Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Evle İlgili Olan Her Şey “Küçük”tür…

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür. Sevincin, acının, yalnızlığın insanı korkutan sivri yanları evin içinde küçülür. Çünkü ev sadece gövdemizin yerleştiği, rahat ettiği bir mekân değildir, ruhumuz için de bir sükun yuvasıdır orası. Sekinet, sükut, imtinan, temkin… Hepsi eve içkindir. Oysa bugün koskoca dünya artık evimize sığar hale geldi. Dışarısı içerisi ayrımı öylesine karıştı ki. Eve döndüğümüzde kendimizi bulabilecek miyiz. Her gün dışarı çıkmak için konumlandırdığımız eşya, eve döndüğümüz bu günlerde bizim için huzur mekânı yaratabildi mi? Kendi adıma bundan çok emin değilim. Peki neden o eşyayla birlikte yaşıyoruz…

Evi dönülen bir yer olarak konumlandırdığımız için bugün evlerimiz bize yetmemeye başladı. Sabah kalkar kalkmaz cep telefonumuzla her ayrıntısını çekip takipçilerimizin beğenisine sunduğumuz köşeler, mobilyalar bizim değil, o trendleri üretenlerin ve elbette takipçilerimizin aslında. Ev denilince aklıma gelen ilk kelime “mahrem”dir benim. Açık yaşamın ve konforun sürekli geçer akçe olduğu bir mekân algısı bana göre değil. Futbol sahası genişliğinde evlere de ev gibi bakamıyorum ne yazık ki. Ev denilince aklıma hep küçük bir alan geliyor çünkü. İnsanın doğasında var; hapishaneye de düşse, mağarada da yaşasa, bulunduğu mekâna kendinden bir şeyler ekler. Ve kendine sığınmak için büyük yerlerde bile küçük alanlar yaratır. Bir resim çerçevesi belki, kendi seçimlerinden oluşan bir kitaplık, bir vazo… Seçilen her eşya bizim evin sıcak bulduğumuz köşesini daha da ısıtmak için oraya yerleştirdiğimiz unsurlardır. Biliriz, ev sadece ısıtma cihazlarıyla ısınmaz, aynı zamanda bu küçük nesneler de ısıtır evi.
Türk şiirinin en güzel şiirleri evleri kendine konu eden şiirlerdir. Ziya Osman’ın Beyaz Ev şiiri mesela, Ahmet Muhip Dıranas’ın şiirleri ve Behçet Necatigil’inkiler. Garip bir şekilde sizi evin içine çağıran şairlerdir bu isimler. Şiirimiz modernleştikçe, şairlerimizin ev algısı da değişmiştir. “Büyük Ev Ablukada”nın şairi Turgut Uyar, “Bakın bu şehri ben kurdum ben büyüttüm ama sevemedim” diyecektir ve meymenetsiz sokaklardan yine eve kaçmak isteyecektir: “Ekmek yiyelim tereyağı yiyelim çocuk büyütelim, / sen beraber yatacağımız yatakları hazırla, / sen onu yap yeter bak göreceksin.” Yine de bu kaçışı bile abluka duygusuyla hatırlayacaktır. Çünkü eve dönmek bile Suavi Kemal’in dediği gibi bazen bir evsizlik biçimidir: “Eve dönüyorum, evsizliğime…”
Pandemi şartları gereği evlerimize sığındığımız şu günleri umarım yeni imkânlara çevirmenin yollarını da buluruz. Tam da bunun için ocak sayımızı “ev” konusuna ayırdık. Tüm okurlarımıza iyi seneler dilerim.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.