Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Haber

Haber

SabitFikir'in şubat sayısı çıktı: Suç ve Ceza 150 yaşında



Toplam oy: 747

"2016, Suç ve Ceza’nın yayımlanışının 150. yılı. Şiddet ve ihlalin iktidara ulaştıran yolu ile acı ve boyun eğmenin İsavari kurtuluş yolu arasında bir sarkaç gibi sallanan Raskolnikov, bu 150 yılda öykündüğü Napoléon kadar ünlü bir karaktere dönüştü. Çoğu zaman sadece -belki de popülerliğini mümkün kılan- tek bir katmanının okunmasına rağmen üstelik."

 

SabitFikir dergisinin Şubat 2016 tarihli 60. sayısının dosya başlığı, “Suç ve Ceza 150 yaşında”... Hayati Roman, dosya yazısında Raskolnikov’u en çok tanınan roman kahramanı tahtına oturtan bu önemli eserin tarihinde ve satır aralarında dolaşıyor, dünyanın dört bir yanındaki eleştirmenlerin izinde, kitapta yeni ipuçları arıyor:

 

"Dostoyevski’nin ilk başyapıtı olarak niteleyebileceğimiz Suç ve Ceza’da açık ve örtük katmanların karşılıklı etkileşimi görülür. Bir katmanda psikolojik bir gerilim macerası izlenirken, ikinci katmanda çoğunlukla semboller ve imalar yoluyla o ilk katmana yorumlar getirilip, yüzeysel olaylara daha derin anlamlar yüklenir. Bu da romanı edebiyat tarihinin en büyük manevi arayış hikayelerinden birisine dönüştürür."

 

SabitFikir orta sayfalarının vazgeçilmezi Kararsız Okur infografiği de, her zamanki gibi, kapak konusunu destekliyor. Oylum Yılmaz’ın hazırladığı ve Sedat Girgin’in resimlediği Kararsız Okur, bu ay bir Dostoyevski Kütüphanesi kuruyor. Dostoyevski üzerine yazılan en iyi biyografileri, en dikkat çekici edebiyat eleştirilerini, iyilik ve kötülük / suç ve ceza üzerine kaleme alınmış araştırmaları, anlatıları raflarına diziyor.

 

Mehmet Erkurt ise Söyleşi sayfalarına, “Dostoyevski” adlı kişisel sergisi epey ses getiren heykeltıraş Çağdaş Erçelik'i konuk ediyor. “Dostoyevski okudukça Türkçe edebiyatın ondan ne kadar etkilendiğini fark ettim,” diyen Erçelik, bunun Rusya’daki toplumsal koşulların ve Rusya’nın Batı’yla ilişkisinin Türkiye’ye benzemesinden kaynaklanmış olabileceğini belirtiyor.

 

Güncel meseleler ve güvenilir kitap eleştirileri için…

 

Servet Kesmen

 

 

Aysu Önen, Güncel sayfalarında, 2016’nın diğer bir adının “Shakespeare 400” olacağını hatırlatıyor ve soruyor: “Ozanın ölümünün 400. yılı kutlamaları bir edebiyat olayına mı, yoksa turistik bir kültür pazarlamasına mı dönüşecek göreceğiz; Shakespeare acaba güncellenebilecek mi?” 

 

Dünyadan sayfalarında ise Mert Tanaydın, geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan David Bowie'nin kaybının verdiği hüzünle kaleme aldığı seyir defterini gözler önüne seriyor... "David Bowie dünyamızdan ayrıldı ama ruhunu bize katarak… İyi uykular."

 

Diğer yandan, Barış Bıçakçı’nın edebiyatsever kamu tarafından aşkla, şevkle ve iştiyakla beklenen yeni kitabı Seyrek Yağmur’u değerlendiren Burcu Bayer, “Kitabın yayımlanmasını iple çekenlerin yarattığı sevinç dalgası, çamurlu gündemimize bereketli bir yağmur yağdırdı. Fakat şimdi ortalık pek süt liman değil,” diyor.

 

Yankı Enki de, BaşkaDünyalar köşesindeki yazılarının ikinci ayında Andrew Pyper'in Şeytanbilimci adlı romanını inceliyor; "korku edebiyatının değil, Amerikan romanının klişelerine bağlı kalmayı tercih eden bir kitap bu."

 

SabitFikir’in bu sayısında ayrıca Charles Bukowski, W. G. Sebald, Necib Mahfuz, Ngugi Wa Thiong’o, Valeria Luiselli, Patrick McGuinness, Anna Kavan, Rawi Hage, Isaac Asimov ve Donna Tartt’ın eserlerini güvenilir eleştirmenler Gökçe Gündüç, Hilmi Tezgör, Aydın Baran Gürpınar, Nazan Maksudyan, Irmak Zileli, Ali Bulunmaz, A. Ömer Türkeş, küçük İskender, Oylum Yılmaz ve Hikmet Hükümenoğlu yorumluyor.

