AİHM yargıcı Karakaş, Avrupa Konseyi ülkeler arasında, Türkiye'nin ifade ve basın özgürlüğü konusunda en kötü durumda olan devlet olduğunu, hakkında en çok ihlal kararı verilen ülke olduğunu söyledi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı Işıl Karakaş, Türkiye'de tutukluluk ve gözaltı sürelerinin büyük sorun olduğunu, Türkiye'den AİHM'e başvurularda bu yıl artış olduğunu söyledi. NTV muhabiri Kayhan Karaca'nın sorularını yanıtlayan Karakaş, özetle şunları söyledi:
* 2011'de Türkiye'den AİHM'e gelen başvurularda inanılmaz artış var. Geçen yıl altı bin-altı bin 500 arası başvuru varken, bu yıl gelen başvuru sayısı dokuz bine ulaştı. Görülen şu ki, bir takım düzenlemelere, reformlara veya yargıda beklenen açılımlara rağmen henüz Türkiye'de bazı şeyler yolunda gitmiyor.
* Başvuruların katlanarak artması demek, kişilerin hak ve özgürlüklerinin iç hukukta yeterli düzeyde garanti altında olmadığını gösteriyor ya da düşündükleri haklarını elde edemedikleri için uluslararası yargı organı olan AİHM'e başvurular gelmeye devam ediyor. Türkiye'den gelen başvurularda genel trende baktığımız zaman bunların başında tutukluluk ve yargılama sürelerinin uzunluğu geliyor. Zaten bu iki konu birbiriyle bağlı.
"Tutukluluk esas, salıverme istisna olmuş"
* Tutukluluk her zaman her an her durumda başvurulabilecek bir müessese değildir. Tutukluluk son derece istisnadır. Asıl olan kişinin dışarıda olması, davasının sürmesi, ancak çok belirli, çok kesin koşulların varlığı halinde tutukluluğa karar verilmesidir. Bu, genel prensip. Türkiye'deki uygulamaya baktığımız zaman bu tam tersine dönmüş durumda. Bizde tutukluluk esas, salıverilme istisna durumunda.
* Bunun Türkiye'deki hakimlerimizin, yargı organlarının uygulamalarından da kaynaklanıyor. Sadece yasal sorun meselesi değil. Bizim davalarda ihlal bulmamızın temel nedeni, hakimlerin klişeleşmiş, açıklama olmayan, meseleyi izah etmeyen, gerekçesi yetersiz cümlelerle kişilerin tutukluluğuna karar verip, altını imzalamaları. Yasalarda tutukluluk süresine ilişkin değişikliğe de gerek var.
* Türkiye ifade ve basın özgürlüğü konusunda en kötü durumda olan devlet. İfade ve basın özgürlüğü açısından hakkında en çok ihlal kararı verilen ülke. Türkiye'nin arkasından gelen Fransa hakkında mesela 10 tane ihlal kararı verilmişse, Türkiye için bu rakam 200'ün üstünde.
* Türkiye'nin basın özgürlüğünden kaynaklanan birçok sorunları var. Uygulamalarla ve özellikle de terörle mücadele yasasının kendisindeki ilgili maddelerinden kaynaklanıyor. Yasanın 2 ve 5'inci paragrafları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve AİHM içtihadıyla uyumlu değil.
"301 ifade özgürlüğünü ihlal ediyor"
* Taner Akçam bu yıl açıklanan önemli bir karar. Aslında AİHM daha önce Hrant Dink kararında 301'inci maddenin Yargıtay tarafından uygulanmasının ve yorumlanmasının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığına karar vermişti. Akçam kararında ise AİHS'in ifade özgürlüğüyle ilgili 10'uncu maddesinin ihlali için AİHM'nin yorumuna göre yasanın varlığı yetiyor. Yani 301 AİHM tarafından AİHS'nin 10'uncu maddesine aykırı ilan edilmiştir.
* O maddenin varlığı, sizin ifade özgürlüğünüzü ihlal ediyor. Yazıp çizdiklerinizden dolayı bir takibata uğrayıp uğramayacağınız konusunda net bir fikre sahip değilsiniz. Muğlak, ifadeler açık değil. Ayrıca Türklük teriminin Türk Milleti olarak değişmiş olması da çok fazla bir şey değiştirmedi. Türkiye'nin yükümlülüğü kararın gereklerini yerine getirmek, 301'i hukuk düzeninden çıkartmaktır.
* AİHM Büyük Dairesi tarafından Ermenistan'a karşı alınmış Bayatyan kararı var. Mahkeme ilk defa burada vicdani retçilerin haklarını 9'uncu madde, yani din ve vicdan özgürlüğü kapsamında yorumladı. Vicdani ret meselesi bugün din ve vicdan özgürlüğü kapsamında değerlendirilen bir haktır.
* Erçep kararında da "Türkiye mutlaka yasal düzenlemesini buna göre yapmalı, vicdani ret hakkını tanımalı" deniyor. Ayrıca, bu hakkı kullanan kişiler için de ilave bir kamu hizmeti, bir alternatif hizmet öngörmelidir. Türkiye'nin bunu yapmaktan başka çaresi olduğunu düşünmüyorum.
Kaynak: Bianet
Yeni yorum gönder