Kitap hakkında çok fazla şay yazıldı. Ve evet, kudraestetik´in dediği gibi, bence de kitabın içeriği arka planda kaldı.. Ve ben bunu gerçekten çok üzülerek söylüyorum. Bence Aşk, gerçekten çok güzel bir kitap. Anlattıkları ve anlatış şekli çok etkileyici. Hatta bence, bu kitap ile ilgili en güzel şey, daha fazla okumaya teşvik etmesi. İnsanın kafasına bir soru atıyor gerçekten. İnsan kendini bulmak istiyor. Yaşadığı bu hayatı, aslında çok daha derin, çok daha güzel yaşayabileceğini hissediyor. Bunun için eksik kalan bazı şeyleri kitabı içinden topluyor, bazıları için daha çalışması gerektiğini düşünüyor. Yani bilemiyorum iyi anlatabiliyor muyum, fakat ben gerçekten bu kitabın bu şekilde yıpratılmasına çok üzüldüm. Gerçekten bunu haketmeyen, kitap ve edebiyat severleri fazlasıyla mutlu etmiş bir kitap olduğuna yürekten inanıyorum. Başarısı çok büyüktü, bu sebeple aşağı çekmek isteyenler oldu diye düşünüyorum. Ve açıkçası, üzülüyorum... Rahatlıkla söyleyebilirim ki, okuyunca kesinlikle pişman olmayacaksınız...
Üye Eleştirileri
Üye Eleştirileri
Yorumlar
Yorum Gönder
Diğer Üye Eleştirileri Yazıları
Roman hakkında bir şeyler yazmak gerektiğinde “bizde” izlenen usul, çoğunlukla yazarın dünyası ve kendisi hakkında oluşmuş genel kanaat üzerinde kanat çırpmayı gerektirmeyen bir uçuşla yazarla (ya da politik olarak mahkum edilmiş bir yazarsa “çoğunlukla”) aynı gökyüzünü paylaştığı izlenimi veren satırlar arasında süzülmektir. Ne de olsa böyle bir usulde romanı okumak da gerekmez.
Kitabın ismindeki aşkı görünce hem ilgimi çekmiş hem de romantik bir şeyler okuyacağımı düşünmüştüm. Ama kitabı okumaya başlayınca hiç de öyle olmadığını görüp, bir günde okuyup bitirdim. Çok az kitapta yaşadığım o nefessiz kalmayı yaşadım. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza´sında ki çarpıcılığı hissettim. Tam evet tam bir aşk romanı! Aşkı en çarpıcı ve vurucu biçimde anlatmış.
Felsefe devrimsel değil birikimsel bir süreçtir ancak bu birikimli yapının bazı devrimcileri vardır. Marquis de Sade işte bu devrimci filozoflardan biridir, hatta en başta gelenlerindendir, çünkü de Sade dokunulması en güç şeye dokunmuştur, en büyük tabuyu devirmiştir.
'Hatıra' sözcüğü hep tek yumurta ikizi 'Hüzün'le gelir insanın aklına. Öyle ki, ne kadar hoş, ne kadar eğlenceli anlarınızı hatrınıza getirirseniz getirin, attığınız en şiddetli kahkahaların ardından çöküverir o hüzün üzerinize. Bir daha o günlere dönemeyecek olmanın hüznü. 'İstanbul Hatırası' da tam böyle bir kitap.
Christopher Priest’ın bol ödüllü fakat ülkemizde ancak film uyarlaması ile adını duyurabilmiş ve hala daha pek de okunmamış romanı bizi eğlencenin kanlı canlı olduğu zamanlara götürüyor.
Yeni yorum gönder