İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen, Türkiye’nin en büyük uluslararası sinema etkinliği İstanbul Film Festivali, bu yıl 36. kez sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor.
36. İstanbul Film Festivali, bu yıl 5-15 Nisan tarihleri arasında...
36. İstanbul Film Festivali’nin programı bu sabah The Marmara Hotel Taksim’de düzenlenen bir basın toplantısıyla açıklandı. Festival kapsamında, 11 gün boyunca, 61 ülkeden 207 yönetmenin toplam 203 filminin gösteriminin yanı sıra konuk yönetmen ve oyuncuların katılımıyla gerçekleştirilecek sohbetlerden konserlere ve özel etkinliklere sinemayla dolu günler yaşanacak. Biz de açıklanan programdan, özellikle kitap dünyasını yakından takip edenlerin ilgisini çekebileceğini düşündüğümüz filmleri derledik.
İşte o filmler:
Richard III / Richard Loncraine
“Bir ata krallığım feda!” Üçüncü Richard’ın bu ünlü repliğiyle kötü adamın savaş alanındaki yenilgisini ancak Ian McKellen gibi bir aktör ustalıkla ilan edebilir. Shakespeare’in oyununu modern biçimde beyazperdeye uyarlayan film, her dönemin güç savaşını temsil eden entrika yumağı ve şahane oyuncu kadrosuyla öne çıkıyor. İngiltere’ye hükmeden Hitler benzeri bir diktatörü canlandıran McKellen'ın performansı, nefret odağı bir karakteri müthiş bir cazibe merkezi yaparak izleyiciyi ikilemde bırakıyor.
Saklı Kalanlar / The Secret Scripture / Jim Sheridan
Oyuncu kadrosunda yıldız oyuncuların yer aldığı Saklı Kalanlar, Sol Ayağım ve Babam İçin filmlerinin yönetmeni Jim Sheridan’ın son filmi; başrolündeki iki yıldız kadın oyuncunun performanslarıyla parlayan bir psikolojik dram. Rooney Mara ile usta oyuncu Vanessa Redgrave, 50 yıldır bir psikiyatri kurumunda kalan Rose McNulty’nin farklı yaşlarını canlandırıyorlar. Dünya prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapan Saklı Kalanlar, 1940’larda Belfast’ta haksızlıklarla sınanan bir kadının portresini âşıkları aracılığıyla çiziyor. Sebastian Barry'nin aynı adlı romanından...
Tuz ve Ateş / Salt and Fire / Werner Herzog
Alman sinemasının yaratıcı ustası Werner Herzog’un “sinemanın kurallarına uymayan bir gündüz düşü” olarak tarif ettiği Tuz ve Ateş’in oyuncu kadrosunda Michael Shannon ve Gael Garcia Bernal bulunuyor. Herzog’un, kariyeri boyunca kurcaladığı doğa ve insan arasındaki yıkıcı çatışmayı bir kez daha merkeze aldığı filmde, bir çevre felaketini araştırmak için yola çıkan Birleşmiş Milletler ekibi doğa katliamının sorumlusu olan şirketin adamları tarafından kaçırılıyor. Herzog, takipçilerini dünyayla ilgili benzersiz ve karanlık öngörüsüne ortak olmaya çağırıyor. Tom Bissell'in öyküsünden uyarlama...
İz / Pokot / Spoor / Agnieszka Holland
Şubat ayında Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan ve Alfred Bauer Ödülü’ne layık görülen İz, Polonya usulü bir Fargo gibi, karlar altındaki bir dağ kasabasında geçen, renkli karakterlerin cirit attığı bir cinayet filmi. Filmin başkarakteri, kasabada öğretmenlik yapan astroloji delisi, hayvan hakları savunucusu şirin ihtiyar Duszejko. Duszejko’nun iki köpeğinin ortadan kaybolması ardından çoğu kaçak avcılıkla uğraşan kasaba sakinleri de art arda cinayetlere kurban gitmeye başlar. Usta sinemacı Agnieszka Holland, filmini “janrlar arası bir gerilim, kara komedi öğeleri taşıyan anarşist-feminist bir polisiye” olarak tanımlıyor. Olga Tokarczuk'un romanından...
