Oktay Akbal’ın öyküleri günlük hayattan kesitler sunar. İnsanın duygularına, insanın hayatının geçtiği dış mekânlara odaklanır. Yaşanan mekânlarla, şehirlerle insanı bütünleştirir 28 Ağustos 2015 tarihinde kaybettiğimiz Oktay Akbal’ı İpekli Mendil yazarlarından Betül Tekeli’nin hazırladığı A’dan Z’ye Oktay Akbal sözlükçesiyle anıyoruz.
Aşk: Aşkın gene var olduğunu söyleyenler var, ama yalan. Aşk artık yok. Aşk yeryüzünden kalktı. “Önce Ekmekler Bozuldu”
Balıkçı: Balıkçı kayıkları fenerlerini sallaya sallaya, denizin yüzüne sayısız ışık kırıntıları serpe serpe, çeşitli şekiller işleyerek ufka doğru ilerlemeye başladılar. “Sahil Kahvesi”
Cızırtı: Hoparlörler dilleri tutulmuş gibi susarlar, yalnız ara sıra kahveci çırağı canının sıkıntısını dağıtmak için gizlice ‘ah’lı ‘of’lu bir plağı gramofona koyar, bir iki cızırtıdan sonra yükselmek arzusu gösteren feryadı ağzı açık dinlemek ister, fakat ustası bu açık ağzı bir şamarla kapatmasını bilir. “Sahil Kahvesi”
Çayır: Semtin çocukları artık bu düşüncenin elindeydi. Akşamüstleri çayırın sonundaki ceviz ağacının altında toplanır, bu konu üzerinde konuşurduk. Her birimiz fikrini çekinmeden ortaya atardı, birtakım tartışmalar olurdu. “Semt”
Deniz: Bakışlarım dümdüz uzandı. Ufka kadar gitti. Denizin yüzü, sayısız sandal dolu; kapkara deniz yer yer küreklerle delik deşik ediliyor. “Sahil Kahvesi”
Ekmek: Savaş gazeteleri de ne korkunç oluyor! Kalın siyah harflerle büyük başlıklar diziliyordu. Aşk romanları yavaş yavaş azaldı, fıkralarda, hikâyelerde, mahallelerde, hep savaştan söz açılıyordu. Önce ekmekler bozulmuş, ardından her şey de bozulmuştu. “Önce Ekmekler Bozuldu”
Fabrika: Artık fabrika düdükleri semtin bütün sokaklarında inlemeye başlamıştır. Semt isteksiz, fakat çabucak uyanır. Sokaktan irili, ufaklı, kısa ve uzun boylu erkek işçiler, memurlar, dükkânlarını açmaya koşan tüccarlar; okula telaşlı ya da telaşsız giden önlüklü, çantalı, kasketli çocuklar, kızlar, delikanlılar akın halinde geçer. “Semt”
Gazete: Yemeğimi yer, gazeteyi okumaya dalardım. Gazetede çok defa aşk yüzünden işlenmiş cinayet haberleri olur, bazen koskoca bir resmin yanında yabancı bir devlet adamının sözleri görülürdü. “Önce Ekmekler Bozuldu”
Hayal: Tabii herkesin hayali boyuna bosuna göredir. Bizler lise öğrencileriydik, hayallerimiz vardı elbette. Dünyayı anladığımızı her şeyi bildiğimizi sanıyorduk. Hele aşk, her zamanki gibi içimizdeydi. “Önce Ekmekler Bozuldu”
Islık: Hepsi birbirine benziyordu. Güneş altında nasıllarsa öyleydiler. Gene acele adımlarla işlerine koşuşuyorlardı; gene elleri ceplerinde, dudaklarında gelişigüzel bir ıslıkla, ağır ağır, hiç telaş etmeden kaldırımlar boyunca dolaşıp duruyorlardı… “Yağmur Altında İnsanlar”
İskemle: İşte şu anda, kapıdan içeri girdin, masanın önündeki iskemleye oturdun, karşılıklı bir sigara yaktık, dumanları havaya savura savura konuşuyoruz. “Sen, Uzaktaki”
