"Alice Harikalar Diyarında denildiğinde, en az Alice kadar hafızalarda yer eden bir diğer karakter de Beyaz Tavşan. Üstelik neredeyse Alice'ten de, Deli Şapkacı'dan da, Kupa Kraliçesi'nden de daha sık kullanılan bir sembol olarak hayal gücümüzde yer etmiş vaziyette. 150 yıldır farklı biçimlerde ve sebeplerde Beyaz Tavşan'ın peşinden gitmeyi sürdürüyoruz. Peki, sürekli karşımıza çıkan bu 'beyaz tavşan' nasıl bir karakter? Ya da soruyla biraz oynayalım: Bunca yıldır biz nasıl bir tavşanın peşindeyiz?"
Sabitfikir.com'un matbu versiyonu olan SabitFikir dergisinin Şubat 2015 tarihli 48. sayısının dosya başlığı, "Beyaz Tavşanın Peşinde 150 Yıl"... Şima İmşir Parker dosya yazısında, okurla ilk kez 150 yıl önce buluşan "Beyaz Tavşan"ın gerçekte kimi ya da neyi temsil ettiğini sorguluyor. Sayısız uyarlama, gönderme ve yeniden yazım arasında, "Bunca yıldır aynı tavşanın ardında biz neyin peşindeyiz," sorusuna yanıt arıyor:
"Robert Phillips, Alice Harikalar Diyarında ile ilgili yazılmış sayısız farklı yorum ve eleştiriye dikkat çekerek herkesin Alice'te gördüğü şeyin farklı olduğunu söyler. Eğer Robert Phillips haklıysa ve gerçekten her birimiz Alice'de bir başka şeyi görüyorsak, o halde peşine düştüğümüz tavşan da hepimiz için farklı olmalı. 150 yıldır yazılan ve çekilen Alice uyarlamaların çeşitliliği de bunu kanıtlar nitelikte."
SabitFikir orta sayfalarının vazgeçilmezi halini alan Kararsız Okur infografiği de, her zamanki gibi, kapak konusunu destekliyor. Oylum Yılmaz'ın hazırladığı ve Sedat Girgin'in resimlediği Kararsız Okur, bu ay Alice'in hikayelerinden esinlenen, dünya edebiyatından felsefeye, siberpunktan fiziğe uzanan çeşitli örneklerle "Bu niye böyle, neden böyle?" sorularına cevap bulmaya çalışıyor. Ayşe Çavdar ise bu sayıda, EdebiyatDışı'na Tamer ve Caner Karataş'ı konuk ediyor; taşranın harikalar diyarı olarak barındırdığı ihtimallere göz atıyor.
Güncel meseleler ve güvenilir kitap eleştirileri için…
Akif Kaynar
Abbas Bozkurt, Sinema sayfalarında, şimdiye dek pek değinilmemiş bir konuyu, kısa filmlerdeki edebiyat uyarlamalarını inceliyor. Fatma Cihan Akkartal ise Televizyon sayfasında ocak ayında dördüncü sezonu başlayan Girls adlı diziyi ele alıyor. Dizinin yazarı, yönetmeni ve başrol oyuncusu Lena Dunham'ın feminist kalplerde kurduğu tahtı nasıl yitirdiğini anlatıyor.
Fisun Yalçınkaya'nın bu ay ele aldığı Fritz the Cat, Robert Crumb'ın -bizdeki Kötü Kedi Şerafettin'e çokça benzeyen- kedisinden esinlenerek yarattığı bir tekirin maceralarından oluşuyor.
SabitFikir'in bu sayısında ayrıca Marguerite Duras, Chuck Palahniuk, Frederic Tuten, Paul Auster, William Blake, Spiro György, J.R.R. Tolkien, Rebecca Solnit, Doris Lessing, Philip Kerr, İlker Aksoy ve Kurt Vonnegut'un eserlerini güvenilir eleştirmenler Nazan Maksudyan, Burcu Arman, Aysu Önen, Burcu Bayer, Hayati Roman, Selçuk Uygur, Yankı Enki, Melisa Kesmez, Oylum Yılmaz, A. Ömer Türkeş, küçük İskender ve Nilay Kaya yorumluyor.
Dünyadan sayfalarında Mert Tanaydın, Tim Parks'ın açtığı yoldan gidip kitapların değişen dünyasında bir ufuk taraması yaparken; Ceyhan Usanmaz, İkincil Gündem sayfasında Orhan Pamuk'un son romanı Kafamda Bir Tuhaflık sayesinde yakından tanıdığımız Bozacı Mevlut'un bozaya yönelik ilgiyi artırması ihtimalini değerlendiriyor.
Keşfet bölümünün bu ayki konuğu Gökçer Genç; SabitFikir okurlarına kendi el yazısıyla Ölümcül Kimlikler kitabını öneriyor. Karne sayfalarında Libris Lipum ile Bila Perva ise bu sefer, Küçük Prens kitaplarına not veriyorlar...
SabitFikir'in kapak illüstrasyonuda Akif Kaynar'a ait. Ancak çizimler bununla sınırlı değil; iç sayfalarda dikkatli gözler, çok sayıda yetenekli ve genç çizerle de karşılaşıyor.
SabitFikir'i nereden bulacağız?
Özlem Isıyel
Yayın yönetmenliğini Ceyhan Usanmaz'ın yaptığı SabitFikir'i tüm D&R'lardan satın alabilirsiniz; Idefix paketleriyle ise ücretsiz. SabitFikir'in içeriğini ve daha fazlasını www.sabitfikir.com adresinde bulmak mümkün.