Unutulmayan Aşk / Rückkehr nach Montauk / Return to Montauk / Volker Schlöndorff
Adı Teneke Trampet ile anılan usta yönetmen Volker Schlöndorff, Unutulmayan Aşk’ın senaryosunu Max Frisch’in kısa bir öyküsünden esinlenerek, Brooklyn’in senaristi Colm Toibin ile birlikte yazdı. Filmde kitabının tanıtımı için New York’a giden Alman bir yazarın eski sevgilisiyle karşılaşması ve çiftin hafta sonunu geçirmek üzere birlikte Montauk’a gitmeleri anlatılıyor.
Bir Yaşam / Une Vie / A Woman’s Life / Stéphane Brizé
Guy de Maupassant’ın 1883 tarihli ilk romanından uyarlanan Bir Yaşam, aristokrat Jeanne’ın hayatının 27 yılını takip eden, modern ve alışılmadık bir dönem filmi. Barones Jeanne’ın bir şatoda umutla başlayan ve hayal kırıklıklarıyla devam eden hayatında odaklanıyor... İnsanın Değeri’yle ses getiren Fransız yönetmen Stéphane Brizé, el kamerasıyla gerçekçiliği yakalayan, detayların görkemin önüne geçtiği bu filmde, erkek egemen bir toplumda umudunu yitiren bir kadın portresi sunuyor.
Özgürlüğe Doğru / Le Voyage de Fanny / Fanny’s Journey / Lola Doillon
Fanny Ben-Ami’nin Nazi işgali altındaki Fransa’daki çocukluk anılarını anlattığı otobiyografik romanından uyarlanan Özgürlüğe Doğru kahkahalar, korku ve sürprizlerle dolu bir dayanışma, dostluk ve büyüme hikayesi. 12 yaşındaki afacan kendileri gibi çocukların bulunduğu bir yuvada hayata devam etmeye çalışmaktadır. Ancak şartlar değişince Fanny, sekiz çocuğun önderliğini üstlenip Nazi işgali altındaki Fransa’yı boydan boya geçerek İsviçre sınırına varmak üzere yola çıkar.
Yaralı Kalpler / Scarred Hearts / Radu Jude
Aferim!’le Romen Yeni Dalgası’nın farklı bir sesine dönüşen Radu Jude, Yaralı Kalpler’le özgün, entelektüel ve sıcak bir filme imzasını atıyor. 1937’de, kemik veremi hastalarının bulunduğu bir sanatoryumda geçen film, Romen yazar Max Blecher’ın otobiyografik romanından sinemaya uyarlanmış. Film, hastaların aile bağlarını ve ilişkilerini ana kahramanımız Emanuel’in rehberliğinde gösteriyor.
Ana, Sevgilim / Ana, Mon Amour / Cãlin Peter Netzer
İlk gösterimini ödül kazandığı 2017 Berlin Film Festivali’nde yapan Ana, Sevgilim, Berlin Film Festivali’nde de gösterilen Çocuk Pozu’yla 2013’te Altın Ayı kazanan Romen yönetmen Calin Peter Netzer’den bir kara sevda filmi. Üniversite yıllarında tanışan Ana ve Toma birbirlerine âşık olur. İlişkileri derinleştikçe, Ana ile ona psikolojik sorunlarında destek olmaya çalışan Toma arasındaki ilişki bir bağımlılığa dönüşür.
Kesişen Hayatlar / Réparer Les Vivants / Heal the Living / Katell Quillévéré
2013 yapımı Suzanne ile dünya çapında övgü toplayan genç yönetmen Katell Quillevere’in, Fransa’nın tanınmış oyuncularını bir araya getiren üçüncü filmi Kesişen Hayatlar, Maylis de Kerangal’in çok satan romanının sinema uyarlaması. Birbirine bağlanan üç hikayede yönetmen ilk olarak kaza geçiren genç bir sörfçüye, gencin hastanedeki anne-babasına ve son olarak da hayatta kalmak için kalp nakline ihtiyaç duyan bir anneye odaklanıyor. Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde dünya prömiyerini yapan film, yaşamın belirsizliği, beden ve tesadüfleri son derece dokunaklı ve hümanist bir gözle ele alıyor.
