Sel Yayıncılık, Beat Kuşağı’nın önde gelen isimlerinden William S. Burroughs’un Yumuşak Makine isimli kitabına 2011 yılında açılan "müstehcenlik" davasını Anayasa Mahkemesi'ne taşıyor. "Herhangi bir kitabın edebi niteliği olup olmadığına yalnızca okurun karar verebileceği görüşümüzün altını bir kez daha çiziyor, kovuşturmanın ertelenmesini kabul etmiyoruz" diyen Sel Yayıncılık, dosyanın ifade özgürlüğü, çalışma hürriyeti ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğinin tespiti ve taleplerinin karşılanmasına karar verilmesi yönünde değerlendirilmesini istiyor. Yayınevinden konuya ilişkin yapılan açıklama şöyle:
"William S. Burroughs’un Yumuşak Makine isimli kitabına 'konu ve anlatım bütünlüğü yoksunluğu', 'Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, maddi ve manevi kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan' özellikleriyle uyuşmadığı gibi aklın sınırlarını zorlayan gerekçelerle; halkın ar ve hayâ duygularını incittiğimiz de göz önünde bulundurularak bir 'müstehcenlik' davası açılmıştı. Yargılama sürecinde, savunmamızı ceza verilmek istenen yasanın (TCK 226/2) bir diğer maddesinde (TCK 226/7) 'bilimsel eserlerle, sanatsal ve edebi değeri olan eserler hakkında uygulanmaz' şeklinde belirtilen ifadeye göre yapmış; konunun uzmanı akademisyenler ve ceza hukukçularından oluşan bir heyetin 'edebi eser' olduğu yönündeki bilirkişi raporunu sunmuştuk. Ancak, davanın 05.07.2012 tarihli ve bilirkişi raporu doğrultusunda edebi eser olduğu bir kez daha kabul edilen ve dolayısıyla beraat beklediğimiz karar duruşmasında Yerel Mahkeme; aynı gün yürürlüğe giren '31.12.2012 tarihine kadar, basın yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenen ve adli para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren suçlar hakkında 05.07.2011 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 Sayılı Yasa'nın geçici 1. Maddesinin 1. Fıkrasını' uygulayarak kovuşturmanın ertelenmesine karar verdi. Üç yıllık bir denetimi de beraberinde getiren bu 'erteleme' kararının, sansür ve otosansür mekanizmalarının devreye sokulmasını amaçladığı, yayın faaliyetinin buna göre şekillendirilmesine hizmet ettiği, baskı altında tutarak her alanda olduğu gibi yayıncılıkta da uslandırma çabasını içerdiği ve toplum mühendisliği projesinin bir başka ayağı olduğu açıktır. Davanın açılış nedenlerinin boşa çıkartıldığı bir yargı sürecinin ardından beraat yerine, ortada işlenmiş bir suç varmışçasına verilen bu erteleme kararına karşı temyiz başvurusunda bulunduk. Bu talebimiz de Yargıtay ve sonrasında İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi.
"Herhangi bir kitabın edebi niteliği olup olmadığına yalnızca okurun karar verebileceği görüşümüzün altını bir kez daha çiziyoruz. Buna rağmen dünya edebiyatının parçası sayılan bir kitabın Türkçe çevirisini mahkemelerde 'edebi mi değil mi' tartışmasına sıkıştırmak, yayıncısı ve çevirmenini 'müstehcen görüntü, yazı veya sözleri basın ve yayın yolu ile yayınlayan veya yayınlanmasına aracılık eden kişi' olarak üç yıla kadar hapis cezası ile yargılamak zaten yeterince akıl dışıydı. Ancak edebi niteliğinin sorgulandığı ve istenilen bilirkişi raporuyla da kanıtlandığı anda da aynı gün yürürlüğe giren bir geçici yasa maddesiyle 'kovuşturmanın ertelenmesi'ni kabul etmiyoruz."
Yeni yorum gönder