Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			

Üye Eleştirileri


Üye Eleştirileri

Yates'in Mutsuz Kahramanları

Richard Yates
Doğan Kitapçılık

Bazı romanların kapağını kapattığınızda içinize bir hüzün yayılır. Kısa bir süre gözünüze her şey boş ve anlamsız görünür. Ama daha sonra bu kasvet dağılıp, yerini basitliğe ve dinginliğe bırakır. Bu duyguları ancak özel romanlar yaşatır. İşte Richard Yates bu özel romanların özel yazarıdır. Ama ne yazık ki ne kendi ülkesinde ne de dışarıda hak ettiği ilgiyi görememiş, hep çağdaşlarının (Kurt Vonnegut, Tennessee Williams, Raymond Carver...) gölgesinde kalmıştır. Bugün onu yeniden keşfeden Amerikan edebiyatı bu soruyu kendine soruyor. Yates Amerikalı okur tarafından neden ıskalandı? Ne yazık ki bu tip soruların (ıskalanan yazarlar) doyurucu bir cevabı olmuyor...

Yates romanlarında ve öykülerinde sıradan insanların sıradan hayatlarını anlatıyor. Yalın, duru bir anlatımı var. Yazarken gösteri yapmaktan pek hazzetmiyor. Belki de görünenin ardındakine ancak böyle ulaşabileceğimize inanıyor. Yates'i kendi gibi basit yazan diğer yazarlardan ayıran en önemli fark ise melodramın sınırlarında dolaşırken onun tuzaklarına düşmemeyi başarabilmesi. Bu hiç de düşünüldüğü kadar kolay bir iş değil. Çoğu yazarın büyük laflar edeceği bir sahnede, o kahramanın elindeki sigaraya, ya da onun koltukta ayaklarını altına toplayışına odaklanıyor. Böylece bazen tek bir cümleyle, koca koca paragraflarla anlatılacak duygu yoğunluğunu yakalayabiliyor. En kayda değer nokta ise Yates okuyucusunun zekasına saygı duyarak yazıyor. 

"Hayallerin Peşinde" Richarda Yates'in otuzlu yaşlarındaki mutsuz bir çifti anlattığı ilk romanı. Geçtiğimiz yıl sinemaya da uyarlanan bu roman çoğu eleştirmene göre de yazarın başyapıtı. "Ablamın Mutluluk Fotoğrafı" (The Easter Parade) ise bazı eleştirmenlere göre sadece Yates'in değil, aynı zamanda 20 yy. Amerikan edebiyatının en önemli romanlarından.

Bu yoğun roman, anne ve babası ayrılmış iki kız kardeşin hikayesini anlatıyor. Emily ve Sarah Grimes kardeşleri. Ama Yates bu iki kız kardeşin hayatları üzerinden savaş sonrası Amerikan toplumunun panaromasını da sunuyor okuyucuya. Sarah özelinde orta sınıf Amerikan ailesini, Emily üzerinden ise ellili ve altmışlı yıllarda yalnız ve özgür yaşamak isteyen bir kadının nelerle yüzleştiğini anlatıyor. Burada hemen şunu vurgulayalım, Yates kesinlikle şematik değil. İki kız kardeş arasında da farkılı hayatlar seçtikleri için hep süregiden bir gerilim var. Sonuçta toplum, kurallar ya da bir anlamda Amerikan rüyası her iki kadını son kertede mutsuz ediyor. Ama uzun bir süre bunu hem çevreden hem de kendilerinden saklamayı başarıyorlar.

Sonuç olarak "Ablamın Mutluluk Fotoğrafı", hacminden ve mütevazi anlatımından beklenmeyecek kadar derin ve unutulmaz bir roman. Ne olur kendinizi bu edebi şölenden mahrum etmeyin. Yates'i ıskalamayın. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Üye Eleştirileri Yazıları

Roman hakkında bir şeyler yazmak gerektiğinde “bizde” izlenen usul, çoğunlukla yazarın dünyası ve kendisi hakkında oluşmuş genel kanaat üzerinde kanat çırpmayı gerektirmeyen bir uçuşla yazarla (ya da politik olarak mahkum edilmiş bir yazarsa “çoğunlukla”) aynı gökyüzünü paylaştığı izlenimi veren satırlar arasında süzülmektir. Ne de olsa böyle bir usulde romanı okumak da gerekmez.

Kitabın ismindeki aşkı görünce hem ilgimi çekmiş hem de romantik bir şeyler okuyacağımı düşünmüştüm. Ama kitabı okumaya başlayınca hiç de öyle olmadığını görüp, bir günde okuyup bitirdim. Çok az kitapta yaşadığım o nefessiz kalmayı yaşadım. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza´sında ki çarpıcılığı hissettim. Tam evet tam bir aşk romanı! Aşkı en çarpıcı ve vurucu biçimde anlatmış.

Felsefe devrimsel değil birikimsel bir süreçtir ancak bu birikimli yapının bazı devrimcileri vardır. Marquis de Sade işte bu devrimci filozoflardan biridir, hatta en başta gelenlerindendir, çünkü de Sade dokunulması en güç şeye dokunmuştur, en büyük tabuyu devirmiştir.

'Hatıra' sözcüğü hep tek yumurta ikizi 'Hüzün'le gelir insanın aklına. Öyle ki, ne kadar hoş, ne kadar eğlenceli anlarınızı hatrınıza getirirseniz getirin, attığınız en şiddetli kahkahaların ardından çöküverir o hüzün üzerinize. Bir daha o günlere dönemeyecek olmanın hüznü. 'İstanbul Hatırası' da tam böyle bir kitap.

Christopher Priest’ın bol ödüllü fakat ülkemizde ancak film uyarlaması ile adını duyurabilmiş ve hala daha pek de okunmamış romanı bizi eğlencenin kanlı canlı olduğu zamanlara götürüyor.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.