Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Haber

Haber

Ve Burroughs hakim karşısında...



Toplam oy: 1060
Sanıkların Burroughs, Beat Kuşağı ve kitap üzerine yaptıkları açıklamalar çoğunlukla göz ardı edilmesi, açıklamaların kayda geçirilmekte zorlanılması, “sanık suçu kabul etmemektedir” tarzında özetlenmesi edebiyatın mahkemelere taşınmasının yersizliğini gösterir nitelikteydi.

 

 

Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulunun verdiği rapora dayandırılarak William Burroughs’un yazdığı ve Süha Sertabiboğlu tarafından dilimize çevrilen Yumuşak Makine adlı kitabın ilk duruşması 06 Temmuz Çarşamba günü saat 09:30’da Sultanahmet Adliyesi 2. Asliye Ceza duruşma salonunda görüldü.

 


Türkiye Yayıncılar Birliği, Çevirmenler Birliği (Çevbir), Çeviri Derneği (Çev-Der), Ayrıntı Yayınları, Altıkırkbeş Yayınları, PEN Türkiye, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti,  okurlar, yerli ve yabancı basının izlediği dava 11.10.2011 tarihine ertelendi.
“Sanık” sıfatıyla yargılanan kitabın çevirmeni Süha Sertabiboğlu ve yayıncısı İrfan Sancı yazılı savunmalarının dışında yaptıkları konuşmalarda Beat Kuşağının ve yazarın edebi niteliğini vurguladı.

 

"Porno çevirmeni değilim"


Sertabiboğlu; kitabın yabancı bir yazara ait olduğu ve görevinin aslına uygun çevirmek olduğunu, yazarın dünyaca tanındığı ve kitapların anti-edebiyat metni olarak İngilizce Filoloji bölümlerinde ders kitabı olarak okutulduğunu belirtti. Kendisine yüklenen “porno çevirmeni” sıfatını kabul etmeyen Sertabiboğlu “Ben porno çevirmeni değil edebiyat çevirmeniyim, alışılmışın dışında bir üslup benimsediği için bir kitabın müstehcen olarak yargılanmasını doğru bulmuyorum,” dedi.

 

"Beat kuşağını Türk mahkemeleri yargılayamaz"


Sancı ise “Burada yayıncısı, çevirmeni ve yazarı değil bir kuşak, Beat Kuşağı yargılanmaktadır ve Beat Kuşağını yargılamak da Türk yargısına düşmez,” diyerek başladığı konuşmasında, Kuşağın 1950’lerde Amerika’da çıktıkları sosyal ve politik ortama vurgu yaparak, 50 yıl sonra Türkiye’de yargılamanın anlamsızlığına değindi: “Beat kuşağı 2. Dünya Savaşı sonrası muhafazakar-burjuva Amerikan toplumu ve yaşantısına karşı çıktı. Burroughs da bu üçleme de aynı şeyi edebiyata taşıyarak, yerleşik edebiyat kalıplarına saldırdı. Kitabın içinden çıktığı toplumsal ve politik ortamdan koparılması kadar, yerleşik kalıplara uymadığı için yargılanması da bu yüzden tuhaf.”

 


Kitabın ön kapak görselinden arka kapağına kadar yetişkinler için hazırlanan bir kitap olduğunun aşikar olduğunu ve çocuklara zararlı diyerek yargılamanın mümkün olamayacağını belirten Sancı “TCK 226/7 maddesi edebi ve bilimsel eserleri kapsam dışında bırakmasına rağmen iddianamede hem edebi eser denilmektedir hem de müstehcenlikle suçlanmaktadır, Yargıtay’ın 1996 yılında bile daha ileri kararları vardır, yasaya göre pornografik olması için cinsel duyguları tahrik gibi bir kasıt ve okuyucu üzerinde böyle bir etkisinin olması gerekmektedir, halbuki metin içinden çıktığı topluma ve onun ikiyüzlü ahlakına karşı yazılmış edebi ve aynı zamanda politik bir metindir, müstehcenlik suçlamasını kesinlikle kabul etmiyorum,” dedi.