Günahın İzleri / Gukôroku / Traces of Sin / Kei Ishikawa
Japon yönetmen Kei Ishikawa, Günahın İzleri’nde, bir ailenin tüm fertlerinin öldürülmesi vakasını araştıran bir gazeteciyi izliyor. Japon sinemasının usta ismi Takeshi Kitano’nun kurucusu olduğu Office Kitano’nun yapımcılığında gerçekleşen ve Tokurô Nukui'nin romanından uyarlanan film, psikolojik gerilim atmosferini özenle örerken polisiye türünün kurallarına sadık kalıyor.
Dünyamın Merkezi / Die Mitte der Welt / Center of My World / Jakob M. Erwa
Son yılların seyri en keyifli büyüme filmlerinden kabul edilen Dünyamın Merkezi, ergenlik yıllarının kalbe dair acı tatlı mevzularını başarıyla perdeye taşıyor. 17 yaşındaki Phil, yıllardır annesi ve ikiz kız kardeşi ile yaşamaktadır. Gittiği yaz kampından döndüğünde evdeki atmosferi değişmiş bulur; annesinin yeni bir erkek arkadaşı vardır. Diğer yandan Phil de okullarına yeni gelen bir erkek öğrenciye, Nicholas'a âşık olur. İlk aşk, bir sürü güzel deneyimle beraber, daha önce hiç tatmadığı tarzda bir acıyı da Phil’in hayatına sokar. Andreas Steinhöfel'in romanından...
Falstaff (Geceyarısında Çanlar) / Falstaff (Chimes at Midnight) / Orson Welles
Orson Welles’in kariyerinin en iyi filmlerinden biri olarak nitelenen bu Shakespeare uyarlaması aynı zamanda sinema tarihinin en çok merak edilen, en talihsiz filmlerinden biri. İlk çıktığında eleştirmenlerin yerdiği, hakları üzerine süren davalar nedeniyle nadiren izleyici karşısına çıkabilen film, restorasyonu sonrasında nihayet hak ettiği değeri buldu. Falstaff karakterini Orson Welles’in canlandırdığı film, günümüzde yönetmenin başyapıtlarından biri olarak kabul ediliyor. Welles’in ustalığını her karesinde hissettiren filmdeki epik savaş sahnesi, Pauline Kael tarafından “sinema tarihinin en iyi sahnelerinden biri” olarak niteleniyor.
Gümüş Küre / Na srebrnym globie / On the Silver Globe / Andrzej Zulawski
Geçen yıl hayatını kaybeden Polonyalı usta yönetmen Andrzej Zulawski’nin bu epik başyapıtı yasaklandı ve yıllar boyu tamamlanamadı. Gümüş Küre, belki de başına bunlar gelmeseydi 2001: Uzay Yolu Macerası, Stalker gibi metaforik bilimkurgu klasiklerinin yanında yer alacaktı. Kayıp sahneleri yeni görüntüler ve dış ses anlatımıyla tamamlayan Zulawski, yeni bir medeniyet kurmak için dünyayı terk eden bir grup astronotun hikayesini anlatıyor.
Bunlar da ilginizi çekebilir
Bir uyarlama olmasalar da, şu filmler de, kitap dünyasını yakından takip edenlerin ilgisini çekebilir:
Şafak Sökmeden / Vor der Morgenröte / Stefan Zweig: Farewell to Europe / Maria Schrader
Şafak Sökmeden, Nazi baskısından kaçan Stefan Zweig’in Buenos Aires, New York ve Brezilya arasında geçen sürgün yıllarını anlatıyor. Film, Avusturyalı Yahudi bir aydın olan Zweig ve eşinin sürgünde geçen 15 yılına, birlikte intihar ettikleri 1942’ye dek süren sonu gelmeyen yolculuklarına ve yazarın “Yeni Dünya”da kendine bir yuva bulmaya çalışırken, Nazi Almanya’sındaki gelişmeler karşısındaki felsefi duruşuna odaklanıyor. Avusturya’nın Oscar adayı olan Şafak Sökmeden, Aimée ve Jaguar ile tanınan Alman oyuncu Maria Schrader’in yönettiği ikinci film.
