Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur. Çünkü o yüzyılla birlikte zihinler değişmekte, imparatorluklar çökmekte, dünyanın İngiliz-Yahudi medeniyeti ekseni de azar azar Amerika’ya kaymaktadır. 20. yüzyılda yaşanan iki büyük savaşla birlikte ise artık edebiyat nehri yatağından taşacak, modernizmin alevi her yanı saracaktır.
Bizde yaşanan durumsa ancak müthiş bir arada kalmışlıkla izah edilebilir. Batı’ya giden Türk aydınları, her şeyden önce kendilerini bir imparatorluk münevveri olarak görmekteydiler. Ve çok doğal olarak da Batı’ya karşı bir “aşağılama” hissi vardı içlerinde. Öte yandan bu his Osmanlı’nın yıkılmasıyla birlikte bir komplekse de dönüştü ne yazık ki. Yahya Kemal’in Nev Yunanilik’ten yola çıkarak şiirlerinde dillendirdiği tarih bilincine varması bu kompleksledir, Attila İlhan’ın daha ilk eserlerinden itibaren peşine düştüğü yerlilik arayışının altında bu kompleks yatar. Cemal Süreya mesela Fransa’da geçirdiği uzun yıllardan bahsetmek bile istemez; zaten dönüşünde biriktirdiği parayla birlikte Chevrolet arabasını satarak o efsane Papirüs dergisini çıkaracaktır.
Türk edebiyatı için Batı, sonra sonra kendi geleneği ile yaşadığı hesaplaşmada da maymuncuk işlevi görür. Mesela Mavi Anadolucular kendilerine Yunan mitolojisinden bir geçmiş onarmak isterler. Sabahattin Eyüboğlu’ndan Azra Erhat’a uzanan bu yeni Anadolu, Halikarnas Balıkçısı ile birlikte bir şölene dönüşür. Ki Balıkçı en nihayetinde Turgut ve Uluç Reis’i yazarak farklı bir yerlilikte demirleyecektir. Peyami Safa’da Doğu Batı sorunu en ateşli zamanlarını yaşar. Safa’ya göre Doğu ile Batı arasındaki mücadele, insanın kendi nefsi ile savaşına benzer. O buhranı idrak ederek bir senteze varmamız gerektiği diskurunu kurar sürekli. Fatih Harbiye ile hız kazanan yolculuk, Sirkeci’den dünyaya doğru giden bir tramvaya binen Türk şiiriyle muhteşem bir limanın güvenli sığınağında rahat bir nefes alacaktır. Türk düşünce hayatı her şeyden önce Türk şairleriyle üzerindeki kompleksi atacak, özellikle 60’lı yıllardan sonra yazılmaya başlanan şiirimizle başka bir lisanın tekellüm edilebildiğini tüm dünyaya gösterecektir.
Yeni yorum gönder