“Bugün geldiğimiz noktada, yayıncılarla yazarlar ve telif ajansları arasındaki ilişkilerin boyutu, çevirmenlerin hızı, sektör işçilerinin üretim kapasitesi ne kadar artsa da genişleyen dünyaya cevap yetiştirmek uzun zaman alabilir. Dolayısıyla henüz topraklarımıza ulaşmamış ama ulaşsa hoşumuza gidecek, işimize yarayacak, ufkumuzu başkalaştıracak metinler bulmak için dünyaya bizzat bakmaya başlamalıyız gibi görünüyor.”
SabitFikir dergisinin Mart 2016 tarihli 61. sayısının dosya başlığı, “Merakının götürdüğü yere git: Dünya edebiyatına bakma rehberi”... Yayın piyasasına kimi zaman tam zamanlı kimi zaman serbest editörlük yaparak dahil olan Mert Tanaydın, dosya yazısında, dünya edebiyatında neler olup bittiğini güncel olarak takip etmek isteyenlerin kullanabileceği bazı yöntemleri ele alıyor, meraklı okura yol gösteriyor:
“James Joyce’un kitabını yazdığından çok daha kısa sürede Finnegans Wake’in çeşitli çevirilerle dilimizde okunabildiği bir dönemde olduğumuzu iyi anlamalıyız. Ama hâlâ Stevenson’ın, Dostoyevski’nin, Gogol’ün peşinden koşmamıza da hiç gerek yok. Okuruna daha çağdaşını, daha farklısını ulaştırmak yerine, telifsiz klasikleri çevirmek için büyük çaba harcayan yayınevlerinden sıkılanlar gözlerini dünyaya çevirebilirler artık.”
SabitFikir orta sayfalarının vazgeçilmezi Kararsız Okur infografiği de, her zamanki gibi, kapak konusunu destekliyor. Oylum Yılmaz’ın hazırladığı ve Sedat Girgin’in resimlediği Kararsız Okur, bu ay eleştiriyi yanına alarak, dünya edebiyatına açılan pencerelere bakıyor; edebiyat antolojileri, edebi denemeler, inceleme-araştırma kitapları arasında gezinerek bir yol çizmeye çalışıyor.
Mehmet Erkurt ise, bugün artık yerimizden bile kalkmadan erişebildiğimiz dünya edebiyatı öykülerini bir yana koyup, ancak hareket ederek, bir yolculuğun sonunda ulaşabildiğimiz başka öyküler bulunduğunu hatırlatıyor ve bu öykülerin peşine düşen Okan Okumuş’u Söyleşi sayfalarına konuk ediyor. Alternatif gezi rehberleri hazırlayan Okumuş, “Sömürgeci bir zihniyetle, çıkar ilişkilerinden doğan yapay coğrafi yakıştırmaların zamanla tarihten silineceğini umuyorum,” diyor.
Güncel meseleler ve güvenilir kitap eleştirileri için…
Ömer Faruk Yaman
Aysu Önen, Güncel sayfalarında, edebiyatın başına gelen en kötü şeyin yazar röportajları olduğunu öne sürüyor ve soruyor: “Son zamanların metne bağlı en güzel eleştirileri Seyrek Yağmur ile ilgili çıktı. Barış Bıçakçı’nın röportaj vermeyişinin konuyla ilgisi yok, diyebilir miyiz peki?” Hayati Roman ise geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Umberto Eco’yu kısa bir yazıyla anmaya çalışıyor; “zaten ne kadar uzun yazarsanız yazın eksik kalacak bir metin bu...”
H. Burak Kuyaş’ın hazırladığı NesneKitap sayfaları bu ay, Kırmızı Kedi Yayınevi'nin yeniden yayımlamaya başladığı Babil Kitaplığı’nı inceliyor: "Daha evvel Dost Kitabevi tarafından yayımlanan basımların heyecan verici yönü, orijinal basımla birebir özelliklerde hazırlanmış olmalarıydı. Fakat bu yeniden basım, orijinal seriden farklı bir tasarımla yayımlanmaya başladı ve açıkçası, bu konuda bir hayal kırıklığı yarattı."
SabitFikir’in bu sayısında ayrıca Bora Abdo, Afonso Cruz, Neil Gaiman, Machado de Assis, Erlend Loe, Andrej Nikolaidis, Murat Uyurkulak, Daniel Pennac, Jonathan Coe, Anne R. Dick, Christine Orban ve Birgül Özcan’ın eserlerini güvenilir eleştirmenler Ali Bulunmaz, Irmak Zileli, Burcu Arman, A. Ömer Türkeş, Melisa Kesmez, küçük İskender, Oylum Yılmaz, Aydın Baran Gürpınar, Nazan Maksudyan, Yankı Enki, Gökçe Gündüç ve Burcu Bayer yorumluyor.
Levent Cantek, GrafikRoman sayfalarında Yunan çizgi romancı Soloúp’un Ayvali isimli grafik romanını değerlendiriyor; “Garip bir dönemde yaşıyoruz, geçmişe-tarihe insani ve demokratik itirazlarla bakabilmek, öfkeli tepkilerle öteleniyor. Ayvali sırf bu nedenle, cesaretiyle, takdire şayan bir grafik roman…”
Hilmi Tezgör de, Müzik sayfalarında Yücel Göktürk'ün John Berger ile söyleşisini bir kez daha okurla buluşturan İstanbul'dan Gelen Telefon'u mercek altına alıyor ve "Bu kitabı, Roll’un yeni bir sayısı çıkmış gibi okuyun," diyor. Merve Ünsal ise Sanat sayfalarında Portakal Kültür ve Sanat Evi’nin 100. yılı vesilesiyle yayımlanan dört kitabın, ailenin yüz yıllık serüvenini neden ve ne şekilde temsil ettiğini sorguluyor.