Son Portre / Final Portrait / Stanley Tucci
Geoffrey Rush’ın gelmiş geçmiş en saygın heykeltıraşlardan Alberto Giacometti’yi canlandırdığı Son Portre, bu olağanüstü sanatçının son yapıtı üzerinde çalıştığı dönemi anlatıyor. Usta oyuncu Stanley Tucci’nin yönettiği film, Amerikalı genç romancı James Lord’un Giacometti’yi 1960’larda, Paris’teki stüdyosunda ziyaretiyle başlıyor. Giacometti, portresini çizmek için yazarı birkaç saat daha stüdyoda kalmaya ikna ediyor. Birkaç saat birkaç güne, birkaç haftaya uzarken Lord ile Giacometti yakındaki meyhaneye de uğrayarak dostluklarını pekiştiriyor. Geoffrey Rush’ın performansıyla taçlanan film, olağanüstü bir sanatçının son döneminin benzersiz bir portresini çiziyor.
Genç Karl Marx / Le jeune Karl Marx / Young Karl Marx / Raoul Peck
Dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nde özel bir galada yapan Genç Karl Marx, 20. yüzyılın en önemli filozoflarından Marx’ın gençlik yıllarını konu alıyor. Karl Marx’ın 1844’te, 26 yaşındayken Paris’e sürgüne gitmesiyle başlayan film, düşünürün daha sonra yakın dostu ve çalışma arkadaşı olacak Friedrich Engels’le tanışması ve birlikte komünizmin ve işçi hareketinin temellerini atışlarını anlatıyor.
Saygın Vatandaş / El ciudadano ilustre / The Distinguished Citizen / Gastón Duprat, Mariano Cohn
Arjantin sinemasının bu yılki en nitelikli ve eğlenceli sürprizlerinden Saygın Vatandaş, Nobel edebiyat ödülünü kazanmayı düşüş olarak gören bir yazarı gözlemliyor. Avrupa’da yaşayan Daniel, Arjantin’de büyüdüğü, romanlarının beslendiği kasabadan gelen daveti kabul eder. 40 yılın ardından ilk kez kasabaya gittiğinde kendisini bir girdap gibi yükselen, trajikomik durumların içinde bulur. Mizahtan bir an bile vazgeçmeyen Saygın Vatandaş, kültür, şöhret, edebiyat, sanat ve insan davranışları üzerine hınzırca sorular sorarken izleyiciyi kasabanın cehaletiyle yazarın kibrinin ortasında bırakıyor.
Amerikalı Anarşist / American Anarchist / Charlie Siskel
Yazılmış en kötü ünlü kitaplardan The Anarchist Cookbook, içerdiği bomba ve uyuşturucu imalatı talimatlarıyla sayısız suçlunun kütüphanesinde yer aldı, milyonlarca kopya sattı, internette yayıldı. Amerikalı Anarşist’te yönetmen Charlie Siskel, 1971’de ABD’de savaş karşıtlığı zirveye ulaştığı sıralarda, daha 19 yaşındayken kitabı kaleme alan William Powell’la yüzleşiyor. Film, hayatını kaybetmeden hemen önce, öğretmen olarak mazbut bir yaşam süren 65 yaşındaki Powell’la kitabın yazım ve yayım sürecinden ahlaki sorumluluğa uzanan zorlu bir röportaja ve arşiv görüntülerine yer veriyor.
Cinemania
36. İstanbul Film Festivali’nin yeni bölümü Cinemania, sinema dünyasının en iyilerini, yol gösterenlerini, köşe taşlarını ve anıtsal yapıtlarını sinema tutkunlarıyla buluşturacak. Bu seçkide usta sinemacıların başyapıtları, kayıp, kült veya yeniden gündeme gelmiş klasiklerin 21. yüzyıl sinema izleyicisi için dijital restore edilmiş sinema kopyaları; sinema hakkında çekilmiş, sinemacıları veya sinema sanatını gündeme taşıyan ilgi çekici yapıtlar yer alacak. İşte bu özel bölümden derlediklerimiz:
Baba / The Godfather / Francis Ford Coppola
Kan, onur, intikam, aile bağları, güç, göçmenlik kavramlarının her birinin ağırlıkla işlendiği gerçek bir epik film olan Baba, sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Yönetmeni Francis Ford Coppola’ya ve Al Pacino’ya dünya çapında şöhret getiren Baba’nın oyuncu kadrosunda başta Marlon Brando olmak üzere James Caan, Robert Duvall, Diane Keaton da yer alıyor.