"İddianame çelişkili"


Sancı ve Sertabiboğlu Muzır Kurulun verdiği rapora katılmadıklarını ve geçersiz olduğunu belirttiler. Avukatlar ise “Savcılık iddianamesinde hem eserin edebi olduğunu hem de müstehcen hatta pornografik olduğunu belirtmiştir, bu iki unsurun yan yana gelmesi mümkün değildir, atılan suç unsuru oluşmamıştır,” diyerek Savcılık iddianamesinin kendi içinde olduğu gibi dayanak olarak sunduğu Kurul raporuyla çeliştiğini de vurgu yaptılar. Muzır Kurulun raporunun hepsi değil “kes-yapıştır tekniğiyle” bir kısmı alıntılandığını, rapora göre yargılanmasının mümkün olmadığını savundular.

 


Mahkeme sırasında İrfan Sancı ve Süha Sertabiboğlu’nun ifadelerinin mahkeme tutanağına geçirilmesinde sık sık zorluk yaşandığı ilgi çekti. Özellikle “pornografi” ve “porno” ısrarla “müstehcenlik” olarak geçirilirken, “beat kuşağı” yerine “bir kuşak” ifadesinin yer alması da avukatların müdahalesiyle düzeltildi. Bununla birlikte, "sanıkların" Burroughs, Beat Kuşağı ve kitap üzerine yaptıkları açıklamalar çoğunlukla göz ardı edilmesi, açıklamaların kayda geçirilmekte zorlanılması, “sanık suçu kabul etmemektedir” tarzında özetlenmesi edebiyatın mahkemelere taşınmasının yersizliğini gösterir nitelikteydi. İrfan Sancı, ayrıca kitap üzerine edebiyat basınında yer alan yazılarla birlikte aşağıdaki yazılı savunmasını da mahkemeye sundu:

 

Sel Yayıncılık'ın Burroughs savunması:


06.07.2011


İstanbul Sultahmet Adliyesi 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ne;

 


Yayınevimiz tarafından yayınlanan Amerikalı yazar William S. Burroughs’un “Soft Machine” adlı romanının Türkçe tercümesi “Yumuşak Makine” hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmanın iddianamesi tarafımıza tebliğ edilmiştir. Savcılık birkaç noktada bilirkişilik yapması için görevlendirilen Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu raporunu esas almış ancak hiçbir şekilde bir edebiyat metnini değerlendirme niteliklerine haiz olmayan Kurulun, tamamen öznel bir değerlendirmeyle “okuyucu haznesine ilave katkısı olmayacağı, edebi eser niteliği taşımadığı, konu ve anlatım bütünlüğü olmadığı” gibi mesnetsiz ithamlarını tekrarlamamıştır.

 


İddianemede de belirtildiği gibi Willam Burroughs 1950’lerde Amerika’da ortaya çıkmış ve Beat Kuşağı olarak anılan akımın önde gelen üyelerinden birisidir. Yazdıkları ve yaptıkları birçok sanatçıyı ve edebiyatçıyı etkilemiştir. Bu yüzden ülkemizde de kuşağın diğer yazarları ve şairleri gibi eserleri sınırlı da olsa bir kesim tarafından ilgi görmekte, ulusal medya kuruluşlarının ilgili gazetelerinde ve eklerinde tanıtım yazıları çıkmakta, hakkındaki belgeseller film festivallerinde gösterilmektedir. Çünkü yazdıkları tüm dünya tarafından belli bir politik ve sosyal arka plan dahilinde değerlendirilmekte, sadece kelimelere bakılarak “pornografik” damgası vurulmamaktadır. Metni yazarından, yazıldığı dönemden, bağlamından ve yazılış amacından kopardığımızda yaşadığımız olumsuz bir örneği tekrar hatırlatmak isteriz. Fransız şair Guillaume Apollinaire’in 1900’lerin başında yazdığı ve yine yayınevimiz tarafından yayınlanan Genç Bir Don Juan’ın maceraları adlı kitabı da yine aynı gerekçelerle soruşturmaya uğradığında “pornocu” değil “dünya kültür mirasının bir parçası olarak” görüldüğünden Avrupa Parlamentosu dahi “Türkiye’de Sansür” bağlamında soru önergesi vermişti, yine aynı yazarın ülkemizde toplatma cezası verilen bir kitabı hakkında Türkiye AİHM tarafından mahkum edilmişti.

