“Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, kadın-erkek eşitsizliği gibi sorunlar, son yıllara kadar ağırlıklı olarak odağa kadın konularak tartışıldı, incelendi, çözülmeye çalışıldı. Yakın zamanda ise bu konuların yeni bir odakta, sorunların faili olan erkekleri tartışma konusu yaparak incelendiğini görüyoruz.”
SabitFikir dergisinin Nisan 2015 tarihli 50. sayısının dosya başlığı, “Edebiyatta Erkeklik Halleri”... Egem Atik dosya yazısında, erkeklik çalışmalarının da etkisiyle artık farklı erkeklik hallerinden söz edebildiğimizi hatırlatıp, “Peki, edebiyatta bu halleri farklı yazarlar, farklı dönemlerde, nasıl anlatıyorlar?” sorusuna yanıt arıyor:
“Erkekliğin tek bir hali, tek bir tanımı yok; kadınlara sahip çıkmaktan milletine sahip çıkmaya, askerlikten cinsel yetkinliğe kadar birçok farklı niteliği bünyesinde barındırabiliyor. Verili erkeklik tanımlarının dışına çıkarak eril iktidarı yitirmek, erkek karakterleri ‘kadınsılaşma endişesi’ ile, çaresizlikle, hatta ölümle karşı karşıya getirebiliyor. Sonuç olarak, edebiyat eserlerinde erkeklik hallerinin izini sürmek, metinleri daha önce düşünmediğimiz biçimde okumanın kapısını açıyor hiç kuşkusuz.”
SabitFikir orta sayfalarının vazgeçilmezi Kararsız Okur infografiği de, her zamanki gibi, kapak konusunu destekliyor. Oylum Yılmaz’ın hazırladığı ve Sedat Girgin’in resimlediği Kararsız Okur, bu ay dilde ve edebiyatta erkeklik üzerinden cinsel kimlikler meselesine eğiliyor; erkeğin bir kahraman olarak yaratılmasını dert edinen, eleştiren hikayelerin peşine düşüyor.
Ayşe Çavdar ise bu sayıda, EdebiyatDışı'na İzmir Ekonomi Üniversitesi öğretim üyelerinden Olga Selin Hünler’i konuk ediyor; Hünler, erkeklerin bedenlerini yeterince “erkeksi” kılabilmek için, eskiden “kadınca” bulunan yöntemlere başvurduklarını anlatıyor.
SabitFikir'in bu sayısında şubat sonunda yitirdiğimiz Yaşar Kemal'i de özel bir sayfayla anıyoruz. Bu sayfada, nisan sayımıza yazılarıyla katkıda bulunan isimlerin altını çizdikleri Yaşar Kemal cümleleri sizleri bekliyor.
Güncel meseleler ve güvenilir kitap eleştirileri için…
Ece Zeber
Gizem Koçak ise, Güncel sayfalarında yer alan “Türkiye’de E-kitap 5 Yaşında!” başlıklı yazısında; "E-kitap basılı kitabı öldürür mü?" tartışmalarını hatırlatarak, "Fotoğraf resim sanatını öldürdü mü; ya televizyon sinemayı, tiyatroyu? Öyleyse neden e-kitabın basılı kitabı öldüreceğini düşünelim?" diye soruyor.
İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlası adlı romanının İlban Ertem imzalı çizgi roman uyarlamasını Nilay Kaya değerlendiriyor. "Sadece harikulade çizimlerin konuşmadığı, 'Osmanlı steampunk' türünü resimli roman geleneğinimize de aktaran bir eser var karşımızda."
SabitFikir’in bu sayısında ayrıca Ahmet Altan, Tom Robbins, Nurdan Gürbilek, Burhan Sönmez, Murat Özyaşar, Semih-Veysel Atayman, Alain Mabanckou, Jenni Fagan, Michael Pollan, David Vogel ve George Steiner’ın eserlerini güvenilir eleştirmenler Hayati Roman, Burcu Arman, Oylum Yılmaz, A. Ömer Türkeş, Burcu Bayer, Ali Bulunmaz, küçük İskender, Yankı Enki, Melisa Kesmez, Nazan Maksudyan ve Ceyhan Usanmaz yorumluyor.
Hilmi Tezgör de Müzik yazılarına, şiir ile şarkı sözü arasındaki sınırları ortadan kaldıran Leonard Cohen ile devam ediyor. Sevda Kitabı’nın şarkıya dönüşen ya da –henüz- dönüşmeyen şiirlerine bakarak bizi bu eşsiz simyaya tanık olmaya çağırıyor.
