Çocukken size sorulan "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusuna ne cevap verirdiniz? Sizin yanıtınızı bilmiyoruz ama Orhan Pamuk'unkini biliyoruz: O bu soruya hep "Ressam" cevabını verdi. Gün geçti, ressam olma hayaliyle yaşayan bu çocuk, kendi coğrafyasından çıkmış en büyük edebiyatçılardan biri oldu. Kader mi? Galiba. Tesadüf mü? Sanmayız.
Böyle yazdığımıza bakıp da sanmayın ki Orhan Pamuk hiç ressam olmadı; aksine bir dönem üretken bir biçimde resim yaptı: 7-22 yaşları arasında. Peki bu kadar istediği bir işi neden bırakır insan? Kendisinden dinleyelim: "Esrarengiz nedenlerle, bilmek, anlamak istemediğim nedenlerle resmi bırakıp başladım romancılığa. 35 yıl yalnızca roman yazdım, resimleri kâğıtların kenarına yaptım. Ama son dört yılda resim yapmaya disiplinli bir şekilde geri döndüm."
Evet, Orhan Pamuk son dört yıldır disiplinli bir şekilde resim yapıyor. Düşünerek değil, sevgiyle yapıyor resmi Pamuk, böyle söylüyor*. Sözlerini öyle tamamlıyor ki, akıllara Schiller'den ödünç aldığı bir yaklaşımla, okur ve yazarları "saf" ve "düşünceli" olarak ayırdığı Saf ve Düşünceli Romancı kitabı geliyor: "Resim yapmak beni o anda roman yazmaktan daha mutlu ediyor. Ama roman yazınca dünyanın daha çok içine girdiğimi, dünyayı kavradığımı, daha mantıklı, daha derin bir şey yaptığımı hissediyorum. Resim yaparken ise o andaki sanatsal faaliyetin, o anda araştırma yapmanın zevklerini tadıyorum."
Böyle bakınca Orhan Pamuk düşünceli bir romancı, ama sanki saf bir ressam.
KARGA, MARTI VE GEMİ
Pamuk'un neler yazdığını: Füsun'la Kemal'in aşkını, Galip'in Celalleşmesini, Cevdet Bey'i ve Nigan Hanım'ı... neredeyse ezbere biliyoruz. Peki ya Pamuk neler çiziyor? "Karga, martı ve gemi resimleri yapmayı sevdiğini" söyleyen Orhan Pamuk'un elinden çıkmış bir martı şu günlerde İstanbul Caz Festivali festivalin posterlerinde de görünce merakımız bir kat daha artıyor.
O halde gelin hem o martının Bülent Erkmenli hikayesini, hem de Orhan Pamuk'un geçmişte Öküz için yaptığı çizimlerin anılarını Orhan Pamuk'un bizzat SabitFikir için düştüğü notlardan okuyalım:
SİYASİ YAZMIYORDUM
"1997-1999 arasi önce haftalık, sonra 15 günlük, sonra aylık, Öküz dergisine yazi yazdım. O dergide pek çok arkadaşla bir rüzgar, bir hava olmuştu. Muhalif havası vardı, ben siyasi yazmıyordum, tıpkı bugünlerde Taraf gazetesine yaptığım gibi, belirli bir şekilde siyasi olmayan ama izlenimlere dayanan yazılar yazıyordum. Şimdi fotoğrafların altına yazıyorum. O zaman hem resim yapar hem de resimle ilgili bir yazı yazardım. Aslında resim ile yazı arasındaki o ilişki ilgilendirir beni."
"ORHAN, BU HAFTAKİ YAZIN GELİYOR MU?"
"Bazen önce resmi yapıp sonra yazıyı yapıyordum. Bazen hayat hakkında küçük izlenimler yazmak istiyordum. Sonra onun resmini de yapmak istiyordum. Her hafta Öküz dergisinden arkadaşlar, "Orhan bu haftaki yazın geliyor mu?" derlerdi. O zaman artık bırakayım, yazmayayım derdim. Son anda iki saat kala yetiştirirdim. O resimleri yaptığım, yazıları yazdığım için memnunum. Bu gördüğünüz Öküz sayfalarında o yaptığım resimlerden bir seçme var."
O YILLARDA YAZDIĞIM EN İYİ METİN
"O yıllarda kızımı ilkokula götürürdüm. Kızım şimdi üniversiteyi bitiriyor. İlkokula başladığı ilk yıl her çocuk gibi okula gitmek istemezdi, sıkılırdı. Bana kalırsa o yıllarda yazdığım ve resimlediğim en iyi metin kızımın okula gitmeyeceğim dediği bu metindir."
"Bu, resim yaparken yaptığım karalamalardan biri."
"HER ŞEYİYLE BİTMİŞ BU RESİM"
"Roman yazarken yukardan bir manzaraya bakmayı seviyorum. İstanbul'daki evimden Boğaz'ın giriş manzarası var. Ama kendiliğinden, manzarayı görmesem bile, oturduğumda, belirli yükseklikten gemi resmi yapmak geliyor içimden. Çok bariz bir şekilde gemi, karga, martı resmi yapmak geliyor içimden. Bir istanbul çocuğu oldugum için belki. Bütün hayatım bunlarla geçtiği için. Bu resimleri ne kadar çabuk yaparsam ve ne kadar kendiliğinden yaparsam o kadar çok seviyorum. Bu resmi de İstanbul'u yansıttığı için Bülent Erkmen'e afiş yapsın diye verdim ama o haklı olarak "Çerçevesiyle, her şeyiyle bitmiş bu resim," dedi. Bunun neresine yazı koyacağını çıkaramadı. Ben de ona hak verdim. Aynı defterin başka bir sayfasındaki o martı resminden hareket ederek, Bülent Erkmen resmin altının bir kısmını beyaz bırakarak, martının hareketini çok güzel bir sekilde vurguladı. Afişten ben de memnunum. Bir seferde yaptığımızı sanmayın. Resim defalarca gitti geldi, gitti geldi. Harfleri yerleştirdik. Resimden yola çıkarak Bülent Erkmen'in yaptığı bu afişten memnunum. Bu işi yaptık, zevk aldık."
* Resme geri dönmesi vesilesiyle Akşam Gazetesi'nden Eyüp Tatlıpınar'a verdiği söyleşide
Yeni yorum gönder