 


Tüm bu yaklaşım farklılığını Savcılığın iddianamesinde olduğu gibi ülkelerin ahlak anlayışlarındaki farklılığa bağlayamayız. Bu söz konusu ülkelerin ahlaklarının bizden geniş olduğu anlamına da gelmez. Yalnızca yaklaşık 50 yıldır dünyanın hiçbir uygar ülkesinde yazılı metinlerde cinsel organların adları da dahil olmak üzere kelimeler üzerinden kitaplar değerlendirilmediğinin göstergesidir. Tüm dünyada ülkemizde de olduğu gibi pornografi, çocuk pornografisi belirli yasalara bağlanmıştır. Ancak hem evrensel hukuk normlarına bağlayıcı sözleşmelerle bağlı olan ve kendisini çağdaş dünyanın bir parçası sayan hem de yazılı edebiyat eserlerinde “pornografik” sözcük avına çıkan, davalara konu eden, çocuklara zarar verici ürünler arasında edebiyat eserlerini de sayan tek ülke Türkiye’dir. Yasalar birçok konuda olduğu gibi toplumumuzun gerisinden gelmektedir. Herkesin her türlü durum karşısında tepkisini internet ya da benzeri medya araçlarından kolayca dile getirebildiği ve ilgililerine iletebildiği günümüzde davalara konu olan kitaplarımızla ilgili tek bir şikayet bile almamamız bunun en somut göstergesidir. Keza açılan davalar da şikayet üzerine değil, savcılık tarafından öznel değerlendirme ile resen açılmaktadır. Eğer çocuklara zararlı olduğu düşünülse, pornografik veya müstehcen olarak değerlendirilseydi tüm ulusal medyada bu kadar yer bulamaz, biz değil Muzır Kurul meşru görülür, yayınevimize destek değil şikayet mesajları yağardı.

 


Yayınevimiz 20 yıldır yetişkinlere yönelik kitaplar yayınlamaktadır, sektörün bazı kuruluşlarında olduğu gibi çocuk ya da gençlik edebiyatına yönelik tek bir kitabımız dahi yoktur, yayınlarımız çocuklar, öğretmenleri ya da ebeveynleri tarafından takip edilmemektedir, dolayısıyla bir kitabımıza özel olarak yaş sınırı uyarısı koymamızın bir anlamı da yoktur.  Söz konusu kitapları çocuklar tarafından görünür kılan, merak uyandıran bir şey varsa bu da medyaya konu olan davalardır. Kitaplarımız okul önü tezgahlarında, büfelerde, gazete bayilerinde, kırtasiyelerde değil seçkin kitapevlerinde niteliğine uygun olarak dünya edebiyatı raflarında sergilenmektedir; her yaştan çocuğun kolayca ulaşabileceği alanlarda değil.
Dolayısıyla burada söz konusu olan çocuklar değildir. Ancak sürekli genel ahlaka, ar ve haya duygularına vurgu yapılarak kitabın okuru olan yetişkinlere ahlaksız tanımlaması yapılmakta, yetişkinler cezalandırılmaya çalışılmaktadır. Hatta kitabın orijinal, İngilizce versiyonu kitabevlerinde ve internette özgürce satılabildiğinden yalnızca Türkçe bilen yetişkinler cezalandırılmak istenmektedir. Üstelik birçok durumda eser sahibi olarak görülmeyen ve bunun için meslek birlikleri aracılığıyla hukuki mücadele vermek zorunda bırakılan, dilimizi zenginleştiren çevirmenler de “eser sahibi” sıfatıyla haksız yere cezalandırılmaya çalışılmaktadır. Çevirmen burada yalnızca yayınevimizce eseri eksiksiz ve düzgün olarak dilimize kazandırmak amacıyla sözleşmeye tabi tutularak görevlendirilmiş konumdadır, yani sadece işini yapmıştır.

