Bugünlerde Taksim'deki Simurg Kitabevi'ne yolu düsenleri kötü bir sürpriz bekliyor. Kitabevi boşaltılmış, içeride hummalı bir tadilat var. Simurg, maddî zorluklara yenilerek kapandı. Yerine, bayramdan sonra Dergâh Yayınları'nın işleteceği Ana Kitabevi açılacak. Simurg'un serüvenini İbrahim Yılmaz'dan dinledik.
Cemil Meriç, "Öyle seveceksin ki kelimeleri, sana yetecekler..." derken kelimeye, kitaba hatta edebiyatın kendine hangi şiddette bağlanmak gerektiğini özetler gibidir.
Meriç'in içselleştirdiği bu tarifin etkisi olmuş mudur bilinmez, bundan 25 yıl önce içindeki kitap sevgisinin eyleme geçirdiği bir hikâyeye sahip Simurg Kitabevi'nin kurucusu İbrahim Yılmaz. Simurg'un ve dolayısıyla Yılmaz'ın hikâyesi, vaktiyle çok değerli bir kitap koleksiyonuna sahip Behzat Üsdiken'in bir sahaf açtığını gazeteden öğrenmesi ve mesai bitiminde soluğu orada almasıyla başlıyor. İki-üç ay kadar "cumartesi yalnızlığı"nı buradaki kitaplarla gideren İbrahim Bey, sahafa son geldiğinde buraya el konulduğunu ve boşaltılacağını öğrenir. Sahaf kapanmasın, kitaplar yediemine taşınmasın diye bulup buluşturan İbrahim Bey nihayet sahafın yüzde 25'ine ortak olur ve sahaf varlığını sürdürmeye devam eder. Ne var ki, bu küçük ortaklık yazılı bir anlaşma olmadığı için 1988 yılında İbrahim Bey'den habersiz başka bir yayınevine devredilerek biter...
Önce sahaftaki ve ardından çalıştığı yayınevindeki işini de kaybeder ama İbrahim Bey'in ve Simurg'un hikâyesi asıl burada başlar. Önceki ortağından aldığı hakkıyla aynı handa 2,5 metrekarelik bir yer kiralayıp, burayı, müdavimlerinin hakkında "Sarıyer dolmuşu kadar bir yer, tıka basa çıldırtıcı kitaplarla dolu, çay ve sohbet gırla gidiyor" diye söz ettiği bir sahafa dönüştürür ve yıllar içinde kendi çevresini oluşturan Simurg Beyoğlu'ndaki yerine taşınır.
Kitap sevgisi bu ya, Yılmaz 1994 yılında yayıncılığa, 1998 yılında ise yeni kitap satışı işine girer. Hikâye işte burada biraz açmaza giriyor. İbrahim Bey fazla anlatmak istemiyor ama biz onun "Çoğu akademik hâlâ tüketemediğim, Türkiye'nin en az satan kitaplarını yayımladım." sözlerinden durumun ciddiyetini, yeni kitap işine girmesiyle beraber hesapları toparlayamadığını ve Simurg'u yerinde yaşatamadığını anlıyoruz.
Simurg, bir geleneğin adı
İstanbul'da yolu kitaptan, okumaktan geçen hemen herkesin bildiği bir yer Simurg Kitabevi. İlk müdavimlerinin de dediği gibi, sadece kitap satışı yapılmaktan öte çayın, muhabbetin ve kitap dostlarının buluşma, tanışma ve kaynaşma mekânı aynı zamanda. Kurulduğu günden bu yana Türkologların, kitap kurdu ve koleksiyoncuların, akademisyen ve araştırmacıların uğrak mekânı olması ise zengin kitap çeşitliliğinden, ucuz fiyata satış yapılmasından ve bazen de "Yabancı değilsin, oku geri getirirsin" yakınlığındaki muhabbetinden kaynaklanıyordu. Kaynaklanıyordu diyoruz çünkü yıllardır özveriyle oluşturulan bir gelenek sessiz sedasız bitti. Maddî imkânsızlıklar Simurg'u yıllardır ikamet ettiği Taksim'den Tarlabaşı'nda bir binanın üç katına taşıdı. "Şu an geriye dönüp baktığımda, 'büyük işler başarmak', 'açık alınla çıkmak' rüzgârına kapılmış savrulup duruyormuşuz. 'Yapmak' kolaymış, önemli ve değerli olan 'yaşatabilmek'miş" diyor İbrahim Bey bu talihsiz kapanmayla ilgili. Bundan sonra ağırlıklı olarak internetten satış yapacaklarını da söyleyen Yılmaz, Simurg'un 300 metrekarelik bir alanda toplamda 100 bine yakın çeşitle kitaba hizmet etmeye devam edeceklerini belirtiyor.
Dergâh Yayınları aylar önce Simurg'un devrolunacağı haberini aldı. Yayınevi, buraya bar ve kafelerin de talip olduğunu öğrenince, Simurg'un yıllar içinde oluşan geleneğinin ve dokusunun bozulmaması için mekânı devraldı. Cağaloğlu'nda işletilmekte olan Ana Kitabevi'nin bir şubesi olacak kitabevi, daha önce ağırlıklı olarak sosyal bilimler, edebiyat ve kültür alanlarında satışını gerçekleştirdiği kitap çeşitlerine sanat ve estetik gibi özel alanları da ekleyecek.
Kaynak: Zaman/Zehra Onat
Yeni yorum gönder