"Stephen King'in Parıltı'sında, Jack Torrance'ın, yazabilmek için şeytani Overlook Oteli'nde ailesiyle birlikte inzivaya çekildiği ama bir türlü yazamadığı o 'olmayan kitap,' yazara musallat olan en korkunç hayalet değil midir?"
Sabitfikir.com'un matbu versiyonu olan SabitFikir dergisinin Ocak 2015 tarihli 47. sayısının dosya başlığı, "Olmayan Kitaplar Kütüphanesi"... Fatma Cihan Akkartal dosya yazısında, pek çok kurgusal yapıtta birbirinden farklı sebepler ve fonksiyonlarla karşımıza çıkan, lanetli, alaycı, tabu, ya da basitçe, hiç yazılmamış kitaplara göz atıyor.
"Edebi kurgunun okurdan talebi kuşkunun askıya alınmasıysa, içinden kurgusal kitaplar geçen 'sahici' kitapların talebi, bir yanılgının işleyişinin, yani gerçek ile hayal arasında kesin bir ayrım olduğuna dair nafile inancın açığa vurulması, kurgunun kibrinin törpülenmesidir."
SabitFikir orta sayfalarının vazgeçilmezi halini alan Kararsız Okur infografiği de, her zamanki gibi, kapak konusunu destekliyor. Oylum Yılmaz'ın hazırladığı ve Sedat Girgin'in resimlediği Kararsız Okur, bu ay kendi kütüphanesini kurmak üzerine bir kütüphane düşlüyor! Ayşe Çavdar ise bu sayıda, EdebiyatDışı'na İzmir Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi Dr. Ekrem Düzen'i konuk ediyor; olmayan insanların teknolojiyi kullanarak ürettikleri "münasebetsizliklere," trollük müessesesine bakıyor.
Güncel meseleler ve güvenilir kitap eleştirileri için…
Ahmet İltaş
Yeni bir yıla adım atmanın, insanı "yenileyen" bir tarafı olduğu kadar, bir kısırdöngüyü yeniden başlattığı da ortada. Ceyhan Usanmaz da İkincil Gündem sayfasında Ya Sonra isimli derlemeyi ele alarak, "gelecek öykülerimiz"in de bir kısırdöngü içinde olduğunu öne sürüyor. Hasan Cömert ise Sinema sayfasında bu yıl görüp izleyeceğimiz edebiyat uyarlaması filmleri sıralayıp, Thomas Pynchon'ın romanından Paul Thomas Anderson tarafından uyarlanan Inherent Vice'ın pek yakında vizyona gireceğini hatırlatıyor.
Hande Gürses, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Orhan Pamuk'un merakla beklenen son romanını inceliyor. Kafamda Bir Tuhaflık'ı bir yer değiştirme romanı olarak nitelendiren Gürses, çeşitli biçimsel yeniliklerle, yer değiştirmenin romanın kendisine dönüştüğünü belirtiyor. Fisun Yalçınkaya'nın bu ay ele aldığı çizgi roman da, Gotham şehri kadar olmasa da, suçun ortalıkta kol gezdiği bir başka İstanbul'u anlatıyor. Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları'nda otoriteye karşı gelen, sorgulayıcı, edebiyat ve tarih meraklısı Seyfettin Efendi davaları çözmek için işbaşında.
SabitFikir'in bu sayısında ayrıca Peter Stjernström, Derviş Aydın Akkoç, Patrick Süskind, Akif Kurtuluş, Matthew Beresford, Andy Weir, Walter Tevis, John Steinbeck, Gonçalo M. Tavares, Aharon Appelfeld ve Yekta Kopan'ın eserlerini güvenilir eleştirmenler A. Ömer Türkeş, Ahmet Büke, küçük İskender, Hayati Roman, Yankı Enki, Ece Karaağaç, Burcu Arman, Oylum Yılmaz, Aysu Önen, Nazan Maksudyan ve Burcu Bayer yorumluyor.
Dünyadan sayfalarında Mert Tanaydın, yolda mekik dokuyarak geçen hayatlara bakıp, teknolojik imkanların da genişlemesiyle yolu okuyarak değerlendirenlerin çoğaldığını öne sürüyor; Kelebek Etkisi'nde de Elif Tanrıyar, edebiyat tarihinin belli başlı otelleri arasında dolaşıyor! Fikri Sabit'in gündeminde ise geçen ay aramızdan ayrılan, edebiyat yaptığı kadar edebiyata hizmet de eden Talât Sait Halman var...
