Milenyum serisinin yazarı Stieg Larsson üzerine yoğun tartışmalar devam ediyor. Yazar 2004’teki ölümünün ardından ünlenmiş ve Milenyum serisi dünyada milyonlarca satarak bir fenomene dönüştü. Memleketi İsveç’te filme çekilen seri Hollywood tarafından da kaçırılmadı ve Aralık ayında Ejderha Dövmeli Kız’ın Daniel Craig’in oynadığı popüler versiyonu vizyona girecek.
Ama seri daha da popülerleşmeden (nasıl olacaksa) geçen ay Vanity Fair’de yer alan Eva Gabrielsson makalesinde yer alan bir bölümü paylaşmak istiyorum.
1977 yılında Afrika’ya giden Stieg Larsson, hayat arkadaşı Eva Gabrielsson’a bir mektup yazar ama kendisine vermez. Öldüğü takdirde okunmasını istediği bu mektubu Eva 2004’teki ölümünden sonra yaşadıkları evde bulur.
"Stockholm, 9 Şubat 1977
Eva, aşkım,
Bitti. Öyle ya da böyle, her şey sona erer. Her şey bir gün biter. Bu, evren hakkında bildiğimiz en büyüleyici gerçeklerden birisidir herhalde. Yıldızlar, galaksiler, gezegenler söner. Ve insanlar da tabii. Hiçbir zaman bir inanan olmadım ama astronomiyle ilgilenmeye başladığım gün ölüm korkumu bir kenara bıraktığım gündür. Anladım ki tüm evrenle karşılaştırıldığında bir insan evladı, tek bir insan evladı olan ben çok küçüğüm. Bu mektubu engin dini veya felsefi bir ders vermek amacıyla yazmıyorum elbette. Sana “hoşça kal” demek için yazıyorum. Seninle az önce telefonda konuşuyorduk. Sesin hala kulaklarımda. Seni hayal ediyorum. Gözlerimin önünde çok güzel bir görüntü. Sonuna kadar saklayacağım çok güzel bir an. Tam bu anda, bu mektubu okurken sen benim öldüğümü biliyorsun.
Bilmeni istediğim bazı şeyler var. Afrika’ya gitmek için yola çıkarken beni orada nelerin beklediğinin farkındayım. Hatta bu seyahatin ölümüme sebep olabileceğine dair bir his var içimde. Ama bu benim yaşamam gereken bir deneyim, her şeye rağmen. Ben bir koltukta oturmak için gelmedim bu dünyaya. Düzeltiyorum. Aslında öyle gelmiştim. Afrika’ya sadece bir gazeteci olarak gitmiyorum, politik bir görevin parçası olarak gidiyorum ve bu nedenle bu seyahatin hayatıma mal olacağını düşünüyorum.
Bu mektup, ne söyleyeceğimi tam olarak bilerek sana yazdığım ilk mektup: Seni seviyorum, Seni seviyorum, seviyorum, seviyorum. Bunu bilmeni istiyorum. Seni şu ana kadar sevdiğim herkesten daha çok sevdiğimi bilmeni istiyorum. Bunu yazarken ciddi olduğumu bilmelisin. Beni hatırlamanı ama benim için yas tutmamanı istiyorum. Eğer senin için gerçekten bir şey ifade ediyorsam, ki ettiğimi biliyorum, öldüğümü öğrendiğinde büyük ihtimal çok acı çekeceksin. Ama senin için bir anlam ifade ediyorsam, lütfen acı çekme, bunu istemem. Beni unutma ama hayatına da devam et. Hayatını yaşa. Bunu şimdi anlaman ne kadar zor olsa da acın zamanla azalacaktır. Huzur içinde yaşa aşkım, yaşa, sev, nefret et ve mücadeleyi sürdür…
Çok hatalarım oldu biliyorum ama iyi yönlerim de vardı umarım. Ama sen Eva, öyle bir aşka ilham verdin ki bunu hiçbir zaman tam anlamıyla sana gösteremedim.
Dik dur, omuzlarını düzelt, başını eğme. Tamam mı? Kendine iyi bak, Eva. Bir fincan kahve koy kendine. Artık bitti. Birlikte yaşadığımız güzel zamanlar için teşekkür ederim. Beni çok mutlu ettin. Adieu
Güle güle, Eva
Stieg’den, Sevgilerimle"
Bu mektubu Stieg Larsson öldükten sonra bulan Eva Gabrielsson mektubu Stieg Larsson’un cenazesinde okur. Bugün o mektubu nasıl okuduğuna hala hayret ediyor.
Eva Gabrielsson’un hayat arkadaşı Stieg Larsson’u anlattığı kitabı Stieg and Me Orion Books tarafından yayınlandı.
Bu mektup Vanity Fair’de yayınlanan kısaltılmış makaleden alınmıştır.
Haber: İlker Uğur, ilkerugur.squarespace.com
Yeni yorum gönder