“Hollywood’da ve diğer ülkelerin popüler örneklerinde gördüğümüz üzere uyarlamalar fabrikasyon bir şekilde, ticari bakışla sadece ilgi çekici bir hikayeyi sinemaya aktarmak için hayata geçiriliyor. Bu sebeple yaratıcılıktan çok seyirciyi hesaplayan belli şablonlarla üretiliyorlar. Herkes Stanley Kubrick gibi bir yeteneğe, IQ’ya, mükemmeliyetçiliğe ve daha bilumum özelliğe sahip olmadığından, uyarlamalar, çoğunlukla aynı yüzeysel soru(n)lar üzerinden tartışılıyor: Ne kadar sadık kalınıyor, neler değiştiriliyor?”
SabitFikir’in Temmuz 2015 tarihli 53. sayısının dosya başlığı, “Bir Uyarlama Sıkıntısı”... Hasan Cömert, “kitaba sadık kalmak” ile “yeni bir şey yaratmak” arasındaki o uzun yola bakarak, “Yönetmenler nasıl çalışır?” sorusuna yanıt arıyor:
"Ortaya çıkacak uyarlamanın başarısının formülü yok elbette. Kitabın uyarlanabilir olması, uyarlanma biçimi, senaristin tercihleri belirleyici oluyor. Ancak ne olursa olsun, ‘Kitabı kadar iyi değil,’ cümlesi galip çıkıyor. Bülbülü Öldürmek’ten Guguk Kuşu’na sayısız başyapıtın gücü ise nasıl uyarlandıklarının cevabında değil, nasıl bir film oldukları gibi basit bir soruda yatıyor."
SabitFikir orta sayfalarının vazgeçilmezi Kararsız Okur infografiği de, her zamanki gibi, kapak konusunu destekliyor. Oylum Yılmaz’ın hazırladığı ve Sedat Girgin’in resimlediği Kararsız Okur, bu ay Yeşilçam'da iz bırakan edebiyat eserlerinden birer sinema başyapıtı olmuş filmlere, keşke hiç uyarlanmasaydı dedirtenlerden sinema-edebiyat ilişkisinin sıradışı örneklerine uzanıyor.
Ayşe Çavdar ise bu sayıda, EdebiyatDışı'na çok sevilmiş dizilerin senaryo ekiplerinde çalışmış Fikret Bekler’i konuk ediyor; dizilerin gerçek hayattan değil, yüksek reyting alan diğer dizilerden esinlendiğini anlatan Bekler, “Gerçekçi bir dizinin bir müddet sonra sıkıcı olması kaçınılmaz,” diyor.
Güncel meseleler ve güvenilir kitap eleştirileri için…
Elif Demir
Hilmi Tezgör, Müzik yazılarına İstanbul Caz Festivali kapsamında bir kez daha İstanbullularla bir araya gelen Joan Baez’le devam ediyor; edebiyat ve müzik birlikte anıldığında akla ilk gelecek “olağan şüpheli” şairleri Baptism adlı albümünde okuyup söyleyen Baez, biyografileri ve klasikleri seviyor ama en çok da turnedeyken okuyormuş.
F. Cihan Akkartal ise, Televizyon yazısında, edebi kaynaklardan intihal tartışmaları yaratacak ölçüde beslenen ve geçtiğimiz günlerde ikinci sezonu başlayan True Detective’i değerlendiriyor; “insanların ele ele tutuşup tükenişe doğru yürümeyi kabullenmesi gerektiğini söyleyen bir karakter televizyonda her gün görülmediği için izleyicilerin ikinci sezon ile ilgili beklentileri başından bu yana çok yüksekti...”
Yankı Enki, Edgar Allan Poe hakkındaki iki kitabı, Edgar Allan Poe’nun Ev Yaşamı ve Bayan Poe’yu inceliyor; bu yazıda söz konusu olan iki kitap, Poe’nun sadece özel hayatıyla ilgileniyor. Hande Gürses de, “Hemingway deli miydi, yoksa dahi miydi? Kadın düşkünü mü, yoksa kadın düşmanı mıydı? Barış yanlısı mıydı, militarist miydi?” gibi sorulara yanıt bulmaya çalışan Ölümsüz Hemingway adlı çalışmayı ele alıyor.
SabitFikir’in bu sayısında ayrıca Fatih Balkış, Patricia Duncker, Ömer Madra, Rana Dasgupta, Zahrad, Chuck Palahniuk, Kate Atkinson, Gündüz Vassaf, Witold Gombrowicz, Irvin D. Yalom, William Sutcliffe ve Steven Millhauser’in eserlerini güvenilir eleştirmenler küçük İskender, Hayati Roman, Melisa Kesmez, Ali Bulunmaz, Osman Çakmakçı, Oylum Yılmaz, A. Ömer Türkeş, Ceyhan Usanmaz, Nazan Maksudyan, Gökçe Gündüç, Ece Karaağaç ve Burcu Bayer yorumluyor.
Dünyadan sayfalarında da Mert Tanaydın, bu yıl prestijli edebiyat ödüllerine layık görülen László Krasznahorkai, Jenny Erpenbeck, Ali Smith, Eduardo Mendoza ve Leonardo Padura Fuentes’i mercek altına alıyor.
Fisun Yalçınkaya ise Çizgi Roman sayfasında, Cat Woman ve Supergirl’ün Türkiye’deki yayın hakları için girişimlerin başladığını –fısıldayarak– duyurduktan sonra çizgi roman tarihinin diğer kadın kahramanlarını hatırlatıyor.
