Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Anadolu'nun karanlık prensi




Toplam oy: 1638
Murat Başekim
İletişim Yayınevi
Çizgi roman dünyamızda küçük çaplı bir fenomene dönüşen Deli Gücük’ün hikayeleri şimdi Murat Başekim’in kaleminde edebiyat sahnesine çıkıyor.

Deli Gücük: Anadolu’nun karası, Anadolu’nun karanlığı… Otlakların karaltısında, kervansarayların tozlu uğultusunda, eşkıyaların huzursuz uykularında, metruk köylerin koynunda yaşayan bir Anadolu iblisi o. Çizgi roman dünyamızda küçük çaplı bir fenomene dönüşen Deli Gücük’ün hikayeleri şimdi Murat Başekim’in kaleminde edebiyat sahnesine çıkıyor. 
DG, geç dönem Osmanlı taşrasında, Anadolu’nun kolektif bilinçdışında gezinen Deli Gücük namlı gulyabaninin hikayelerinden mürekkep. Peki kim bu Deli Gücük? “Enkebir… Bir nevi gece cini. Anadolu’da başka başka isimlerle bilinir. Ardahan’da Yolazdıran, Aladağlar’da Harparik, Yozgat’ta Kibilik, Diyarbekr’de Kepoz derler ona; Harput’ta Kamos, Niksar’da Aldaçı, Zile’de Hobur, Kars’ta Mekir, Edirne’de Koncolos… Çukurova’da Varsaklar ona Kara-kırnak ya da Kara Tırnak der. Sürmene’dekiler ise Karakura. Lazlar Germakoçi bazen de Dağkoçi der… Dağ Adamı yani. Kafkarkürsi, Çarşamba Babası veya Ahubaba diyen de çoktur ona. Kimi Kara Baba diye bilir onu. Ama şu kuru bozkırın göbeğinde, Anadolu’nun çorak kasıklarının ortasında, onu esas Deli Gücük diye bilirler…”

 

 

İlk karanlık hikayemiz Düğümler. İstanbul sarayına satmak için İmparatorluğun çeşitli yerlerinden genç oğlanlar bulup hadım eden bir çetenin üzerine çörekleniyor Deli Gücük. Daha doğrusu bir hadımın, bir İtalyan papazının ve zebellah gibi olan çete reisi Cevher Ağa’nın vicdanlarına yükleniyor kahramanımız. Etkileyici bir hadım etme sahnesinin ardından Anadolu’nun derinlikleri, hiddetle açılmış hırçın bir kursak gibi onları yutuyor. Çünkü hadım edilmiş oğlanın ısrarla çağırdığı Enkebir, yani Deli Gücük günahla cerahatlenip irin dolarak şişen vicdanların patlayıvermesi demek biraz da. Suç ve ceza üzerine yazılmış bir Anadolu masalının içindeyseniz eğer, kendi karanlığınızın içine düşeceksiniz demektir, Enkebir kirpiklerinizden başlayıp sizi kıtır kıtır yiyecek, yedi başmeleğin ismine sahip kargaları etlerinizi lime lime edecektir. Düğümler çözülmek için atılır ne de olsa…

 

 

 

 

 

 

DG’nin ikinci hikayesi, Balkan topraklarının eşkıyaları arasında geçen bir vicdan hikayesi yine. Ancak bu defa zaman algısı ve bellek üzerine baş gösteriyor Deli Gücük. İçimizden geçen kötülük, dışımıza nasıl çıkar? Bir an sonra yapacağımızı kurduğumuz şeyi şimdiden olmuş sayabilir miyiz? İçimizdeki kötülük, hiç dışarı çıkmasa da bize bedel ödetir, bizi dıştan da kötü yapar mı? Kendi hayaletinin ayaklarının dibinde oturansa eğer Deli Gücük, vay halimize. Çünkü o vakit içimizden geçen her neyse, biz oyuz demektir.

 

 

 

Deli Gücük’e dair yazılan hikayelerin hepsini tek tek anlatmaya imkan yok. Ancak kitabın son hikayesi olan Deli Gücük’ü Kim Öldürdü, bu yazının da sonu olmaya değer. Bir romana ya da novellaya da konu olabilirmiş pekala bu hikaye. Nişanlısı tarafından hayattan kaçıp ölüme tutunmakla suçlanan, Adli tababetten Filibeli Doktor Abay, ruhunun karanlığının, tabiatının melankolisinin onu getirdiği bu Anadolu kasabasında, kimileri için ilah kimileri içinse düşman olan Deli Gücük’ün cesediyle baş başa. Bu cinayeti çözmek Abay için bir yerden sonra hayat memat meselesi haline geliyor. Basit bir eşkıya hesaplaşması gibi görünen Deli Gücük cinayetinin ardında doğaüstü güçlerin ve akıl almayacak karanlık tutkuların parmağı var elbette. Cinayetin sırrı çözüldükçe Abay’ın hayatı da çözülmeye başlıyor. Kara safra hikayenin içine damlıyor…

 

 

 

 

 

 

Anadolu’nun kültürel çeşitlilikle harmanlaşmış doğası Deli Gücük’e dair anlatılagelenleri de zenginleştirmiş, farklılaştırmış. DG hikayelerinin aksayan tek yönü ise dili. Daha doğrusu öykü türünün gereksindiği kompakt yapıdan, o özlü ve yoğun anlatımın gereksindiği  akıcılıktan, kendiliğindenlikten bir parça uzak. Ancak dediğim gibi, hikayelerin geçtiği her yörenin geleneklerinden, farklı düşünce ve dil yapısından yararlanmış Murat Başekim. Buna kahramanın da etkileyiciliği eklenince Deli Gücük gönlümüzün karanlıklarına taht kurmayı başarıyor. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.