 


Sonuç olarak, müstehcenlik oldukça muğlak, yoruma dayalı ve soyut bir kavramdır. Neyin müstehcen olduğu ve neyin olmadığı kişilere, koşullara, zamana göre değişebilmektedir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 19.3.1996 tarih,1996/5-27 esas,1996/45 sayılı kararında “Müstehcenlik anlayışı toplumdan topluma değiştiği gibi, aynı toplum içinde toplumsal değerlere bağlı olarak da değişikliğe uğramaktadır. Bu kavramın varlığını tespitte, fiilin işlendiği zamanın sosyal ve kültürel düzeyinin göz önünde tutulması yanında, sübjektif kıstasa göre failin saiki dikkate alınmalı, cinsel duyguları tahrik gayesi olup olmadığı araştırılmalıdır. Objektif olarak da, müstehcen olduğu ileri sürülen eseri okuyan, dinleyen ve izleyen kişi esas alınarak onun görüşüne değer verilmelidir. Zira, Ceza Kanunumuz, fiilin objektif ve sübjektif koşullara bağlı olarak müstehcen olmasını aramıştır.”

 

Müstehcen denilerek yargılanan kitabımız geniş bir kamuoyu desteği almış, soruşturma açıldıktan sonra 2 baskı daha yapmıştır. Bu da edebiyat okurlarının nezdinde kitabın bir suç unsuru olmadığının göstergesidir. Beat Kuşağının ve yazarın defalarca kez anlatılan özellikleri arasında cinsel duyguları tahrik gayesi olmadığı da açıktır, eseri okuyanların görüşü de satış rakamları vesilesiyle aşikârdır. 1996 yılında verilen bu kararın ardından 15 yıl daha geçmiştir, bu aradaki geçen zamanda sosyal ve kültürel düzeyimizin, ahlak ve müstehcenlik anlayışımızın geriye değil ileriye doğru gittiği düşünülürse, bugün genel ahlaka aykırı bir şey varsa o da dünya edebiyatı eserlerinin hala mahkemelerce yargılanmasıdır. Yoksa ne bu insanların ne de bizim çocuklara zarar vermek gibi bir gayemiz yoktur. Suç kapsamına giren “pornografinin” ise yazılı edebiyat metinlerinde aranmasının hatta bunu çocuklara zarar vereceğini iddia ederek yapmanın son derece isabetsiz olduğunu, dünyada böyle bir yaklaşımın kalmadığını bir kez daha belirtmek istiyoruz. Ancak tüm bu kamuoyu, edebiyat camiası, gazeteciler, Yayıncılar Birliği, Çevirmenler Birliği, Uluslararası Yayıncılar Birliği (IPA), Uluslararası Edebiyat Çevirmenleri Birliği (CEATL) ve kitabımızı soruşturma sonrası satın alan okurların tepkisi yeterli değilse, bunu tespit edecek bilirkişi elbette Başbakanlığa bağlı Muzır Kurul değildir. Muzır Kurul raporunda yer alan son derece isabetsiz ifadeler Savcılık iddianamesinde bile alıntılanmamıştır. Buna rağmen iddianamesinde kurul raporuna göre müstehcen nitelikte kitabı yayınlamak ve yayınlanmasına aracılık etmek suçlarından yargılanmamızı talep etmiştir. Ulusal medyanın günlerce eleştirdiği bu rapor bu davanın dayanak noktası olmamalıdır. Estet, eleştirmen, edebiyatçı, dil uzmanlarından oluşan yeni bir bilirkişi oluşturulmasını talep ediyoruz.