F. Cihan Akkartal, Televizyon yazısında, “İkinci Dünya Savaşı’nı mihver devletleri kazansaydı ne olurdu?” sorusu üzerine inşa edilmiş alternatif tarih romanları arasında, kendisine has bir yerde duran Yüksek Şatodaki Adam’ın dizi uyarlamasını inceliyor. Hasan Cömert ise Sinema yazısında, Türkiye tarihinin en zeki satirlerinden birini, Müjdeler Var Yurdumun Toprağına Taşına, Erdi Sinemam 100 Şeref Yaşına! adlı belgeseli ele alıyor.
Dünyadan sayfalarında Mert Tanaydın, Kazuo Ishiguro'nun Gömülü Dev adlı fantastik/mitik romanının yayınlanmasıyla başlayan, fantazyaya hevesin “düz” bir yazara mübah olup olmadığı tartışmalarını değerlendiriyor. Fisun Yalçınkaya ise Şehzade Yangını adlı çizgi roman vesilesiyle, sokaklarda yetişen, kadınları, çocukları, yeri gelince de can düşmanını kollayan Osmanlı kabadayılarının âlemine dalıyor.
SabitFikir'in kapak illüstrasyonu Erhan Cihangiroğlu’na ait. Ancak çizimler bununla sınırlı değil; iç sayfalarda dikkatli gözler, çok sayıda yetenekli ve genç çizerle de karşılaşıyor.
SabitFikir’i nereden bulacağız?
Ali Çetinkaya
Yayın yönetmenliğini Ceyhan Usanmaz'ın yaptığı SabitFikir’i tüm D&R’lardan satın alabilirsiniz; idefix paketleriyle ise ücretsiz. SabitFikir’in içeriğini ve daha fazlasını www.sabitfikir.com adresinde bulmak mümkün.
Editörden
Ceyhan Usanmaz
SabitFikir’deki dosya konularında, güncel meselelere edebiyat penceresinden bakmaya çalışıyoruz. Bu çerçevede, kaçınılmaz olarak, kadın “sorunları” da birden çok defa ele aldığımız konu oldu. Eserlerini erkek imzasıyla yayımlayan, hatta yalnızca yazdıkları değil, okudukları da küçümsenen kadınlardan yola çıkarak “Kadının Kalemle İmtihanı”nı irdelemiştik örneğin; kadın bedeni üzerinden yürütülen politikalar, “Kadın Bedeni Kime Ait?” sorusunu sordurtmuştu. Bu sayıda da yine aynı konuda odaklanıyoruz aslında ama bakış açımızı biraz değiştirerek... (...)
Bu sayıda, önceki sayıları hatırlamamızın bir sebebi daha var aslında; 50. sayıya ulaşmış olmamız... Dergilerde süreklilik esastır, derler (tabii dinamizmi, heyecanı kaybetmeden). Umarız o dinamizmi, heyecanı yitirmeden ulaşmışızdır 50. sayıya. Bu süreçte, bir derginin aslen kolektif bir çalışmanın ürünü olduğunu da hiçbir zaman unutmadık. Burada tek tek sayamayacağımız kadar çok ismin katkısı oldu 50 sayının yayımlanmasında; teşekkür ederiz.
(Yazının tamamı için tıklayınız.)
Dosya yazısından
Egem Atik
Modern Türkçe edebiyat Tanzimat döneminde şekillenmeye başladığı için erkeklik hallerinin izlerini ilk olarak Tanzimat romanlarında arayabiliriz. Tanzimat dönemi, birçok toplumsal alanın yanı sıra “kadınlık” ve “erkeklik” alanlarının de tanzim edildiği bir süreç. İlk Türkçe romanların yazarları olan Tanzimat aydınları, halkın eğitilmesini bir misyon olarak benimserler ve kendilerini toplum öğretmenliği konumuna yerleştirirler. Bu konum, yeni kadınlığın ve yeni erkekliğin sınırlarının çizilmesi sorumluluğunu da beraberinde getirir. Tanzimat yazarları, kadınların ve erkeklerin nasıl davranması, nasıl görünmesi gerektiği konusunu sıklıkla romanlarına taşırlar. Bunu yaparken, olumsuz bir figür olarak, Şerif Mardin’in deyimiyle “alafranga züppe” tipini okurla tanıştırırlar. Vartan Paşa’nın Ermeni harfleriyle yazdığı ve bugün ilk Türkçe roman olarak kabul edilen Akabi Hikâyesi’ndeki (1851) Rupenig, abartılı kıyafetleri, dekorasyon merakı ve dış görünüşüne düşkünlüğü ile bu tipin ilk örneklerindendir.
