“Mektup yaz, alışkanlıkların tazelensin”
diyor Şeyh Galip, şeyhimin sözünü yineliyorum:
mektup yaz, ruhun ateşlensin
mektup yaz, öfken küllensin
mektup yaz, için geri gelsin
mektup yaz, Erzurum’da çayın tazelensin
mektup yaz, Tahtakuşlar köyünde nefesin yenilensin
mektup yaz Aşık Mahzuni Şerif, Ali Ekber Çiçek
mektup yaz Haydar Haydar çocukluğun kalksın gelsin
mektup yaz Büyük Pasaj, Arjantin bira, Tanju Okan
mektup yaz Ankara tez buraya gelsin
mektup yaz Kadriye teyze, Mehmet abi, Kel Hasan
mektup yaz “Göçmüş Kediler Bahçesi”, Kara, Kılçık, Mısır
mektup yaz uzun sıcak taşra yazları
mektup yaz anne ikindileri, babaanne sabahları
mektup yaz eski bir şehrin kardeşlik sokakları
mektup yaz sarısıcak gölgesiz sabırları
mektup yaz gölgesi yeter bekleme zamanları
mektup yaz mektup yaz mektup yaz hepsi gelsin!
(mektup yaz,...........................boşlukları tamamla!)
........
Mektup yaz, bu kış Türkiye’ye komünizm gelsin
Mektup yaz, kimseye görünmesin Ankara’da
Gençlik Parkı’nın kapısında beni beklesin
“Komünizm Türklük aleminin en büyük düşmanıdır
her görüldüğü yerde kafası ezilmelidir”
yazısının altında buluşalım, şüphe çekmeyiz,
mektup yaz, gelmedin bir kere bile, hayırsız,
yok hayırsız deme, ayıp olur, çok özlettin vefasız de,
biraz sitem iyidir, sevgimizi gösterir,
gözümüz yollarda kaldı, hiç gelmeyecek misin yoksa de,
mektup yaz, biraz yumuşatmaya çalış onu,
gönlünü almaya çalış, bir şeyler yap, artık gelsin,
memlekette hasretinle yaşlanmış aşıkların var dersin,
mektup yaz vizelerin kalktığını söyle, sınırda beklemesin,
doksan güne kadar kalabilir Türkiye’de
sonrasını kendi bilir, başımızın üstünde yeri var,
ömür boyu kalabilir, isterse Antalya’da Akdeniz kıyısında
beş yıldızlı tesislerde, merak etmesin, her şey dahil
mektup yaz yaz gelsin yazdan gelsin kışı beklemesin
beğenirse temelli kalsın, buraya yerleşsin
cepten arama sakın mail de yazma, gelmez
mektup yaz, komünizm bundan sonra
gelse gelse ancak mektupla gelir memlekete
tabii hala mektup gelirse, olsun sen yine de
mektup yaz hiç olmazsa burda olduğumuzu söyle
kendisini dört gözle beklediğimizi bildir
mektup yaz nasıl olsa mektubun da komünizmin de
yolunu gözleyen yok, onların da gidecek bir yeri yok
mektup yaz gelsin ikisi de emeklilik günlerini
üç yanı denizle çevrili bu cennet vatanda geçirsin!


Haydar Ergülen (1956): Türk şiirinin 1980 sonrası en önemli adlarından olmuştur. Bu önemi belirleyen, II. Yeni şairlerine gönülden bağlılığının yanı sıra, 80 öncesi safını belirlediği estetik ve etik çizgideki ısrarı ustalıkla birleştirmesidir denebilir kabaca. Bu ısrar ve bağlanmada bir üslup vardır, bir neşe vardır ve daima kederli bir ironiyle işler dil; bu neşe ve bu üsluptan içerlek bir umut belirir şiirinde. Onu okuyor olmak, sözcüklerle kurduğu üsluba etkin biçimde katılmayı gerektirir. Başka türlü okunamaz. Bilinen bütün haykırışları içine bükmüş, yumuşatmış, ezip mayalamış ve bu durumdan doğan seslerin içteki yankılarıyla belirip biçimlenen sözcükleri bulmuştur. Her şeyle ve herkesle ilgili olmakla, (bunda düzyazı yazıyor olmasının da rolü vardır) şiiri günceldir ama güncele hapsolmuş değildir; bir an önce güncellikten çıkabilme çabasını yansıtır. Hemen her iyi şeyi “ödünç alarak, kendisini “iyi” olanla ilişik kılmayı olağanlaştırır. Bu tutumunda inandırıcıdır ve şiirinin asıl ruhsal gücü de bu sahiciliğindedir. Hafız’dan alıntıladığı şu iki dize, tam da onun poetik tutumunun ifadesidir: “Eğer bahçe derinse /sen çocuktaki kirazı gör”. Onun şiirindeki kiraz, nesnesiyle tartımlı bir çekişmedir. Birbiri üstüne yuvarlanan, ansızın dalında beliren, bazen çağrışımla, bazen seçilmiş bir tutumla çoğalan ısrarlı bir çekişme hali. Sözcük dalgalanışıdır şiiri; eskiden yeniye, dünden bugüne, ustadan çırağa göndermeli bir dalgalanma. Şiire ritmini kazandıran budur. Bir iyilikisterlik ruh haliyle yazılmıştır sanki; başkasındaki iyiye açıktır şair; kalbini genişletmek için açılıyordur başkasındaki iyiye. Bunun için ya hasedinden arınmış bir ruhu olmalı ya da hasediyle böyle başa çıkmayı bilen bir bilinci. Hangisi olursa olsun, edebiyatın “cehennem başkasıdır” demeyen tarafını temsil ediyor Ergülen. Diğerkâm, dahası bir “sevme ustası”. Sahte değil, özenti değil, içtenlikle edinilmiş bir ustalık. “Heveste gerçek yoksa hakikat vardır. Belki de herkesin ihtiyacıdır. Her hakikat, bir hevesten başka nedir ki? Biri de yazılsa, yüzü de, hevesim ‘bir’dir; Yazmak. Benim heves ettiğim hakikat budur.” Onun hevesi, bu demek şiiri ve yazısı, hem yaşantıyla hem de önce yazılmışlarla yoğun bir temas içindedir. Azizler gibidir bazen, verirken almış, severken sevilmiş olduğunu bilen bilgeler gibi. Gibi fazla, bilge. Mütevazılığı, kibirlilikten üstün tutmayı başarıyor örneğin; dahası bazen budalaca yanılmayı, pek bilmişliğe yeğliyor. Budala’yı başkasının bedelini de ödeyen anlamında alıyor ve abdal’a dönüştürüyor.

güzelll
naber arda
Yeni yorum gönder