Kargaşa kapısında
Çer çöp
İnsafsız kursak
Tarihsiz çocuk
Yüzünde buruk bir su
Proteinsiz sessiz elbisesiz
Geçiyordu eskimiş bahçelerden
Mümkün olacak kadar safça
Karnında babası
Uzayda kalmış kalbi
Transfer oluyor, zıplıyor
Böğürüyor ortalıkta
Zor bulunan kıyılarda
Kirli denizlerde


Komet ( 1941): Resimle ilgilenip de Komet’i bilmeyen mi var? Ama şiirle ilgilenip de onun şiirini bilmeyen çok. Haksız sayılmazlar; çünkü 1960’dan bu yana şiir yazan ama ancak birkaç tanesini yayımlayan Komet, bir grup arkadaşının ısrarı üzerine 2007’de bütün şiirlerini yayımlama cesareti gösterdi, "Olabilir Olabilir" adıyla (yasakmeyve). Arkadaşlarının mı kutlamalı, kendisini mi; iyi ki yayımladı, Türkçede şiir onunla birlikte yeni bir neşe, yeni bir eda, ironi, çocukluk algısı ve oyun düşkünlüğü kazandı. Resmin büyük ustası, şiirdeki özgünlüğüne erken inanmış olsaydı, bu şiirleri çok önceden okuyabilecektik.
Böyle oluyor, bir sanat dalında yetkinleşen insanların öbür dallarda kendini var etmesi tuhaf bir iç ve dış engelle karşılaşıyor. Aktörlükte, yönetmenlikte olağanüstü işler ortaya koyan, bu alanda yetkin bir usta olduğu tartışmasız bir insanın, “on parmağında on marifet gösterisi içinde, her tarakta bezi var” gibi görünmemek için, muhteşem hikayelerini yayımlamaya cesaret edemediğini de biliyoruz. Resimde bu engeli aşıp iki dalı da yekin bir düzeyde temsil eden şair ressamlardan Bedri Rahmi, İlhan Berk, Metin Eloğlu, Oktay Rifat, Metin Altıok, Turgay Gönenç, Engin Turgut, Necmi Zeka ilk akla gelenler. Batıda Michelangelo’nun, William Blake’in, Halil Cibran’ın… daha birçok şair ressamın varlığını biliyoruz. Bu iki sanatı birbirinin yoldaşı yapmayı başardı andığımız ressam şairler. Resimdeki şiiri bir ressamın, şiirdeki resmi bir şairin görmemesi mümkün mü?
Cemal Süreya resim ve şiiri, resimdeki şiiri “Chagall’ın Şiirleri” başlıklı yazısında denetimsiz bir sevinçle, keşifçi bir ruhla betimlemişti: “Kaç zamandır Chagall’dayım. Az bir şair değil o. “Yazmam Daha Aşk Şiiri” adlı şiirimi onun etkisinde yazdım. Ressamlar kadar şairlerin de çok öğreneceği var ondan. Ben kendi payıma, kimsede Chagall’daki kadar adamı çarpan, bozan, alıp götüren şiirsel çağrışımlar görmedim. En şiirli anlatımlarla olağanüstüyü, görünmeyeni, yoku somutlayıvermek, bir ona vergi, hakçası, ressamlar içinde. Şiir, Chagall’da her yerde vardır. Sevişmek, Chagall’da her yerde sevişilir. Her resmin bir köşesinde özel bir sevişme yeri vardır. Chagall’ı önceleri deli sanardım. Delinin tek anahtarı dünyasıydı o koyunların, ineklerin, horozların, ama hep bunların yaşadığı kırmızılar, yeşiller, maviler. İdee Fixe’in enstantaneleri. Ama sonraları yavaş yavaş anlar gibi oldum. Sonraları bildim onun renkleri, eşyayı, durumları milyonlarca yaşayan biri olduğunu. Bütün iyi şairler gibi o da çocukluğunu kaybetmemiş ya da yeniden elde etmenin büyüsünü biliyor. Çocukluğumuzdaki ilk, keskin algılardan daha kovuşturucu, eşyanın sınır çizgi ve özelliklerini bulucu, yoksa yaratıcı algılar var mı? (...) Şairseniz Chagall’da Rimbaud’yu güçlenmiş, değişmiş, yerleşmiş, varacağına varmış olarak bulabileceksiniz. Yeni şiir, yeni şiirinin birçok olanakları var onda.” Bu yazıyı 1958’de yazıyor Cemal Süreya. Komet’in okuduğuna inandığım bir yazı bu. İnsan sanatının yolunu çizerken imrenmez mi böyle bir karaktere. Ama imrenmek yetmiyor; imrenmeyi de aşmak gerekiyor ki varolasınız. Komet, resimde bu imrenişi aşıp kendini bulduğu gibi, yayımlamaktan çekindiği şiirde de tıpkı Chagall’ın resimlerindeki çocukluğun keskin algısını şiirde de yaşıyor ve yaşatıyor. Çok yaşasın Komet!

Yeni yorum gönder