Kadıköy pazarı içinde bir meyhane: Deniz. Bir süredir bazı yazar-çizerler her perşembe günü bu meyhanede buluşuyor. Yusuf Atılgan da bu meyhanenin “müdavim”lerinden. Bugün devamlılardan Eray Canberk yok ama Barlas Özarıkça, Sabri Koz, Yusuf Çotuksöken, Turan Yüksel, Mustafa Delioğlu, Nejat Bozkurt, Aydın Hatipoğlu aralarına Atılgan’ı almışlar, muhabbetin derin sularındalar. Çünkü bugün Yusuf Abi’nin doğum günü…
Yusuf Abi’nin önünde bir parça beyaz peynir ve bir kadeh susuz rakı; iki diş sarımsak da mezesi…
Manisa’da Spil Dağı’na yakın Göktaşlı Mahallesi’nde günlerin pusulası 27 Haziran 1921 tarihinin sabahını gösterirken nasıl dünyaya geldiğini anlatıyor.
O gün evde çamaşır yıkama hazırlığı vardır. Annesi Avniye Hanım hafif bir ağrı duyar, ama önemsemez, biraz sonra da bir çocuk doğuracaktır.
Adını Yusuf Ziya Atılgan koyarlar.
Bir yıl sonra Yunanlılar kenti yıkarak Manisa’dan çekilirler. Baba Hamdi Bey de ailesini alarak Manisa’nın 20 km. ötesindeki Hacırahmanlı köyüne yerleşir ve bir bakkal dükkânı açar. Burada bir oğlu daha olacak ve adını Turgut koyacaktır.
İlkokula Hacırahmanlı’da başlar, 1944’te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olur. Ertesi yıl altı ay askerlik sonrası Akşehir Maltepe Askeri Lisesi’nde öğretmenlik yapar. Ama polisin yakasına yapışması gecikmeyecektir. Çünkü fakültede okurken İlerici Gençler Derneği’ne üye olmuştur. 22 Mart 1945’te de “Fakülte kampında Tahsin Berkem ve Mustafa Göksu, Kenan Uluğile birlikte hücre teşkil ederek komünist partisine girmekten” o zamanın Ceza Kanunu’nun 141. maddesine göre altı ay ceza alacak; on ay Sansaryan Han ile Tophane Cezaevi’nde kaldıktan sonra da 25 Ocak 1946’da serbest bırakılacaktır, tabii öğretmenliği elinden alınarak…
Ardından Hacırahmanlı’ya dönecek ve 1947’de babasını kaybedince de köydeki bütün işleri üstlenecektir. Köyde, lisede başladığı şiir, öykü çalışmalarını sürdürür. Bu arada Tercüman gazetesi bir öykü yarışması açmıştır. Yarışmaya “Nevzat Çorum” adıyla katılır. “Evdeki” başlıklı öyküsüyle birinci olurken ikinciliğe “Acı-Buruk” ile Erdal Öz, “Karşı Tepeler” ile Salih N. Taçalan değer bulunmuştur. Fakat bütün ısrarlara karşın gerçek adını açıklamayacak, köyünde yaşamını sürdürecektir.
1958’de bu kez “Yusuf Atılgan” adıyla katıldığı Yunus Nadi Roman Mükâfatı yarışmasında Aylak Adam romanıyla ikinciliği kazanacaktır. İlk yarışmada kendi isteğiyle adını açıklamazken ikincisinde birinci Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü ile üçüncü Ömer Sakıp’ın Ne Ekersen'i Cumhuriyet’te tefrika edilirken romanı Aylak Adam bu kez okuru ile buluşamayacaktır; ertesi yıl Varlık Yayınları arasında çıkana kadar…
1959’da öykülerini Bodur Minareden Öte'de toplar ve bir uzun suskunluk döneminden sonra 1973’te Anayurt Oteli yayımlanır.
Rakısından bir yudum aldıktan sonra Anayurt Oteli'ni anlatmaya başladı:
“Manisa’da Anavatan Oteli diye bir otel vardı. Babamla Manisa’ya her gidişimizde Anavatan Oteli’nde kalırdık. Çünkü otelin sahibi babamın iyi arkadaşıydı. Oteli de Ahmet Efendi ile oğlu Zebercet işletirdi. Romandakinin tersine Zebercet babası, Ahmet Efendi oğluydu. Bir gün bu oteli yazma isteği doğdu içime. O sıralar arkadaşlarla Birgi’ye gideceğiz. Gece Aydın’da bir otelde kaldık. Bir otel işte. Kapıdan giriliyor, karşıda yukarıya çıkan bir merdiven var. Kâtibin yeri de bu merdivenin altında. Önünde bir küçük masa. Gece arkadaşımla konuşurken ‘Yahu’ dedim, ‘Bu adamın buradaki hayatı ne olabilir?’Merdiven altında oturan bir adam. Nasıl bir adamdır bu? Üstelik benim bunaldığım zamanlar. Böyle bir ikilem içinde olduğum bir durum. Anavatan Oteli ile bu adamı birleştirdim, kendi ruh durumumu da yansıtmaya çalıştım. Bu roman çıktı.”
Vakit ilerlemişti. Yusuf Abi iki dubleden fazla içmezdi zaten. Oğlu Mehmet evde bekliyordu. Birlikte resim yapacaklar, ona “Ekmek Elden Süt Memeden” masallar anlatacaktı.
Anıları ve yazılarını bırakarak bu dünyadan gitti, bir daha da gelmedi.
REFİK DURBAŞ
kaynak: Cumhuriyet
Yeni yorum gönder