Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman. Şiir doğrudan siyaseti kurarken, roman ise toplum yapısına eğilen hatta onu tasarlayan bir alanda durmayı seçti. Burjuva hayatının içinde doğan, temel aksı günah çıkarma eğilimine dayanan roman, her şeyden önce Hıristiyan kültürünün bir “malı”ydı. Çünkü dünyada iki klasik hikâye olduğuna inanılırdı; biri İncil ve Hz. İsa’nın hikâyesi, diğeri de Homeros’un Odysseia’sı… Biri dünyadaki Tanrı’nın oğlu olduğuna inanılan insan; diğeri de bir sürü tanrının olduğu aslında Tanrısız bir dünyada eve dönmenin yollarını arayan insan. Kimindi o söz; bütün romanlar, bir kahramanın evinden çıkmasıyla başlar…
Batı fikri, kültürün doğayı yenmesi planı üzerine dayanır. Kültür özellikle 19. yüzyılda Batı’da doğayı yendi ve roman türü altın çağını yaşamaya başladı. 20. yüzyılla birlikte ise modern insanın dini vecibesi haline geldi roman. Batılıların ürettiği Tanrısız dünyada yaşayan modern insanın bir tür günah çıkartma şekliydi. Bilinç akışının ortaya çıkışı, Freud’un büyük romancılarla ve mitolojiyle kurduğu bağlantılar… Ve 21. yüzyıla geldik, hikâyelerin çağına. Büyük kurgunun artık küçük küçük hikâyelerden oluştuğu; ekranda, sosyal medyada hikâyelerin aktığı bir simülasyonlar çağı. Çünkü giderek her şey şeffaflaşıyordu. Ve hikâyelere ihtiyacımız gün geçtikçe daha da artıyordu.
Şiir ise Tanrı’nın olmadığı bir dünyayı asla kabul edemeyen bir türdü. Modernizm tarafından dönüştürülemedi çünkü bizzat kendisi modernizmi dönüştürdü. Tehlikeliydi şiir, onu roman gibi başka bir formun içinde (sinema, dizi, sahne sanatları) kullanamazdınız. “Bale ayakların şiiridir” dediğinizde bile baleye değil, şiire anlam yüklemiş olurdunuz. “Şiirsel sinema” dediğinizde ortaya yine şiirle alakalı bir evren çıkar.
Dönüştüremezsiniz, evirip çeviremezsiniz şiiri. Sözün olduğu yerde onun hükmü geçer hep ve siz görselliğe vurgu yaptıkça şiir eninde sonunda söze dönmek isteyecektir. Dolayısıyla antik bir dünyanın malı olarak kaldı şiir. Hatta insan için tam bir sahicilik kılavuzu olmayı sürdürdü, sürdürüyor.
Nisan sayımızda bu tartışmayı da göz önünde bulundurarak, genç roman yazarlarımızdan Ayşegül Genç, roman yazmak isteyenler için 20 tavsiye hazırladı. Bu kılavuz metnin özellikle roman yazmaya daha yeni başlayanlara yol haritası çizebileceğine eminim. İyi okumalar…
Yeni yorum gönder