Editörden
Ceyhan Usanmaz
Lewis Carroll’ın unutulmaz eseri Alice Harikalar Ülkesinde, ilk olarak 1865 yılında yayımlanmış; yani bundan tam 150 yıl önce! İşte SabitFikir’in yeni sayısındaki dosya yazısında Şima İmşir Parker, bunca yıldır nasıl bir tavşanın peşinde olduğumuz sorusunu cevaplandırmaya çalışıyor. Sayısız uyarlama, etkilenme, göndermeler ve yeniden yazımlar arasında Alice’in peşine düştüğü o beyaz tavşanın bugün bizim için ne ifade ettiğini irdeliyor. Ancak herkesin kendisine ait bir hikayesi olabileceğini de unutmadan elbette. Dolayısıyla geri planda şu soru hep akıllarda: Peki ya sen sevgili okur, bunca yıldır sen nasıl bir tavşanın peşindesin?
(Yazının tamamı için tıklayınız.)
Dosya yazısından
Şima İmşir Parker
Durmadan geç kalmaktan yakınan bu şık beyaz tavşan öyle meşgul ki, pek de etrafında olup bitenlerin farkında değil gibi. Tim Burton’ın 2010 uyarlaması ya da 1985’de televizyon için çekilen uyarlama gibi pek çok versiyonun aksine orijinal metinde tavşan Alice’in kendisinin peşine takılarak delikten atladığını fark edemeyecek kadar acele bir işin peşinde. Demek ki Alice’i Harikalar Diyarı’na getirmesi bile aslında istemsiz yapılmış bir iş. Ne Alice’i ne de biz okuru bile isteye peşinden sürüklüyor. Alice tavşanın evine girip masanın üzerinde bulduğu keki yiyerek elleri ayakları pencerelerden taşacak kadar büyüyene dek Alice’i hizmetçi kız zannediyor. O kadar ki Alice, tam bir Viktorya dönemi “hanımefendisi” olduğunu kanıtlarcasına “Gerçekte kim olduğumu bilse benimle bu şekilde konuşamaz,” diye geçiriyor içinden. Zira Alice, W. H. Auden’ın da dediği gibi, asi bir karakter değil, aksine kibar bir üst sınıf mensubu. Beyaz tavşanımız ise biz okuyuculara, kraliçeye amade birini anımsatıyor. Carroll metnin tiyatro için hazırlandığı esnada beyaz tavşanın Alice’in tam zıddı olarak çizilmesi gerektiğini söylüyor. Alice çıkarsız ve plansız bir biçimde merakına yenik düşebilme lüksüne sahip, oysa beyaz tavşan kendi konumunu sağlama almalı. Örneğin, kendisinin altında gördüğü herkese karşı oldukça kaba; Alice de dahil olmak üzere, çevresindeki herkese emirler yağdırıyor. Oysa aynı tavşan söz konusu Kupa Kraliçesi olduğunda el pençe divan bekleyen bir hizmetkar oluveriyor. Kısaca beyaz tavşanımızın Alice’in merakını kurcalayarak delikten Harikalar Diyarı’na atlamasını sağlamak dışında ne bize ne de Alice’e bir faydası oluyor. Yine de unutmamak lazım ki Viktorya döneminin katı kuralcı “medeni” dünyasından kaçış, ancak medeniyetin absürt bir üyesine dönüşmüş, karikatürize bir tipleme olan bu tavşanla mümkün. O halde biz, Alice’le birlikte neyin peşine takılıp atlıyoruz tavşanın deliğinden, “tekrar dışarı nasıl çıkacağımızı hiç düşünmeden?” Medeniyetten ve medeniyetle gelen katı sistemden kaçış, sanki ancak üzerindeki medeni elbiseyle absürt görünen bir hayvanın ardına takılmakla mümkün. Sanki Alice de yelekli ve cep saatli bu tavşandan çok, yelekli ve cep saatli bu tavşanı var eden bu sistemsiz ve kuralsız dünyanın peşinde gibi. Biz okurları yıllardır peşi sıra bu maceranın içine sürükleyen de, kendi merakımızdan başkası değil. Alice’in dediği gibi: “Tuhaf, çok tuhaf.” Biz okurlar bunca yıldır, tavşan kılığına girmiş merakımızın ardında bir yola çıkmışız meğer...
...
Tamer ve Caner Karataş ile söyleşi
Ayşe Çavdar
Ne yapıyorsunuz burada tam olarak? Neden Rize'nin Ihlamurlu köyünde kaldınız?
Tamer: Tiyatro ile insanlar arasında bir köprü kurmaya çalışıyoruz. Hem kendimizi geliştiriyoruz hem de öğrendiğimiz yenilikleri burada deneme imkanı buluyoruz. Bakir bir bölgede olmanın avantajı şudur: İnsanlar sizi şaşkınlıkla izlerler. Dezavantajı da onlara anlatırken çekeceğiniz zorluktur. Size sürekli nereden, ne kadar para aldığınızı sorarlar. Kimse bir şeyi gönüllü olarak yapabileceğinize inanmaz. Ne çıkarınız bulunduğunu merak ederler. Yıllar önce bize, “Kim bilir nereden para alıyorsunuz, katılmam, izlemem,” diyen insan şimdi çocuğunu göndererek oyunculuk eğitimi aldırıyor.
Caner: Asıl amacımız, aldığımız eğitimle bu bölgede bir şeyler yapabilmek. Deneme yanılmayla başladık. Şansımıza hep iyi insanlar çıktı karşımıza. Bizi burada tutan şey ailemiz aslında. Çünkü büyüklerimiz, büyük şehirlere taşınsalar da, büyük paralar kazansalar da hepsi buraya gömüldü. Huzur bulmak ya da hayata tekrar bağlanmak için döndükleri yer burası. Elimdeki imkanları hep burada deneyip burada yeşertmeye çalıştım bu yüzden.
...
Yeni yorum gönder