SabitFikir'in kapak illüstrasyonu Esra Kalay’a ait. Ancak çizimler bununla sınırlı değil; iç sayfalarda dikkatli gözler, çok sayıda yetenekli ve genç çizerle de karşılaşıyor. KuşBakışı ise bu ay Necati Tosuner’i ağırlıyor. Yazarın çalışma masasının fotoğrafına bu ay içinde raflardaki yerini alacak yeni romanından tadımlık bir alıntı eşlik ediyor.
SabitFikir’i nereden bulacağız?
Esra Kalay
Yayın yönetmenliğini Ceyhan Usanmaz'ın yaptığı SabitFikir’i tüm D&R’lardan satın alabilirsiniz; idefix paketleriyle ise ücretsiz. SabitFikir’in içeriğini ve daha fazlasını www.sabitfikir.com adresinde bulmak mümkün.
Editörden
Ceyhan Usanmaz
1. yıla, 5. yıla, 10. yıla, 50. sayıya ya da 100. sayıya ulaşıldığında, böylesi duraklar –biraz soluklanıp– gelinen ve gidilecek tarafa yeniden bir göz atmanın bahanesi oluyor çoğunlukla. SabitFikir de şu anda 5. yıl durağında...
Geldiğimiz tarafta, ardımızda neler bıraktığımızın değerlendirmesini yapmak (şu kadar çok kitaptan bahsettik, şöyle boşlukları doldurduk, böylesi dosyalar hazırladık vb) pek bize düşmez gibi geliyor açıkçası. Dolayısıyla o tarafa doğru baktığımızda, bize doğrudan ya da dolaylı olarak destek vermiş isimleri görüyoruz yalnızca. Gerçekten de burada tek tek sayamayacağımız kadar çok ismin katkısı var SabitFikir’in 5. yaşına ulaşmasında. Dergilerin, kolektif bir çalışmanın ürünü oldukları bir kez daha kanıtlanmış oluyor böylelikle; teşekkür ederiz... Ayrıca böylesi duraklar, birtakım yeniliklere başlangıç bahanesi de yaratıyor. En yakın zamanda gerçekleşmesini umduğumuz yenilikse, SabitFikir’in internet sitesinde gerçekleşecek.
(Yazının tamamı için tıklayınız.)
Dosya yazısından
Mert Tanaydın
Her geçen gün yeni kitapların yayımlandığı dilimizdeki eserlerin ötesine geçip başka dillerde hangi kitapların yazıldığını merak etmeye başladığımızda ve üstelik yayınevlerinin ya da çevirmenlerin üretim temposuna veya tercihlerine kendimizi teslim etmekten sıkıldığımızda, başka türlü bir arayışa başlarız: Dünyada neler yazılıyor, neler okunuyor?
Normal şartlarda dünyanın diğer ülkelerindeki yayıncılığı merak edenler, yapıtlarını dünyaya ulaştırmak isteyen yazarlar, okurlarına yeni kitaplar, alanlar, yazarlar sunmak isteyen yayıncılar ve yeni metinleri bulmak isteyen dergicilerdir; ama teknolojinin imkanları, ticaretin çapı, okurun sınırları her geçen gün genişliyor, başka yerlere bakma arzusu büyüyor, dolayısıyla bir tür macera, arayış ya da merkezkaç mekanizması işliyor.
20. yüzyılın sonlarına kadar başka ülkelerle, dillerle, kültürlerle doğrudan teması olmayan insanların, dillerine çevrilmemiş metinlere ulaşmaları, hatta oradaki yazarlardan haberdar olmaları pek kolay değildi. Okur, yabancı dille eğitim veren bir lisede ya da üniversitede tahsil görüp kütüphanesinde bulduğu ya da edebiyat derslerine giren öğretmenlerin verdiği listeleri takip ederek temel bir edebiyat/metin birikimine sahip olabilirdi. İmkanları olanlar Paris’e, Londra’ya, Berlin’e eğitime giderler, oradaki kitabevlerini, kütüphaneleri karıştırırlar, dergileri alırlar, seminerlere katılırlar, kafelerde komşu masalarda oturanların okudukları kitaplara göz atarlardı. Bir taraftan da ülkenin çeşitli üniversitelerinde yabancı diller bölümü açılmıştı; dışarıda eğitim alıp gelenler buralarda ders verir, öğrencilerin neler okuyabileceklerini belirler, dergilere yazar, tez konuları dağıtır, dipnotlara kitapları, metinleri serpiştirirlerdi.
(...)
Okan Okumuş ile söyleşi
Mehmet Erkurt
“Turist” ile “gezgin” arasındaki farkla başlayalım isterseniz...
Seyahat eden insanları “turist” veya “gezgin” diye keskin çizgilerle ikiye ayırmayı çok da doğru bulmuyorum. Bu ayrımdan ziyade, kitle turizminden kaçınmanın gerekliliğini vurgulamaya çalışıyorum. İpleri bir tur acentasının eline bırakmayı, bir rehberin peşinden sürüklenmeyi, sıkıştırılmış programlarla kentlerin ve görülecek mekanların üzerinden hızlıca geçip eve dönme hikayesini çok acıklı buluyorum. Bu koşturmacada seyahatten alınacak keyif minimuma iniyor. Esnekliği olmayan tur programlarında soğuk otel odalarında kalıp, halkın içine karışmadan, gidilen yerin kültüründen bir dem almadan eve geri dönülüyor. Seyahatlerin ardından benim ruhum zenginleşirken, turlarla gezen turistlerin sadece fotoğraf albümleri genişliyor.
(...)
Yeni yorum gönder