“Her gün yeni bir vesileyle hukukla ilgili bir konu gündeme geliyor ve ateşli bir biçimde tartışılıyor. Mesela bu yazının yazıldığı günlerde ülke gündemi savcıların güvenliğinden avukatların adliyelere nasıl gireceğine, Soma Katliamında hukuki sorumluluğun kimde olduğundan başkanlık rejimine ucu hukuki meselelere doğrudan değen konularla meşguldü. Dergi yayımlandığında gündem değişmiş olacak belki de ama yeni gündem maddeleri çerçevesinde gene hukuk tartışılmaya devam edecek.”
SabitFikir dergisinin Mayıs 2015 tarihli 51. sayısının dosya başlığı, “Edebiyat-Hukuk İlişkisinde Gri Tonlar”... Behçet Çelik dosya yazısında, hukuk ile edebiyatın benzeşen ve ayrışan yönlerini ele alırken, “Edebiyatın daha insani bir hukuk düzeni için sürdürülen mücadeleyle nasıl bir ilişkisi vardır?” sorusuna da yanıt arıyor:
“Kuşkusuz, edebiyatçı hiçbir zaman, ‘Toplumsal hayat şöyle düzenlenmeli, hukuk normları bu biçimde oluşturulmalı,’ demeyecektir. Ama edebi yapıtlar nelerin insanı insanlıktan çıkardığını, karakterlerin nasıl aşındığını, farkında olmadan nasıl bir dünya görüşünü içselleştirmeye başladığımızı görmek isteyenlere –bunlara hukukçular da dahildir elbette– her zaman kılavuz olacaktır.”
SabitFikir orta sayfalarının vazgeçilmezi Kararsız Okur infografiği de, her zamanki gibi, kapak konusunu destekliyor. Oylum Yılmaz’ın hazırladığı ve Sedat Girgin’in resimlediği Kararsız Okur, bu ay hukuk eğitimi alıp yoluna ağırlıklı olarak edebiyatla devam eden yazarların, edebiyatta suç ve ceza kavramını başrollere taşıyan metinlerin peşine düşüyor.
Ayşe Çavdar ise bu sayıda, EdebiyatDışı'na Avukat Hürrem Sönmez’i konuk ediyor; Sönmez, hayat ile hukuk arasında bir nevi köprü görevi gören dilekçelerin nasıl yazıldığını anlatıyor.
Güncel meseleler ve güvenilir kitap eleştirileri için…
Onur Aşkın
Melisa Kesmez, öykü kitaplarıyla tanıdığımız Mahir Ünsal Eriş’in ilk romanı Dünya Bu Kadar’ı değerlendiriyor; birbirine ustaca teyellenmiş çok sayıda öyküden oluşan bu kitap, dünyanın aslında “bu kadar” olduğuna ikna ediyor bizi. Ceyhan Usanmaz ise Kayıp Kitaplar Kütüphanesi, Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu, Ters Adam, Hindi’nin Ruhu ve Middlesex’in sayfalarında gezinerek, gözümüzün tam önünde durdukları halde henüz “keşfedemediğimiz” daha nice kitap bulunduğunu hatırlatıyor.
SabitFikir’in bu sayısında ayrıca Fırat Demir, Ayhan Geçgin, Constantin Göttfert, Rebecca Solnit, Nermin Yıldırım, Ersan Üldes, Akhil Sharma, Selim İleri, H. G. Wells, China Miéville, Gülce Başer ve Novalis’in eserlerini güvenilir eleştirmenler Sinan Özdemir, Hayati Roman, A. Ömer Türkeş, Nazan Maksudyan, Hikmet Hükümenoğlu, Ali Bulunmaz, Burcu Arman, Oylum Yılmaz, küçük İskender, Yankı Enki, Erol Üyepazarcı ve Burcu Bayer yorumluyor.
Hilmi Tezgör, Müzik yazılarına müzik ile edebiyatı, şarkı ile şiiri bütünleştiren Nick Cave ve sanatçının son kitabı The Sick Bag Song’la devam ederken; Gökçe Gündüç, Müzikal sayfasında 17 Mayıs’a dek İstanbul’da sahnelenecek olan bir roman uyarlamasını, Operadaki Hayalet’i değerlendiriyor.
F. Cihan Akkartal ise Televizyon yazısında, Doctor Who: 11 Doktor, 11 Öykü adlı kitabın yayımlanması vesilesiyle, Doktor Who’nun seyircinin sonsuz şefkatini 1963’ten bu yana nasıl muhafaza ettiğini anlatıyor. Dünyadan sayfalarında da Mert Tanaydın, Tom McCarthy ve Joseph O'Neill'in “cool” olarak tanımlayabileceğimiz romanlarını mutlaka göz atılması gerekenler listesine kaydediyor.
Fisun Yalçınkaya, Gabo adlı çizgi romanı mercek altına alarak, büyük usta Gabriel Garcia Marquez’in bir yazar olarak dünyasını şekillendiren etmenlere bakıyor. Karne sayfalarında Libris Lipum ile Bila Perva’nın notları ise, her zamanki gibi, bıraz kıt...
SabitFikir'in kapak illüstrasyonu Selçuk Ören’e ait. Ancak çizimler bununla sınırlı değil; iç sayfalarda dikkatli gözler, çok sayıda yetenekli ve genç çizerle de karşılaşıyor.
SabitFikir’i nereden bulacağız?
Mert Tugen
Yayın yönetmenliğini Ceyhan Usanmaz'ın yaptığı SabitFikir’i tüm D&R’lardan satın alabilirsiniz; idefix paketleriyle ise ücretsiz. SabitFikir’in içeriğini ve daha fazlasını www.sabitfikir.com adresinde bulmak mümkün.