SabitFikir'in kapak illüstrasyonu Mehmet İnanır’a ait. Ancak çizimler bununla sınırlı değil; dikkatli gözler, iç sayfalarda çok sayıda yetenekli ve genç çizerle de karşılaşıyor.
SabitFikir’i nereden bulacağız?
Tayfun Pekdemir
Yayın yönetmenliğini Ceyhan Usanmaz'ın yaptığı SabitFikir’i tüm D&R’lardan satın alabilirsiniz; idefix paketleriyle ise ücretsiz. SabitFikir’in içeriğini ve daha fazlasını www.sabitfikir.com adresinde bulmak mümkün.
Editörden
Ceyhan Usanmaz
23 Haziran 1959 günü sabahı Boris Vian, Mezarlarınıza Tüküreceğim isimli romanının uyarlamasını izlemek üzere Cinéma Marbeuf’teki yerini alır. Aslında, kitabından yapılan bu uyarlamayı beğenmediği, yönetmenle aralarında bir anlaşmazlık olduğu bilinmektedir, gitmek istemediğini daha önce söylemiştir; bütün bunlara rağmen, o sabah orada bulunmasının tek sebebi, yakın arkadaşlarının ısrarına dayanamamasıdır. Hatta kibar bir insan olduğu için, hiç içinden gelmese de, filmin yönetmeni ve prodüktörüne karşı neşeli görünmeye bile çalışır. Ancak, filmin galası başlayalı daha on dakika bile olmamışken Boris Vian, koltuğunda fenalaşır ve o günün öğle saatlerinde hayatını kaybeder. Ölüm sebebi, hayatının ilk yıllarından beri peşini bırakmamış olan kalp rahatsızlığıdır aslında ama yine de bu olay, insanın aklına ister istemez şu soruyu düşürüyor: O kadar kötü bir uyarlama mıydı?
(Yazının tamamı için tıklayınız.)
Dosya yazısından
Hasan Cömert
Nick Hornby, kitaplarının sinemaya uyarlanmasıyla ilgili şöyle diyor: "Parayı aldınızsa eğer, iş bitmiş demektir. Palto satmak gibi bir şey. Paltonuzu sattıktan sonra nasıl kalkıp da, ‘Bu şişko herifin paltomu giymesini istemiyorum, çünkü üstüne yakışmıyor,’ diyemezseniz, burada da diyemezsiniz. Adama, 'Sattın ya oğlum, daha ne konuşuyorsun?' derler. Ben iyi para aldım, o sıra ihtiyacım vardı, ağlamaya hakkım olmadığını düşünüyorum." (Akt. Sevin Okyay, “Kitabım Perdeye Yakışmamış”, Radikal, 20 Mayıs 2006.) Bütün yazarlar Hornby gibi düşünmüyor elbette. Kendi kitaplarıyla ilgili çoğunlukla sorun çıkarmayan, işin diğer tarafına geçip başka yazarların kitaplarını da perdeye uyarlayan Hornby ile çalışmak rahat olsa gerek.
Şu sıralar televizyonun gündemini fazlasıyla meşgul eden HBO dizisi Taht Oyunları’nın yazarı George R. R. Martin ise kitaplarının adaptasyonu konusunda dizinin yaratıcı ekibiyle birlikte ‘‘uyumlu’’ çalıştığı için bir kesim tarafından keskin bir şekilde eleştiriliyor. Eleştirinin geldiği yer belli: Serinin sadık okurları. Yakın zaman önce beşinci sezon finaliyle ekranlara ara veren dizinin başarısı ortada. Aldığı ödüller ve reytingle, kanalı ve yapımcılarını bir hayli memnun eden dizinin izleyicileri içerisinde kitaplardan ekrana uyarlanırken yapılan değişikliklere itiraz eden azımsanmayacak bir kesim var.
(...)
Fikret Bekler ile söyleşi
Ayşe Çavdar
Toplumun geçirdiği ahlaki, politik, ekonomik dönüşüm dizilere nasıl yansıyor? Çemberimde Gül Oya gibi bir dizinin fenomen olduğu yıllar geride kaldı, artık Huzur Sokağı satıyor demek mümkün mü?
Toplumun on ya da kırk yıl öncesine oranla daha muhafazakar olduğunu düşünmüyorum. Muhafazakarlaşan şey iktidar, yapılar, kurumlar. Ülkemizde büyük bir insan topluluğu da hemen duruma uyum sağlayıveriyor. Kraldan çok kralcı televizyon kanalları ve şikayet mekanizmasının kolaylaşarak teşvik edilmesi nedeniyle büyük bir muhafazakar tepki var imiş gibi gözüküyor.
Çemberimde Gül Oya yayımlandığı dönemde beğeniliyordu lakin reyting rekoru kırmıyordu. Bugün de on sene önceki kadar izleneceğini düşünüyorum. “Huzur Sokağı yaklaşımı”nın satmasının garanti olduğunu sanmıyorum. Politik tavrı bir yana, o kadar gerçekçi bir dizinin bir müddet sonra sıkıcı olması kaçınılmaz. Ama bakın Karagül’e... Bir ev, bir aile ve bir avlu var; her hafta ortalık feryat figan. Reytingler tavan. Dallas’tan bu yana entrika, aşk acısı, aile sırları, intikam gibi konuları işleyen hikayeler satıyor. Bu konuda televizyon cephesinde değişen bir şey yok aslında. İçine bu unsurları güzel yerleştirirseniz başörtülü karakterlerin olduğu diziler de satar. Yerleştiremezseniz batar. Aynı şey tersi için de geçerli. Önemli olan hikaye.
(...)
Yeni yorum gönder