En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim,
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak...
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi...
Acıyorsam sana anam avradım olsun,
Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!


Deniz Gezmiş (27 Ocak 1947 - 6 Mayıs 1972): Şiir yazmadı; şiirler okudu, kısacık ama şiirsel bir hayat oluşturdu. Yaşarken ve ölümüyle birlikte günümüze kadar hakkında yazılan şiir, şarkı, türkü, roman, destan, oyun, film vb. sayısız bir niceliğe ulaştı. Modern çağda da kadim destanlar çağı karakterinin yaşayabileceğinin kanıtıydı. Erken gençliğinde bağlandığı dünya görüşünün bir bilinçli çılgınıydı adeta. Öncülüğünü, eylemciliğini bir akarsu gibi doğallaştırmıştı. Başını rüzgâra bırakmış bir Saf Aşırı. Yerçekimini pek tanımamış, tanısa da aldırmamış bir uzun gövdeyle akıp gitti geçliğinin önünde. İçtenliği, cesareti, zarafeti, duruşu, doğası, zekası ve neşesi, hakkındaki büyük ve tutkulu edebiyatın dayandığı temalar oldu. Che Guevara’nın kısa ömürlü bir benzeri, Köroğlu’nun çağdaşı, halk kahramanlarının simgesi gibiydi. Halk onu çocuğu, sevgilisi, arkadaşı, kardeşi, yoldaşı gibi benimsedi. Yakalanışından sonraki vakarlı tutumu, her durumda ve mahkemede isyancı bir aziz gibi davranışları, düşüncelerindeki içtenliği, karşıtlarının bile saygısını kazanmasını sağlamıştı. Hakkındaki haksız karar, toplum vicdanında bir deprem etkisi yarattı, sarsıntısı asla bitmeyen. O sarsılmadı ama. İsteği üzerine, idama giderken yoldaşlarının Rodrigo’nun Gitar Konçertosu’nu ıslıkla çalması, idam sehpasında söylediği son sözler, babasına yazdığı o lirik mektup, her biri halk kahramanlarının sevdiği karakterlerin hikayelerine benzeyen anıları, gönlü yüce bir devrimcinin 25 yıl 2 ay 7 güne sığdırdığı büyük yaşamın en dramatik anları olarak belleklere yerleşti. Asılanların, gençölümlerin simgesi olmuştu artık. O ve arkadaşları, Türkçe edebiyatın tükenmez bir kaynağı olarak yaşıyor, yaşayacak. Nereden mi biliyoruz? Tarihten ve günümüzden. Aramızdan ayrılışının üzerinden 38 yıl geçmiş olsa da anısı bugün kadar taze. Deniz, Yusuf, Hüseyin, umudun buluştuğu Hızır ve İlyas gecesinde hayata veda edip gittiler. Dağlara doğru gidiyorlardı, kestiler yollarını; ukdeleri dağda kaldı. Ama ondan sonra dağlar hiç ıssız kalmadı. Demişti zaten Cemal Süreya: “Jandarma daima nesirde kalacaktır / Eşkıyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine / Ve bu dağlar böyle eşkıya güzelliği taşıdıkça”...

Yeni yorum gönder