 

Yayınevimiz 20 yıldır kültür yayıncılığı yapan, hem dünya hem de Türk edebiyatından sayısız önemli eserin yayınlamasını sağlayan hem ulusal hem de uluslararası ödüllere layık görülmüş, alanında başarılı bir kuruluştur. Daha önce yargılandığımız benzer davaların hepsinden beraat etmemize rağmen ısrarla ticari faaliyetimiz sekteye uğratılmak istenmektedir. Bu mağduriyete dair bir tazminat davası tarafımızdan açılacaktır. Yayınladığımız eserin yetişkinlere yönelik bir edebiyat eseri olduğunu bir kez daha belirterek beraatımızı talep ediyoruz.


Saygılarımızla,
İrfan Sancı

İşte Savcılık İddianamesi

 

Soruşturma Evrakı İncelendi:


Yasa gereği basıldıkları matbaalarca Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilen ve 27.04.2011 tarihinde Başsavcılığımıza gönderilen kitaplar üzerinde inceleme yapılması sırasında SEL YAYINCILIK tarafından Süha Sertabiboğlu tarafından Türkçe’ye çevrilen William S Burroughs adlı yazar tarafından kaleme alınan “Yumuşak Makine” adlı eserde eşcinsel ilişkilere yer verildiği, bu yer vermenin kısa anlatımlardan uzaklaşarak ilişkinin detayına, şekline kadar yer verildiği görülmüş, bunun sadece kitabın birkaç yerinde değil 20 ayrı yerde bulunduğunun görülmesi, kitap üzerinde yaş uyarısının bulunmaması nedeni ile her yaştan insanın, küçüklerin ulaşabileceği de dikkate alınarak kitap Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu Başkanlığına gönderilmiştir:

 


Kurul tarafından yapılan inceleme sonrası özet olarak;

 


“…Hiçbir değer sistemini dikkate almayan, disiplinsiz anti sosyal bir seks bağımlısı tipi ile şahsiyetleştirdiği kitapta bir konu bütünlüğü olmadığı, gelişigüzel kaleme alınarak anlatım bütünlüğüne de riayet edilmediği, genelde argo ve amiyane tabirlerle kopuk anlatım tarzının benimsendiği, özellikle erkek erkeğe cinsel ilişkilerin zaman ve yer tasvirleriyle ar ve hayâ duygularını rencide edecek ölçüde anlatıldığı,…

 


…. Kitapta asıl ağırlığın cinselliğe yöneltilmiş olduğu, kitabın toplumun ahlak yapısıyla bağdaşmadığı, bu hali ile TCK 226 maddesini ihlal eder nitelikte olduğu, müstehcen bulunduğu” belirtilmiştir.

 


Rapor sonrası eseri tercüme eden ve yayınevi yetkilisi celp edilip dinlenmiştir.

 


Eseri tercüme eden Süha Sertabiboğlu; eseri kendisinin tercüme ettiğini, görevinin kendisine teslim edilen eseri aslına sadık kalarak tercüme etmek olduğunu, yazar William S. Burroughs’un dünyada çok bilinen ve çok satan popüler bir yazar olduğunu, en büyük özelliğinin bu olduğunu, kitapta yer alan ahlaka aykırı gibi görünen sözcüklerin kurulu tabuları yıkmak için kullandığını, kitaba salt ahlaksal gözle bakılmasının ülkemizi uygar dünya gözünde küçük düşüreceğini, bu nedenle suçlamayı kabul etmediğini bildirmiştir.

 

Yayınevi yetkilisi alınan beyanında suçlamayı kabul etmemiş, dosyaya yazılı olarak verdiği savunmasında 140 sayfalık kitabın 20 ayrı sayfasından birkaç cümle ya da paragrafı seçerek esere müstehcendir demenin edebiyat metnine yapılmış haksızlık olduğunu, eserin İkinci Dünya savaşı sonrası ortaya çıkan “Beat Kuşağı” olarak adlandırılan bir akımın öncüsü bir yazara ait olduğunu her türlü baskıya kurala kaşı çıkan, direnen bir akımın öncülerinden olan yazarın bugüne değin birçok yazarı, müzisyeni, sinemacı ve sanatçıyı etkilediğini, yazarın bu eserinin edebiyat çevrelerinde kabul edilen “cut-up” “kes-yapıştır” tekniği ile ürettiği bir eser olduğunu bu nedenle kalıpların dışında bir yazar ve eserinden anlam bütünlüğü beklemenin mümkün olmadığı belirtilerek 50 yıl önce yazılan bir eserde kelime avına çıkmanın yerinde olmadığı belirtilerek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini talep etmiştir.