 

F. Cihan Akkartal, Televizyon sayfalarında Arthur C. Clarke’ın aynı adlı romanından uyarlanan Çocukluğun Sonu’nu mercek altına alıyor; “yaratıcılığın ortadan kalkması için dünyaya ne uzaylıların ne de ütopyanın gelmesine ihtiyaç var; ikonik bir romanı, vasat bir vizyonla, televizyona sığdırmaya çalışmak da yaratıcılığı öldürüyor.”

 

SabitFikir 2016 yılını yepyeni bir köşeyle karşılamıştı; H. Burak Kuyaş’ın hazırladığı NesneKitap sayfaları bu ay, hem kendisi de bir nesne kitap oluşuyla hem de doğrudan nesne kitap meselesini irdeleyen özelliğiyle benzerlerinin birkaç adım önüne çıkan Kitap Nesnesi: Nesne Olarak Kitap'ı değerlendiriyor.

 

SabitFikir'in kapak illüstrasyonu Christopher Çolak’a ait. Ancak çizimler bununla sınırlı değil; iç sayfalarda dikkatli gözler, çok sayıda yetenekli ve genç çizerle de karşılaşıyor. KuşBakışı ise bu ay Hakan Bıçakcı’yı ağırlıyor. Yazarın çalışma masasının fotoğrafına henüz taslak aşamasındaki son romanı için aldığı bir not eşlik ediyor.

 

SabitFikir’i nereden bulacağız?

 

Uğur Altun

 

 

Yayın yönetmenliğini Ceyhan Usanmaz'ın yaptığı SabitFikir’i tüm D&R’lardan satın alabilirsiniz; idefix paketleriyle ise ücretsiz. SabitFikir’in içeriğini ve daha fazlasını www.sabitfikir.com adresinde bulmak mümkün.

 

Editörden

 

Ceyhan Usanmaz

 

Italo Calvino’nun “Klasikler Neden Okunmalı?” metnine sıklıkla atıfta bulunulur. Calvino’nun “neden okunmalı” sorusuna maddeler halinde yanıt aradığı bu metninde, birkaç maddede özellikle üzerinde durduğu kavramlardan biri de “yeniden okuma”dır. “Olgun yaşta, gençliğimizde okuduğumuz en önemli kitapları yeniden keşfetmek için zaman ayırmalıyız,” der örneğin. Hatta, bir klasiğin yeniden okunmasının ilk okuma gibi bir keşif olduğundan söz eder. Hak vermemek mümkün değil elbette ama kitapçılardaki “yeni çıkanlar” rafının albenisi, klasikleri yeniden okuma girişimimizi çoğunlukla öteler. Belli yıldönümleri ise, böylesi bir vesile arayanlar için bir başlangıç noktası olabilir pekala! 

 

İşte Hayati Roman’ın dosya yazısı, SabitFikir’in bu yeni sayısında, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanının yayımlanışının 150. yılı vesilesiyle tam da bunu yapıyor. 

 

(Yazının tamamı için tıklayınız.)

 

Dosya yazısından

 

Hayati Roman

 

Virginia Woolf’a göre en büyük romancıdır Dostoyevski, G. Moore için ise ucuz polisiye yazarı. Einstein için bütün düşünürlerden, Gauss’tan bile daha çok şey öğrendiği kişidir. D. H. Lawrence ilk okuyuşunda hiç beğenmez, yanlış bir vizyona sahip yanlış bir sanatçı, der onun için; ancak sonraki yıllarda, üçüncü okumasından sonra Karamazov Kardeşler’in, “Büyük Engizisyoncu” bölümünün hayranı olur. Nabokov da beğenmeyenler arasındadır, banal, basit bulur; Cinnet’de “Dusky ve Dusty” diyerek alay eder. Nabokov’a göre oyun yazarı olması gerekirken romancı olmuştur Dostoyevski. Lunaçarski de romancılığına söz etmemekle birlikte onunla benzer düşüncelere sahiptir, romanlarının çok güzel sahnelenmiş diyaloglar olduğunu yazar. George Steiner’e göre ise modern romanın “şeklini ve psikolojisini” belirleyen isimdir. Camus ise daha da ileri götürecektir işi: “20. yüzyılın peygamberi Marx değil, Dostoyevski’dir diyecektir.” Andre Gide büyük bir hayranıdır. 1

 

 

