme makasına sıkıştı. Rezidans inşaatında iskeleden düştü. Taşıma bandına kolunu kaptırdı. Kimyasal fabrikasındaki yangında kül oldu. Sipariş yetiştirirken motorsiklet kazası geçirdi. Su boru hattında girdaba kapıldı. Fındık topladığı bahçede yaban arıları soktu. Üretim bandından fırlayan kürek boynuna isabet etti. Çalıştığı evin camından düştü. Buhar kazanı yanında patladı...” 13melek, Adalet Arayana Destek Grubu’nun hazırladığı ve 1umut Yayınları tarafından basılan İş Cinayetleri Almanağı 2013 hakkında yazdı bu ay...
Can Semercioğlu, TRT’nin yeni dizisi Yedi Güzel Adam’dan yola çıkarak popüler kültürdeki muhafazakar damar arayışını konu ederken, Fisun Yalçınkaya da, 2014 Dünya Kupası öncesi, İstanbul sokaklarından bir futbol öyküsünün anlatıldığı Bir Zamanlar Sahalarda isimli çizgi romana değiniyor. Dünyadan sayfalarında Mert Tanaydın ise, serüven yapımlarının yeni yıldızı J.J. Abrams’ın “oyuncaklı” kitabından söz ediyor.
SabitFikir’in bu sayısında ayrıca Anna Banti, Süreyyya Evren, Fabio Geda, E. L. Doctorow, Irmak Zileli, Hakan Bıçakcı, Derviş Şentekin ve Dino Buzzati’nin yeni yayımlanan eserlerini güvenilir eleştirmenler Nazan Maksudyan, Melisa Kesmez, Selçuk Uygur, Müge Karahan, Oylum Yılmaz, A. Ömer Türkeş, Yankı Enki ve Burcu Bayer yorumluyor. Ceyhan Usanmaz, Karşılaştırmalı Eleştiri’de orijinal ve yerli Mike Hammer romanlarını karşılaştırırken, Hayati Roman da Şebnem Burcuoğlu ve Fatih Altınöz’ün kitaplarını bir arada değerlendiriyor. küçük İskender’in ele aldığı kitap da Latin Amerika Şiirleri Antolojisi. Kelebek Etkisi sayfasında Elif Tanrıyar müstehcenlik nedeniyle yasaklanan kitaplara değinirken, FikriSabit’in gündeminde ise “müebbet edebiyat” var.
Karne sayfalarında bu ay Libris Lipum ile Bila Perva’nın notları, her zamanki gibi, bıraz kıt gibi görünüyor.
Keşfet bölümünün bu ayki konuğu da Cem Dinlenmiş; SabitFikir okurlarına kendi el yazısıyla Mezbaha No. 5’i öneriyor.
SabitFikir'in kapak illüstrasyonu da Sedat Girgin’e ait. Ancak çizimler bununla sınırlı değil; iç sayfalarda dikkatli gözler, çok sayıda yetenekli ve genç çizerle de karşılaşıyor.
SabitFikir'i nereden bulacağız?
Yavuz Girgin
Yayın yönetmenliğini Elif Bereketli'nin yaptığı SabitFikir’i tüm D&R’lardan satın alabilirsiniz; Idefix paketleriyle ise ücretsiz. SabitFikir’in içeriğini ve daha fazlasını www.sabitfikir.com adresinde bulmak mümkün.
Dosya yazısından
Gerçek edebiyatın ortaya çıkması için bu büyük sarsıntının üzerinden bir vakit geçmesi gerektiği konusunda hemen herkes hemfikirdi. Hemen oturulup kağıda dökülecek hikayeler niyeyse herkese pek “edebi” olmaz gibi geliyordu. Şimdi Gezi Direnişi’nin birinci yıldönümü geldi. Türkiye’nin genelde katliam ve darbelerle örülen feci tarihine güzel bir tarih eklendi: 31 Mayıs. Bu vesileyle, geçen yıldan bu yana “Gezi Edebiyatı” ya da 12 Mart, 12 Eylül benzetmesiyle gidersek, “31 Mayıs Edebiyatı” namına neler yapıldı, olup bitenler kimlere nasıl ilham verdi bir bakalım.
Siyaset edebiyata nasıl girer?
Elias Canetti edebiyata belki de aşırı-anlam yükleyerek “Yazarların görmediği şey olmamış demektir” demişti. Yani, hikayesi yazılmayan şey, bir anlamda toplumsal bellekte, tarihte yer alamazdı. Edebiyatla siyasetin münasebeti de bu açıdan mühim. Türkiye gibi büyük toplumsal travmalarla dolu olan ve resmi tarihin bu travmaları örtbas etmekle, hüsnütabirlere bürümekle, yok saymakla meşgul olduğu bir ülkede “politik roman” ya da “tanıklık edebiyatı” büyük bir boşluğu doldurduğu için büyük önem taşıyor. Toplumsal tarihi, “büyük olaylar”ı anlatan romanlar bir bakıma bir “alternatif” tarih, hissiyat ve bakış koridoru sunuyor. Bu büyük olayları kişisel tecrübenin ve bakışın filtrelerinden ve edebiyatın aygıtlardan geçirerek aktaran romanlar, hikayeler ve şiirler, yaşananları soğuk ve mesafeli bir belge-malzemesi olmaktan çıkarıp insana daha yakından temas eden bir “hissiyat-ifadesi”ne dönüştürüyor. Edebiyatçı ile mesela bir sosyolog ya da tarihçiyi ayıran şey de burada ortaya çıkıyor herhalde. 12 Mart’ı Füruzan ya da Sevgi Sosyal’dan, 12 Eylül’ü Bilge Karasu ya da Latife Tekin’den okumak, bünyede tarih okumaktan çok daha kalıcı etkiler bırakıyor. Bu bakımdan Canetti’nin sözü ve yazarlara atfettiği anlam doğru ve yerinde olabilir.
...
Tayfun Kahraman ile söyleşi
Gezi’nin fetişleştirildiğini düşünüyor musun?
Belki ama buna hiç gerek yok. Gezi olmasa başka alanlarda da ortaya çıkabilirdi. Gezi’de olmasının sebebi, parkın insanların kendilerini dile getirebilecekleri bir mekanda buluşmalarına olanak sağlamasıydı. Gezi siyasal bir mekana dönüştü kolaylıkla, çünkü zaten bir mekandı. Yüzer geçer bir istek değildi, bütün talepler bir mekanla somutlaştı. Toplumun her kesiminin sesini yükseltebileceği, kendini ifade edebileceği bir mekan olduğu için Gezi önemli bir yere dönüştü. Böylece muhalefet mekansallaştı ve herkesin kendini ifade edebileceği bir ortak noktaya dönüştü. Mesela Tekel’de böyle bir durum yoktu. Emekçi sınıfın sorunu olarak görüldü. Ama Gezi’de bütün sınıflara yer vardı. Böyle yeni mekanlar oluşacak bundan sonra. Soma da böyle bir mekana dönüştü. Orası da Gezi benzeri bir iz bırakacak toplumun hafızasında. Ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın unutulacağını zannetmiyorum.
...
Yeni yorum gönder