Okurlar yazarların beyinlerinin nasıl çalıştığını oldum olası merak etmiştir. O sihirli kelimeleri acaba nasıl bir araya getirir, o karakterlere nasıl can verirler? Son zamanlarda bu merak yazarları ve bilim insanlarını da sarmış olacak ki “Daha iyi yazmak için yazdıklarımızı yüksek sesle okumamız mı gerekir?” sorusuna yanıt aramaya başladılar. Aralarında Kamila Shamsie, A. S. Byatt gibi yazarların ve Johns Hopkins Üniversitesi’nden Profesör Brenda Rapp, Psikoloji, Sağlık ve Toplum Enstitüsü’nden Edebiyat Profesörü Philip Davis gibi bilim insanlarının bulunduğu grup, konu hakkındaki görüşlerini geçtiğimiz günlerde açıkladı.
Soruya ilk “evet” cevabı Pakistanlı yazar Kamilia Shamie’den geldi. “Genelde her bölüm bitiminde yazdıklarımın çıktısını alır, sesli okurum,” diyen Shamie, buna üniversitede başladığını, Agha Shadid Ali’nin “Gözlerin görmediğini kulaklar duyar,” tavsiyesini dinlediğini ifade etti.
Johns Hopkins Üniversitesi’nde Profesör Brenda Rapp da Shamsie’nin yöneliminde bilimsel olarak kanıtlanmış bir fayda bulundunu söyledi. Yazma ile konuşmanın beynin farklı bölgeleri tarafından desteklendiğini ve bunun sadece eli kontrol eden bölge ile ağzı kontrol edenin farklılığından ibaret olmadığını belirten Rapp, iki bölge arasındaki ayrımın çok daha derine, kelimelerin nasıl bir araya getirilmesi gerektiğine ilişkin dil sistemine dayandığını anlattı.
Soruya bir diğer evet ise roman yazarı ve psikolog olan Charles Fernyhough’dan geldi. Kafanın içinde sesler duymadan yazmanın neredeyse mümkün olmadığını öne süren Fernyhough, “Çoğu romanlar konuşma dilinin titreşimlerini kullanan anlatıcı bir sesle yazılıyor. Kurgu odası gürültüyle dolu olabilir. Ama bu sesler kulağa doğal gelmezse sayfalardaki işlevlerini de yerine getiremez,” dedi.
Edebiyat Profesörü olan Philip Davis’in bakış açısı ise şöyle: “Konuşmanın durması gerektiği yerde, devreye yazı girmek ve doğrudan söylenemeyenleri farklı bir araçla ‘konuşmak’ zorunda. Öte yandan bazı yazarlar yazarken, konuşulandan ziyade yazılanı model olarak alırlar. Diğerleri ise konuşulanı yazıya tercüme etmeyi yeğlerler. Yazının dışında kalan duygu ve hafıza ile ‘Ah, Ooo, Vay’ gibi ünlemler okuma sırasında önemlidir. Bu ayrı fakat ilintili alanlar, anlamı zenginleştirmek için gereklidir.”
A. S. Byatt ise yazdıklarını hiç sesli okumayanlardan... Yazı ve konuşma dilinin tamamen farklı olduğunu savunan Byatt, “Bugünlerde ellerim çok ağrıyor, herkes yazmak istediklerimi bilgisayara deşifre ettirmemi söylüyor. Fakat yazının ritmini böyle yakalayamam. Parmaklarım ve gözlerim yazının ritmini hissetmeli,” diyor.
* Kaynak: Guardian
* Görsel: Fırat Bilal
MA
Yeni yorum gönder