İlk romanı İnsancıklar (1846), dönemin otoritesi Belinski tarafından alkışlarla karşılanır. Batılılaşmayı savunan, toplumsal içerikli edebiyata önem veren Belinski, romanda yoksulların savunusunu bulur. Bu hiç beklemediği ani ün sessiz, içine kapanık genç yazarımızın dengesini bozar. Tıpkı sonra yaratacağı kahramanları gibi ani bir dalgalanma ile coştukça coşar. Ne yazık ki bu coşkusu çok kısa sürecektir. İki hafta sonra yayımlanan Öteki, bu sefer Belinski tarafından hiç beğenilmez. Şöyle eleştirecektir: “Saçmalığın dik âlâsı artık!...Yeni öykülerinin her biri bir başka rezillik... Dostoyevski’nin dehası konusunda ne çok aldanmışız... Ben ki eleştirmenin önde gideniyim, hiç uyanamadım...” René Girard’a göre ise, Belinski’nin Öteki’yi beğenmemesi, aslında Dostoyevski’yi konuları üzerinde daha derin çalışmaya sevk ederek olumlu bir süreci başlatmıştır: “Belki, yapıtı hak ettiği gibi karşılansaydı, o alanı bütünüyle kuşatıp ele geçiremezdi.” Öteki’nin kahramanı “Velçaninov’un en sonunda Trusotski’nin oyununa katılması gibi, Belinski’yle arkadaşları da ikiz rolüne soyunup, başarısızlık çemberini Dostoyevski’nin çevresinde daraltır. O yazın alanında saygıdeğer, hatta parlak bir meslek yaşamına kavuşabilecekken, çıkış yolunu kapatırlar. Dönüşebileceği yetenekli yazarı daha baştan ortadan kaldırmasına yol açarlar. Öteki’den sonraki yapıtlar, yetersizlikleriyle, Belinski’nin onlara yönelik kesin eleştirilerini doğrulamaktadır. Dostoyevski’nin önünde yalnızca iki yol kalmıştır: Tam delilik ya da deha, önce delilik, ardından deha.”

 

(...)

 

Çağdaş Erçelik ile söyleşi

 

Mehmet Erkurt

 

Dostoyevski’yi sizin gözünüzde öne çıkaran neydi?

 

Dostoyevski okumaya Suç ve Ceza’yla, lisede başladım. Okudukça da Türkçe edebiyatın ondan ne kadar etkilendiğini fark ettim. Sanki daha evvel okuduğum Türkçe edebi eserlerin kaynağını keşfetmiştim. Belki Rusya’daki toplumsal koşulların, belki de Rusya’nın Batı’yla ilişkisinin Türkiye’ninkine benzemesinden ötürü, Dostoyevski’nin Türkçe edebiyatçıları derinden etkilemiş olabileceğini düşünüyorum. Beni onun üzerine çalışmaya iten de yine bu yakınlık duygusuydu. Başka bir yazar yerine, onunla daha samimi ve doğrudan bir ilişki kurabileceğimi fark ettim.

 

Bu edebiyat sevgisi çocukluğunuza kadar uzanıyor mu?

 

Çok kitap okunan bir evde büyüdüm. Okumadığım zamanlarda hep bir suçluluk duygusu içinde olurdum. Hâlâ bu duygu beni takip eder. Kitaplarla duygusal bir ilişki geliştirdim. Onları kutsal nesneler olarak gördüm. Belki de bunun sonucu olarak sanatıma dahil oldular. Ayrıca, çocukluğumdan beri düzenli olarak mizah dergisi okuyorum. Büyük ihtimalle, sanatsal beğenilerimi mizah dergileri de fazlaca etkilemiştir. Heykel yaparken, bazı detayları; bir yüzü, bir eli çizerken Bülent Arabacıoğlu, Ergün Gündüz, Galip Tekin, Kenan Yarar, İlban Ertem gibi usta çizerlerin stilizasyon anlayışlarından ne çok etkilendiğimi fark ediyorum. 

 

(...)

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Haber Yazıları

İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali (İTEF) İtalya Özel programıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor. 23-27 Ağustos 2021 tarihleri arasında ekranlara gelecek olan etkinlikler sayesinde İtalya'ya ve İtalyan edebiyatına uzanan yeni bir yol açılacak.

 

 

Sanat Kritik’in yeni podcast serisi, Seval Şahin’in editörlüğünde dinleyicilerle buluşuyor. “Yaz Sıcağında Bir Esinti” başlıklı serinin ilki 120. doğum yıldönümü vesilesiyle Ahmet Hamdi Tanpınar’a ayrıldı. Dergâh Yayınları’nın desteğiyle hayata geçen projeye farklı alanlardan birçok yazar, şair, sanatçı ve akademisyen katıldı.

Kültür Sanat Şehir dergisi Z, 5. kez okur karşısında. Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlanan tematik dergi, “kütüphane” konusunu mercek altına alıyor. 508 sayfa boyunca insanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden günümüze kadar farklı kültürlerde kütüphanenin seyri, kütüphanenin unsurları, kütüphaneciler, kütüphane sahipleri ve kütüphane literatürü inceleniyor. 

Türk edebiyatının usta ismi Sait Faik Abasıyanık'ın hatırasını yaşatmak amacıyla her yıl bir öykücüye verilen "Sait Faik Hikâye Armağanı" bu kez Şermin Yaşar'ın oldu.

 

Sosyal medya paylaşımları, konuşmalar, anketler, veriler gösteriyor ki pandemi günlerinde evde geçen zamanın ciddi bir kısmını kitaba ayırdık. Türkiye ve dünya genelinde İNSAMER'in yaptığı araştırma kitap yayımı ve okuma oranlarındaki artışa odaklanıyor. Kitapyurdu ve Idefix sitelerinden alınan veriler de korona istatistiklerine katkı sunuyor.

 

 

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.