Yol / Şerif Gören
Yılmaz Güney’in Sinop Hapishanesi’nde yazdığı senaryodan Şerif Gören’in çektiği Yol, Türkiye sinema tarihinin en sarsıcı ve en önemli filmlerinden biri; Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın halk oylamasıyla belirlenen En İyi 10 Türk Filmi listesinde de yer alan bir başyapıt. Cannes’dan Altın Palmiye ödüllü, ABD Ulusal Eleştiri Kurulu’nun 1982 En İyi Yabancı Filmler listesinde de yer alan Yol, festivalde restore kopyasından Tarık Akan anısına gösterilecek.
Kayıp Ruhlar Adası / Island of Lost Souls / Erle C. Kenton
1932 yapımı kült bilimkurgu-korku filmi Island of Lost Souls / Kayıp Ruhlar Adası’nın başrollerinde Charles Laughton, Richard Arlen, Leila Hyams, Bela Lugosi ve Panter Kadın rolünde Kathleen Burke yer alıyor. H.G. Wells’in Dr. Moreau’nun Adası romanının ilk sinema uyarlaması olan film, İngiltere’de üç defa sansüre takılarak kötü bir şöhret kazanmış. Geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden Sinema Onur Ödülü sahibi yazar, eleştirmen, çevirmen, korku filmleri tutkunu, festivalin Sinema Onur Ödülü sahibi Giovanni Scognamillo’nın çocuk yaşta izlediği ilk korku filmi olan Kayıp Ruhlar Adası, üstadın anısına gösterilecek.
Ghost in the Shell / Kokaku Kidotai / Mamoru Oshii
Shirow Masamune’nin çizgi romanından sinemaya uyarlanan Ghost in the Shell, ilk cyberpunk örneklerinden biri olarak anime sinemasında bir çığır açtı ve Matrix’ten Ex Machina’ya birçok çağdaş bilimkurgu filmine ilham verdi. 21. yüzyılın ortalarında distopik bir dünyada geçen bir kahramanlık, siyaset, teknoloji ve metafizik filmi olan Ghost in the Shell anime ile felsefeyi en iyi buluşturan filmlerden biri olarak değerlendiriliyor.
1984 / Michael Radford
George Orwell’in kült romanı 1984’ün kült uyarlamasında vatandaş Winston rolünde, ocak ayında hayatını kaybeden John Hurt, devlet görevlisi O’Brien rolünde de Richard Burton yer alıyor. Distopik bir dünyada, kurgusal faşist bir İngiltere’de geçen film İstanbul Film Festivali’nin 1985 yılında yapılan ilk Uluslararası Yarışma’sında festivalin ilk Altın Lale’sini kazandı. 1984, John Hurt anısına gösterilecek.
Son Kuşlar / Last Birds / Erdoğan Tokatlı
Ayşe Şasa’nın "Tren" öyküsünden senaryolaştırılan Son Kuşlar, sade ve yalın bir anlatım tarzı benimseyen, Sinema Onur Ödülü sahibi Erdoğan Tokatlı’nın yönettiği ilk film. 1966 Antalya Film Festivali’nde henüz 16 yaşındaki Selma Güneri’ye En İyi Kadın Oyuncu ödülünü getiren Son Kuşlar, bu yıl İstanbul Film Festivali’nin Sinema Onur Ödülü’nü alan Güneri için gösterilecek.
“Türk Klasikleri Yeniden”de Anayurt Oteli
İstanbul Film Festivali’nin on yıl önce başlattığı “Türk Klasikleri Yeniden” projesi için bu yıl restore edilecek film de, Ömer Kavur’un Yusuf Atılgan’ın aynı adlı romanından uyarladığı, 1987 yapımı başyapıtı Anayurt Oteli.
Türk sinemasının önemli yapıtlarının yıllar sonra yenilenerek tekrar sinemalarda gösterime hazır hale getirilmelerini sağlayan proje kapsamında gösterilecek Anayurt Oteli, böylelikle 2017’de, yapımından tam 30 yıl sonra yeniden beyazperdede izleyiciyle buluşmuş olacak.
Yeni yorum gönder