Editörden
Ceyhan Usanmaz
Edebiyat ile hukukun kesiştiği noktaya, daha doğrusu olası noktalara doğru ilerlediğimizde, karşımıza ilk çıkacak yapıtların Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı ile Kafka’nın Dava’sı olacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Üstelik daha ilk bakışta, Kafka’nın Dava romanındaki bölüm başlıkları dahi hukuksal bir süreci ifade eder gibidirler; “tutuklanma”, “ilk sorgulama”, “boş mahkeme salonunda”... Uzun zamandır edebiyat ve hukuk üzerine yazan, dersler veren Cemal Bâli Akal’a göre ise Dava, “bir hukuk kitabı değildir”; en azından edebiyat ve hukuk yazılarını bir araya getirdiği Hukuk ya da Kukla Tiyatrosu isimli kitabının bir bölümüne bu başlığı atmış...
(Yazının tamamı için tıklayınız.)
Dosya yazısından
Behçet Çelik
Edebiyatçılar da, hukukçular da “söz cambazı” olarak görülürler. Buna katılmasak da bu iki uğraşın “söz”le bir ilişkisi, bir derdi olduğunu da yadsıyamayız. Hukukçu, akışkan ve değişken toplumsal hayata sözcüklerden oluşan hukuk normları aracılığıyla bir düzen vermeye çalışırken edebiyatçının insanı anlama ve ifade etme çabasında sözcüklerden başka malzemesi yoktur. Bu noktadan sonra, hukukla edebiyat arasındaki temel ayrım ortaya çıkar. Sözcükleri nasıl bir söylem için bir araya getirdiklerine baktığımızda hukukla edebiyatın arasındaki ayrımı, uzaklığı görebiliriz.
Temel ayrım, sanırım, edebiyatın insanın, insanların hikayelerinin peşinde olmasından kaynaklanıyor; hukuksa tekil hikayeler hakkında hüküm verebilmek için olası hikayelerin –içerdiği ayrıksı hallerle birlikte– tamamını kuşatacak genel kurallar koymayı amaçlar. Oysa tekil bir hikayenin peşinden giden edebiyat hukukun sabitlemek, her zaman ve her yerde aynı anlama getirmek istediği sözü açmak, genişletmek, çoğaltmak, yeni anlamlar katmak içindir. Hukuk çelişki sevmez, gördüğü yerde çelişkileri bertaraf etmek isterken, edebiyat çelişkileri kışkırtıp bu çelişkilerden yeni anlamlar doğmasına ebelik yapmayı, en azından böylesi ihtimaller bulunduğunu unutturmamayı arzular.
Hukuk, tekil insanı genel ve soyut normlar içerisinde değerlendirir. Yasalar genel işlemlerdir, belirli bir statü içerisindeki herkes için düzenlenmiş kodifikasyonlardır; edebiyatsa insanın bir başkasından ayrıldığı noktaların peşindedir. Benzer biçimde, hukuk saikle ilgilenmez, eylemle ilgilenir. Hukukun odaklandığı öncelikle eylemdir, istisnalar dışında eyleme giden yol önem taşımaz; edebiyatsa esas olarak bu yoldaki uğrakları, kişinin halini, saiklerini, onu etkileyen etmenleri didikler. Hukuk insanın neyi neden yaptığının değil, ne yaptığının ve bu yaptığının ne gibi sonuçlar doğurduğunun yanıtını ararken edebiyat, tam tersine, insanın ruhsallığının ve yapıp ettiklerinin derinindeki dinamiklerin peşindedir. Bunun doğal sonucu olarak, edebiyatçı insanı yargılamak yerine anlamaya çalışır. Raskolnikov, hukuk nezdinde kriminal bir kişiliktir, edebiyatsa Raskolnikov’un kriminal yanıyla ilgilenmez. Raskolnikov’un kişiliği kadar, yaşadığı zamanı ve mekanı sorgular. Dolayısıyla, bir yargılamadan söz edilecekse, edebiyatın yargıladığı Raskolnikov değildir, Suç ve Ceza’da yargılanan bütün bir toplum ya da zamanın ruhudur.
(...)
Hürrem Sönmez ile söyleşi
Ayşe Çavdar
Mahkemeye dilekçe yazmanın, gündelik hayatla hukuk arasında bir tercüme faaliyeti olduğunu söyleyebilir miyiz?
Üç katmanlı bir süreç bu. Yaşanmış bir hadisenin hukuktaki karşılığını tespit ediyorsun. Sonra onu müvekkilinin menfaati doğrultusunda mahkemeye anlatmaya çalışıyorsun. Avukatlık budur zaten. Öte yandan bireysel değer yargıların ve bir dünya görüşün var. Bunlar birbiriyle örtüştüğünde hadiseleri anlatmak bizim açımızdan daha kolay. Ama bazen müvekkilin menfaati doğrultusunda, hukuken de doğru olan bir şey sana aykırı gelebiliyor. İkilemlere düşebilyorsun. Böyle bir durumda, mümkün olduğunca kendi ilkelerime çok da ters düşmeyecek yerlerden anlatmaya çalışıyorum.
Hukuk dışında yararlandığın kaynaklar var mı dilekçe yazarken? Mesela edebiyat bu kaynaklardan biri mi?
Edebiyata düşkün olmak dilekçe yazarken dezavantaja dönüşebiliyor. “Dilekçe yazarken edebiyat yapma!” avukatlara verilen ilk tavsiyedir. Öte yandan mesleki idealizminiz, adaleti tesis etme arzunuz edebi kaynaklardan beslenir elbette. Bence edebiyat burada devreye giriyor. Okuduğum kitaplar mesleğe bakışıma ve kişiliğime yön verir. Ama dilekçe yazarken edebiyattan beslendiğimi söyleyemem.
(...)
Yeni yorum gönder