Jilet: Kalemin ucu kırıldı. Jilet, çakı aradım bulamadım. Bu kadarı da yeter, dedim, kestim. “Şeytan Geçti”
Kahve: Kahvenin akşama kadar geçen hayatı, nerden çıktığı bilinmez bir can sıkıntısından ibarettir. “Sahil Kahvesi”
Leblebici: Köprü’nün iki başlangıç yerinde işlerinden dönen bütün bu insanları bekleyenler dizilmiştir. Bunlar sucu, leblebici, fındık fıstık, karamela satan ufak çocuklarla ihtiyar kağıthelvacılardır. “Köprü Üstü”
Mavi: Mesela savaştan önce bir insan işine gitmek için tramvay caddesine çıktığı zaman ilk olarak gökyüzüne bakar, mavi olduğunu görünce sebepsiz bir sevinç duyar, vakti varsa ağaçlar altından yürümeyi düşünür, adımları kaldırımlarda gezerken birtakım hayaller kurardı. “Önce Ekmekler Bozuldu”
Neden: Ne yaptıklarını, neden telaşlandıklarını kendileri de bilmezler. Bütün imkânlarına rağmen bütün insanlar muhakkak ki birbirine benzerler. “Meydan”
Okul: Karşıdaki kızın penceresine baktım. Oradaydı. Okulu asmış demek. “Herkes Gibi Bir İnsan”
Özgürlük: Suna kendini iyice kollarıma bırakmıştı. Ne istesem olacaktı, belki de onun istediği olacaktı! Bir bağlanma, bir geriye dönememe, özgürlüğü yitirme! “Herkes Gibi Bir İnsan”
Pantolon: Yıldan yıla, boyumla beraber dünyayı görüşüm de değişti. Pantolonumun boyu uzadı. Geceleri de semtin sokakları bizim olmaya başlamıştı. “Semt”
Radyo: Radyo heyecanlı bir sesle son ajans haberlerini yaymakta… Gene de kimse kendi âlemlerinden uzaklaşmak niyetinde değil. “Sahil Kahvesi”
Savaş: Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey… Çünkü yeryüzünde savaş vardı. İnsanlar sebebini bilmeden, düşünmeden ölüyor, öldürülüyorlardı. Savaş kelimesi dünyanın her yerinde en çok kullanılan söz olmuştu. “Önce Ekmekler Bozuldu”
Şeytan: Şeytan odama girmiş olmalı. Düşüncelerin ormanı kapkara. Yoksa yatağa da mı girdi? “Şeytan Geçti”
Tohum: Ama o gün hayatımızda yeni bir yol açılmıştı. Kalplerimize bir tohum düşmüştü. Gün geçtikçe bu tohum gelişecek, dal budak salmaya başlayacaktı. “Semt”
Uyku: İki kanepe ötede uyuklayan ihtiyar, pabuçlarını çıkarıp ayaklarını almış altına, kanepeye yarı yarıya uzanmış. Deliksiz bir uykuya dalacak neredeyse. “Son Vapur”
Üst: Köprü üstüne doğru adımlarını atarken önlerinde, arkalarında yürüyen, işçi kızlardan biriyle ahbap olup bir iki tatlı saat geçirmek umudunu taşırlar. “Köprü Üstü”
Vitrin: Şimdi de seninle, mavi kentimizin herhangi bir sokağındayız. Vitrinlerin önünde durup en basit şeyleri bile seyretmekten hoşlanıyoruz. “Sen, Uzaktaki”
Yelkovan: Akreple yelkovanın yarışı hiç sona ermiyor. “Sineğin Kızı ve İnsanlar”
Zil: İşte beklediğin tramvay geldi, arkadaşınla arka kapıdan girdin. Arkandan durakta bütün bekleyenler de içeri girdiler. Zil çaldı, sen kalabalık arasında kayboldun, son olarak saçlarını ve gülümsemeni görüyorum. “Gölgeli Durak”
(*) Önce Ekmekler Bozuldu
Yeni yorum gönder