İngiltere, son haftalarda bir edebiyat olayını konuşuyor. Olayın kahramanı ise, daha önce yazdığı Kurtlar Hanedanı kitabıyla pek çok ödülü toplayan ve dünya çapında, ama özellikle de İngiltere'de büyük üne kavuşan yazar Hilary Mantel'in yeni yayımlanan kitabı The Assasination of Margaret Thatcher: Stories, yani Margaret Thatcher Suikastı: Hikayeler.
Mantel 30 yılda kaleme aldığı kitabın hikayesini Guardian'a geçtiğimiz günlerde şöyle anlatıyordu: "1983 yılında Windsor'daki evinin penceresinde görmüştüm Margaret Thatcher'ı, sokaktan geçiyordum yalnızca. İçimden ona bir suikast düzenlemek geçti, onu öldürmekle ilgili fanteziler kurdum. Birden gözlerim mesafeyi taradı. Şöyle düşündüm: 'Eğer şu an bu durumda olan ben değil de bir başkası olsaydı, Thatcher ölmüş olabilirdi...'" İşte Mantel, kitaba adını veren öyküsünde gerçekten de o "başkası" olduğunu düşünmüş; Mantel'in öyküsündeki iki karakter Thatcher'a suikast düzenliyor.
Öykünün yayımlanmasının ardından Thatcher'ın yakın arkadaşı ve eski danışmanlarından Lord Timothy Bell, "bir insan bir insana suikast düzenlemek istediğini söylerse bu durumun polis tarafından araştırılması gerekir," diyerek şimşekleri üstüne çekerken, Daily Telegraph gazetesi başlangıçta çok istekli olmasına rağmen daha sonra öyküyü yayımlamaktan vazgeçmişti. Margaret Thatcher Suikastı öyküsü daha sonra Guardian ve New York Times gazetelerinde yayımlanmış, son olarak da -birkaç gün önce- adını verdiği kitabın içinde tekrar basılmıştı.
İngiliz PEN yöneticilerinden Robert Sharp da Bell’e sert tepki göstererek şu açıklamayı yaptı: "Eğer bir edebi eserde bir cinayeti anlatmak cinayete kışkırtmakla eşdeğerse, o zaman Lord Bell’in meslektaşları Lord Dobbs, Barones James ve Barones Rendell hakkında da soruşturma açılması gerekir. Demokrasilerde politikacılar ve yorumcuların sansür çağrısında bulunmaya başlaması tedirgin edici bir durum. Bu, yalnızca İngiltere’de ifade özgürlüğü hakkını baltalamakla kalmaz, aynı zamanda yazarlar ve gazetecileri, politikacıları hicvettikleri ya da eleştirdikleri için dava ve tehdit eden, bazen de öldüren otoriter rejimlerdeki siyasilere çok manidar mesajlar gönderir.”
"FEMİNİZM KARŞITI VE RUHSAL OLARAK BİR TRAVESTİ"
Mantel, geçenlerde verdiği bir röportajda, Thatcher'ın bir yazar için müthiş bir karakter olduğunu söyledi: "Onu düşündüğümde, içimde kaynayan o nefreti hâlâ hissediyorum. İngiltere'de hayatın pek çok alanına çok büyük zararı dokundu, ama yine de bu beni öyküdeki kahramanlardan biri yapmaz. Hiçbir zaman ona oy vermedim, ama yine de geride durup onu bir fenomen olarak takdir edeceğim elbette."
Mantel, Thatcher'ın "kadınlar başarılı olabilmek için erkekleri takdir etmelidir" yönündeki algıyı güçlendirecek bir portre çizdiğini, bunun feminizm karşıtı bir yaklaşım olduğunu da söyledi. Thatcher'ın kadın doğduğunu ancak ruhsal olarak bir travesti olduğunu söyleyen Mantel aynı röportajda, kitabı yazmanın 30 yıl aldığını, ama bunun karakterleri oturtmakta zorluk yaşamasıyla ilgili olduğunu, sanıldığı gibi Thatcher'ın ölümünü beklemediğini de söyledi. Mantel, öyküsünün yarattığı tartışma ortamına kapılmayıp sakin bir duruş benimsediğini de ekledi: "Bir yazar olarak kendime sormam gereken tek bir soru var: 'Sansür'ü kabul edip edecek misin, etmeyecek misin?'"
Öykü, İngiltere'de 1980'li yıllardaki siyaseti konu alıyor ve o dönemlerden miras kalan sosyal sınıflar, İrlanda sorunu gibi meselelerin hâlâ nasıl bugünün de meseleleri olduğunu anlatıyor. Mantel ayrıca daha önceki iki kitabında olduğu gibi, bu öyküsünde de siyasi vahşeti ele alıyor.
Bu öykü dışında on öykünün de yer aldığı Margaret Thatcher Suikastı: Hikayeler kitabı geçtiğimiz günlerde İngiltere'de yayımlandı, önümüzdeki sene içinde de Türkçe olarak basılacak.
EB
Yeni yorum gönder