Keşfet bölümünün bu ayki konuğu Elif Key; SabitFikir okurlarına kendi el yazısıyla Her Kimsen Sana adlı kitabı öneriyor. Karne sayfalarında Libris Lipum ile Bila Perva'nın notları ise, her zamanki gibi, bıraz kıt...
SabitFikir'in kapak illüstrasyonu da Uğur Altun'a ait. Ancak çizimler bununla sınırlı değil; iç sayfalarda dikkatli gözler, çok sayıda yetenekli ve genç çizerle de karşılaşıyor.
SabitFikir'i nereden bulacağız?
Furkan Nuka Birgün
Yayın yönetmenliğini Ceyhan Usanmaz'ın yaptığı SabitFikir'i tüm D&R'larda satın alabilirsiniz; Idefix paketleriyle ise ücretsiz. SabitFikir'in içeriğini ve daha fazlasını www.sabitfikir.com adresinde bulmak mümkün.
Dosya yazısından
Fatma Cihan Akkartal
Düş Kütüphanesi veya Düş’ün Kütüphanesi, Neil Gaiman’ın yazdığı The Sandman çizgi romanının ana kahramanı Morpheus’un, nam-ı diğer Düş’ün ülkesinde bulunan, hayal edilmiş kitaplardan oluşan bir kütüphanedir. Raflarında, Kim Olsa tarafından yazılmış “Otobüste Aklıma Gelen Çok Satar Romantik Gizli Ajan Gerilim Romanı: Bir Milyon Kopya Satacaktı ve Bir Daha Asla Çalışmama Gerek Kalmayacaktı” adlı kitabın, Pekçok Kişi tarafından yazılmış “Otostopçu’nun Gerçek Galaksi Rehberi” ile Edgar Rice Borroughs’un “Tarzan Mars’ta”sının Arthur Conan Doyle’un “Sherlock Holmes’ün Vicdanı” adlı kitabıyla yan yana durduğu bir kütüphanedir bu. Boşlukta, çerçevenin dışındaki negatif alanda asılı kalmış, birer isimden ibaret bu gibi hayali kitaplar, yalnızca Sandman’de değil, pek çok başka kurgusal yapıtta da birbirinden farklı sebepler ve fonksiyonlarla karşımıza çıkıyor. Stephen King’in Parıltı’sında, Jack Torrance’ın, yazabilmek için şeytani Overlook Oteli’nde ailesiyle birlikte inzivaya çekildiği ama bir türlü yazamadığı ve anlatının ortasında dipsiz bir kuyu ya da bir haritacının kuşbakışı görüşüyle kara bir leke gibi duran o “olmayan kitap,” yazara musallat olan en korkunç hayalet değil midir? İşte Olmayan Kitaplar Kütüphanesi’ni bu lanetli, alaycı, tabu, ya da basitçe, hiç yazılmamış kitaplar oluşturur.
...
Ekrem Düzen ile söyleşi
Ayşe Çavdar
Sosyal medya, malumat, fikir ve şaka paylaşma hallerimizi nasıl etkiledi? Sosyal medyada arzı endam eylememek ve fikir serdetmemek, hiç var olmamak ile aynı manaya geliyor artık. Sosyal medya böyle varoluşsal bir tuzak olmaya başladı mı sahiden?
Sosyal medya yeni bir medya biçimi gibi gelebilir pek çoğumuza ama Yunan şehir devletlerinin pazar meydanları ve forum alanlarından Toskana panayırlarına, Endülüs, Acem, Afgan illerinin köy düğünlerinden sünnet alaylarına, umum Akdeniz ve Levant’ın gizli açık meyhanelerinden kerhane sokaklarına dek sosyal hayatın daima mütemmim bir parçası olagelmiştir. Dolayısıyla günümüzde sosyal medyada olmak veya olmamak pazarda, forumda, düğünde, sünnette, meyhanede ve isminin anılması her daim münasip olmayan umuma açık yerlerde bulunup bulunmamakla aynı şeydir. Etimolojik olarak medya ve meydan kelimelerinin aynı kökten geldiğini, daha doğrusu ikisinin aynı kelime olduğunu da buraya not edelim.
Tuzak olma ihtimaline gelince, insanın varoluşu zorunlu olarak sosyaldir, ister eskinin meydanlarında olsun ister yeninin medyalarında, sosyal varoluşun kendisi bu tuzaktır zaten. Bu tuzaklara zoraki gönüllüler olarak düşeriz. Mesele tuzağın tuzak olduğunu idrak edip etmemektedir. Hem sosyal meydanda/medyada olayım hem tuzağa düşmeyeyim diye bir dünya yok.
...
Yeni yorum gönder