 

Yayınevi yetkilisinin beyanının alınmasını takiben yazılı basında konu ile ilgili haberler yapılırken; bazı köşe yazarlarının daha iddianame dahi tanzim edilmeden bu işi yapanların konuyu bilmedikleri, beat kuşağından haberleri dahi olmadığı, birkaç sözcük için soruşturma yapıldığı yönünde yazılar da yazdığı görülmüştür.

 

Oysa ikinci dünya savaşı sonrası 1950’lerde ABD’de ortaya çıkan ve daha çok San Francisco, California ve New York kentlerinde bohem sanatçı toplulukları çevresinde gelişen toplumsal ve edebi hareketin üyelerinin kendilerine “beat” adını verdikleri “beatnik” adı yakıştırılan hareket yanlılarının geleneksel ya da “eski kafalı” dedikleri topluma duydukları yabancılığı sergilerken politikadan uzak kalarak toplumsal sorunlarla ilgilenmedikleri, uyuşturucu, caz müziği, cinsellik ya da Zen Budacılık yoluyla yoğun bir duyumsal uyanışa vararak kişisel kurtuluşu, arınmayı ve aydınlanmayı savundukları birçok kişi tarafından bilinmektedir. Yazar bu kuşağın önde gelen üyelerinden bir tanesidir.

 

Yazarın “Yumuşak Makine” adlı eserinde mensubu olduğu her türlü özgürlüğü savunan akımın bir parçası olarak birçok tabuyu yıktığı, sonsuz bir özgürlüğü amaçladığı anlaşılmaktadır.

 

Ancak;


Yazarın savunduğu sonsuz özgürlüğün bir parçası olan cinselliğin anlatımı, ya da başka bir deyişle okura anlatımı ülkemizde belirli kurallara bağlanmıştır. Eğer anlatım erotik ise suç değildir, ancak erotizmden uzaklaşılıp cinselliğin detaylarına, ilişkinin ayrıntılarına ve cinsel organlara yönelik anlatım bundan uzaklaşıp uzaklaşmış pornografiye varmış ise suç olarak kabul edilmektedir.

 

Ülkelerin ahlak anlayışlarının birbirinden farklılık gösterdiği bir gerçektir, Hollanda da belli miktar ve türde uyuşturucunun kullanımı serbest iken ülkemizde yasaktır, yine dünyanın bir çok ülkesinde, çocuk pornografisi dışında üretilen pornografik ürünlerin satışı belli kurallar dahilinde serbest iken ülkemizde yasaktır. Bunun nedeni ülkeler arasındaki ahlak anlayışının farklı olmasının bir göstergesidir.

 

Ülkemizde yasa koyucu tarafından yeni TCK’nın yapımı sırasında konu ele alınmış olup yeni, TCK’nın 226 maddesinde müstehcenlik suç olarak kabul edilmektedir. Burada korunan hukuki yarar toplumun genel ahlak yapısıdır. Ayrıca çocukların bedensel, zihinsel, ahlaki ve ruhsal yapılarının korunması yasa koyucu tarafından amaçlanmıştır. Yine yasalarımıza göre erotik yayınlar değil pornografi suç olarak görülmektedir. Estetik ve hissel duygulardan çok cinsel organ ve ilişkilerin tanımının açık bir şekilde yapılması suç sayılmaktadır.

 

Eserde birçok yerde cinsel organlara, romanda yaşanan eşcinsel ilişkilere hazırlık safhasına detaylarına yer verilerek erotizmden uzaklaşıldığı yazılanların pornografik olduğu görülmektedir.

