Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım. Peki, insan neden bir gün kendini aramaya çıkar. Yolda kaybolduğu hissini neden yaşar insan? Birçok yazar böylesi sorularla yola çıkıp önemli metinler yazmıştır. Biz de o metinlerle bir şekilde karşılaşırız. Edebiyatın ne işe yaradığı ile ilgili çok sevdiğim bir kitap yazan Rita Felski, bu karşılaşmada okurun dört ayrı tarzda kitapla tanıştığını söyler; okurun kendini kitapla bulduğu, kendini öteki olarak teşhis ettiği tanıma süreci, yapıtın içine çekildiği ve etkisinden kurtulamadığı büyülenme süreci, okuru kendi geçmişini araştırmaya iten yapıtın başvurduğu şok stratejisi…
Bir de psikoloji ile edebiyatın karşılaşması vardır ki, bence, modern edebiyat biraz da bu karşılaşma üzerine kuruludur. İkisi de birbirinden çok şey almıştır. Ben bu karşılaşmayı daha da romantize ederek, psikoloji ile edebiyat arasındaki bağı Lou Andreas Salome’nin hayat hikâyesine benzetirim. Salome, St. Petersburglu bir Rus generalin kızıdır. Bir tedavi için geldiği Roma’dan sonra Avrupa’dan ayrılmaz. Etkileyicidir. Özellikle entelektüel çevrelerde kendine olan güveni ile hep dikkat çeken bir kadındır. Salome’nin Nietzsche ile olan karşılaşması Avrupa’nın görüp görebileceği en fırtınalı aşkı ortaya çıkarır. Ama her aşk gibi “özlenen pişmanlıklarla” doludur. Salome, Nietszche’ye çok büyük acılar çektirir. 20. yüzyılın büyük filozofu tek taraflı ama muhteşem ilhamlarla dolu bu aşktan yaralı çıkar. Hatta filozofun kadınlara düşman olmasının sebebi olarak gösterilir Salome. Bu ihtişamlı ve acılı hikâyeyi ise bir psikiyatrist yazar, Irvin Yalom, Nietzche Ağladığında adlı romanında anlatacaktır.
Edebiyatla psikolojinin yolları sadece bu aşk hikâyesinde de kesişmez; dönemin neredeyse bütün önemli sanatçılarını kendine bağlayan Salome, Nietszche’den sonra büyük mistik şair Rilke ile aşk yaşamaya başlar. Bu sefer karşılıklı bir aşktır. Ki Salome kendisine birçok şiir yazdıran Rilke’ye, “Sen bütün kuşkuların karşıtıydın” diye seslenecektir. Rilke’den ayrıldıktan sonra Freud’la flört eden Salome, sıra dışı macerasıyla Freud’u da kendisine hayran bırakacaktır. Nietzsche’nin evlilik teklifini reddeden, Rilke’nin kendisine unutulmaz şiirler yazdığı büyük aşkı, Freud’un zekâsından hayranlıkla bahsettiği kadın; romanlara, şiirlere, mektuplara konu olmuş Salome… Ben bu karşılaşmaları hep edebiyatla psikolojinin karşılaşması gibi okurum, okumuşumdur.
Yeni yorum gönder