Beat Kuşağı’nın önde gelen romancılarından Jack Kerouac’ın eski sevgilisi, yaşadıkları ilişkinin ayrıntılarını ve Kerouac’ın ünlü olunca sergilediği tuhaf tutumu, yazarın ölümünün üzerinden 40 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra yayımlanacak yeni kitabında anlattı. Amerikalı yazar Joyce Johnson’ın kaleme aldığı kitapta, Kerouac’ın eserlerini fazla çaba harcamadan spontane bir biçimde yazdığı miti de darmadağın ediliyor. Kerouac, Yolda romanını 1951 yılı içerisinde üç haftada yazdığını söylemişti, fakat Kerouac’ın eski sevgilisi, yazarın romanı gözden geçirip düzeltmek için yıllar harcadığını ve her bir paragrafı titizlikle işlediğini anımsıyor.
77 yaşındaki Johnson, Kerouac’ı ona çok kötü davranan, fakat hayatının aşkı olduğunu hissettiği “tuhaf bir kişi” olarak tanımlıyor. Kitabında Kerouac’ın evveliyatını, çocukluğunu ve ünlü olmasını anlatan Johnson, şöhretin ve içki alışkanlığının ilişkilerini nasıl etkilediğini de ortaya koyuyor. Johnson, Kerouac’la tanıştığında 21 yaşındaymış. “Jack’in kalacak yeri ve parası yoktu. Kendi dairesi olan genç bir yazar olduğumdan Allen (Ginsberg) bir randevu ayarladı” diye anlatıyor tanışma hikâyelerini.
Sanki bir yerde çok kalmış gibi
Kerouac’ın Yolda yayımlandıktan sonra sansasyon yaratması, ilişkilerini mahvetmiş: “Kadınlar her yerde kendilerini tanıştırıyordu. O bir şöhretti, ki bu onun için çok zordu. Böyle ortamlarda içmek zorunda kalıyordu.”
Johnson’ın The Voice Is All: The Lonely Victory of Jack Kerouac adlı kitabı bu ay içinde yayımlanacak. Yazar, kitapta “spontane yazıldığı söylenen Yolda’nın nasıl çok daha uzun bir süreci kapsadığını, her paragrafın bir şiir gibi olması gerektiğini” de ifade ediyor. Kerouac’ın anadilinin Kanada Fransızcası olmasının nesrini nasıl zenginleştirdiğini ve ona ABD’de kendine has bir yabancı imgelemi kazandırdığını belirten Johnson, Kerouac’ın bir yazar olarak yavaş, sancılı gelişimini, en başta İngilizceyi doğru düzgün öğrenmek için gösterdiği çabalarla birlikte ayrıntılandırıyor.
“Fransızcanın Kanada lehçesini biliyordu. Öteki biyografiler, Jack’ın Franko-Amerikan köklerinin sonuçlarına derinlemesine eğilmiyor. Gerçek, İngilizcenin onun ikinci dili olduğuydu. Her zaman bir çeviri süreci vardı, kafasındaki Fransızcanın İngilizce eşdeğerini bulmaya çalışıyordu. Şimdi Yolda’ya bakarken kitap boyunca Fransızcanın sirayetini görebiliyorum” diyor Johnson: “Onun kadar mutlak özgürlükle yaşayan başka birini tanıdığımı sanmıyorum. Sanki bir yerde çok uzun kalmış gibi yer değiştirme ihtiyacı duyuyordu.”
Kaynak: Guardian/Taraf
Yeni yorum gönder