 

Yapılan savunmalarda eserin edebi bir niteliğinin bulunduğu, yasanın edebi eserleri koruduğu, edebi değer taşıyan eserlerde bu tür yayınların yapılmasının hukuka uygunluk nedeni sayıldığı belirtilmektedir.

 

İnceleme konusu olan kitaba bakıldığından yasa koyucu TCK 226. Maddesinin 7. Fıkrasında bu maddenin çocuklara ulaşmasını engellemek koşulu ile sanatsal ve edebi değeri olan eserler hakkında uygulanamayacağı hükmüne rağmen “Yumuşak Makine” adlı eserin kapağında buna ilişkin bir uyarı dahi bulunmamaktadır. Başsavcılığımızca eserin incelenmesi, ardından incelenmek üzere kurula gönderilmesinin bir nedeni de budur. Kitap hiçbir uyarı yapılmadan satışa sunulmuş çocuklara ulaşmasını engelleyecek hiçbir önlem alınmamıştır. Bu suçun oluşumu için yeterli olan hukuka aykırılık nedenidir.

 

Söz konusu eserde 5187 sayılı Basın kanununun 2/i maddesi gereğince kitabı tercüme eden kişinin eser sahibi olarak kabul edilmesi nedeni ile Kitabı çeviren N. Süha Sertabiboğlu’nun 5187 sayılı yasanın 11/2 maddesi uyarınca cezai sorumluluğu bulunduğu açıktır, ayrıca TCK 226/2 maddesinde de yasanın müstehcen olarak kabul edilen eserleri yayınlayan ya da yayınlanmasına aracılık edenler de sorumlu olarak kabul edilmiştir.

 

Bu itibarla şüphelilerin kurul raporuna göre müstehcen nitelikte kitabı yayınlamak ve yayınlanmasına aracılık etmek suçlarından yargılanmalarının yapılarak eylemlerine uyan yukarıda yazılı sevk maddelerince cezalandırılması kamu adına talep ve iddia olunur.

 

27/04/2011
İsmail Onaran 27654
İstanbul Cumhuriyet Savcısı



Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Haber Yazıları

İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali (İTEF) İtalya Özel programıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor. 23-27 Ağustos 2021 tarihleri arasında ekranlara gelecek olan etkinlikler sayesinde İtalya'ya ve İtalyan edebiyatına uzanan yeni bir yol açılacak.

 

 

Sanat Kritik’in yeni podcast serisi, Seval Şahin’in editörlüğünde dinleyicilerle buluşuyor. “Yaz Sıcağında Bir Esinti” başlıklı serinin ilki 120. doğum yıldönümü vesilesiyle Ahmet Hamdi Tanpınar’a ayrıldı. Dergâh Yayınları’nın desteğiyle hayata geçen projeye farklı alanlardan birçok yazar, şair, sanatçı ve akademisyen katıldı.

Kültür Sanat Şehir dergisi Z, 5. kez okur karşısında. Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlanan tematik dergi, “kütüphane” konusunu mercek altına alıyor. 508 sayfa boyunca insanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden günümüze kadar farklı kültürlerde kütüphanenin seyri, kütüphanenin unsurları, kütüphaneciler, kütüphane sahipleri ve kütüphane literatürü inceleniyor. 

Türk edebiyatının usta ismi Sait Faik Abasıyanık'ın hatırasını yaşatmak amacıyla her yıl bir öykücüye verilen "Sait Faik Hikâye Armağanı" bu kez Şermin Yaşar'ın oldu.

 

Sosyal medya paylaşımları, konuşmalar, anketler, veriler gösteriyor ki pandemi günlerinde evde geçen zamanın ciddi bir kısmını kitaba ayırdık. Türkiye ve dünya genelinde İNSAMER'in yaptığı araştırma kitap yayımı ve okuma oranlarındaki artışa odaklanıyor. Kitapyurdu ve Idefix sitelerinden alınan veriler de korona istatistiklerine katkı sunuyor.

 

 

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.