Kadınsılaşma endişesi
Saygıdeğer Osmanlı erkeği ise, örneğin dönemin en çalışkan yazarı Ahmed Midhat Efendi’nin romanlarında, evindeki kadınlara sahip çıkan, para konusunda dikkatli, Batılılaşırken gelenekle bağlarını tamamen koparmamış bir figür olarak karşımıza çıkar. Berna Moran’a göre, 1875 tarihli Felâtun Bey ile Râkım Efendi romanında yazar, “Batılılaşmayı yanlış anlayan Felâtun Bey’in karşısına doğru anlayan Râkım Efendi’yi koyarak, kendisi için az çok ideal sayabileceğimiz bir Osmanlı Efendisi çizer” (Türk Romanına Eleştirel Bakış 1, İletişim Yayınları, 2007). Romanın ideal erkeği Râkım Efendi, Batı uygarlığına açık biridir; Fransızca öğrenir, İngilizlerle dostluk kurar, tiyatroya gider... Ancak bunların yanında hadis, tefsir, fıkıh gibi alanlarda da bilgi sahibidir. Dar gelirli bir aileden gelse de çalışkanlığı ve tutumluluğuyla maddi koşullarını iyileştirir. Aile yaşamında Osmanlı geleneklerine bağlıdır, romanın sonunda cariyesi Canan’la evlenir. Romanda “yanlış” ya da “aşırı” Batılılaşmanın temsilcisi olan Felâtun Bey ise babasının mirasını har vurup harman savuran, doğru kadınlarla doğru ilişkiler kuramayan, sonunda da beş parasız kalan bir “alafranga züppe”dir. Bu nitelikler Felâtun Bey’i bir yandan Batının yüzeysel bir taklidi haline getirirken bir yandan da “kadınsılaşma endişesi” ile karşı karşıya getirir. Nurdan Gürbilek, Tanzimat edebiyatındaki alafranga züppenin yerel-ulusal kimliğini yitirip Batı’dan ödünç aldığı kimliği giyinirken erillikten de uzaklaştığına ve bir kadın-adama dönüştüğüne dikkat çeker (Kör Ayna, Kayıp Şark, Metis Yayınları, 2010). Felâtun Bey’in giyimine ve modaya son derece düşkün olması, Beyoğlu’ndaki terzi dükkanlarından çıkmaması, ayna karşısından ayrılmaması onun yitirmekte olduğu erilliğe dair ipuçları olarak yorumlanabilir.
...
Olga Selin Hünler ile söyleşi
Ayşe Çavdar
Nereden aklına geldi erkek bedeni çalışmak? Bazı tuhaflıklar ya da enteresan gelişmeler görmeye başlamış olabilir misin?
Kadınların beden imgeleriyle ilgili meseleler psikolojide çok uzun yıllardır çalışılıyor. Artık çok ciddi bir birikim oluşmuş durumda, hatta yavaş yavaş medya endüstrisini bile olumlu yönde dönüştürmeye başladı bu birikim. Fakat erkeklere dair henüz sistematik bir bilgi birikimine sahip değiliz. Öte yandan sağa sola bakınca bile erkekler için açılan güzellik salonlarını, saç ekme merkezlerini görmek mümkün. Mahalle aralarında bile spor salonları açılıyor. Eskiden daha düşük sosyo-ekonomik düzeyden genç erkeklerin müşterisi olduğu spor salonları artık orta ve üst orta sınıftan erkeklerin de hayatının bir parçası. Spor salonlarına girdiğinde erkeklerin aynadan sadece kendilerini seyretmediklerini, bir yandan da kendilerini seyreden var mı yok mu diye kontrol ettiklerini ve onlara bakanların gözlerinde hayranlık/beğeni ifadesi yakalamaya çalıştıklarını, izleyiciyi fark ettiklerinde daha fazla ağırlık kaldırdıklarını, koşu bandını hızlandırdıklarını görüyorsun.
Dergiler de iyi bir gösterge. Eskiden hiç görmediğimiz sayıda ve çeşitte erkek dergisi yayımlanıyor. Ama dergilerin hepsinde tek bir tür erkek var. Geniş omuzlu, kaslı, hatta belli bir bakışla bakan, kafasını belirli bir açıyla eğmiş, sanki aynı erkeğin varyasyonları...
Harrison Pope ve arkadaşlarının ünlü çalışması 1997’de Psychology Today’de yayımlanmıştı. Buna göre, erkeklerin kendi bedenlerinden duydukları memnuniyetsizlik 1972’de yüzde 15, 1985’te yüzde 34, 1997’de ise yüzde 43’e yükseldi. Bu konuda kadın ve erkekler arasında neredeyse fark kalmadı.
Yeni yorum gönder