Günce, deneme, hikâye, değini gibi pek çok isimle tanımlayabileceğimiz, en uzunu dört sayfayı geçmeyen metinler, Tokyo-Montana Ekspresi’nin başından sonuna, sanki bir hayatı yeniden inşa ediyor.
Richard Brautigan ile ölümünden otuz yıl sonra, 2013’te tanıştım. Altıkırkbeş’in bastığı Karpuz Şekerinde, Kürtaj, Talihsiz Kadın, Babil’i Düşlemek, Çimlerin İntikamı, Japonya Günlükleri ve Big Sur’un Güneyli Generali kitaplarını yayınlanma tarihlerinin üzerinden çok zaman geçmeden edinip bir çırpıda okuduğumu anımsıyorum. Kimilerine göre yazarın “magnum opus”u olan Amerika’da Alabalık Avı’nın eski bir Can Yayınları edisyonunu bulduğumda bundan böyle daha müreffeh bir hayat süreceğimi sandım! Öyle olmadı elbet ama şunda şüphe yok: Riçi’nin kurmacaya bakışımı değiştirdiğini itiraf etmeliyim... Şiirsel dili düzyazının içine gömme işini böylesine kotarabilen bir yazarın var olduğunu (en azından bir zamanlar var olmuş olduğunu!) hayal bile edemezdim. Hele ki Karpuz Şekerinde, bu açıdan, bir dünya kurma cesaretini gösterebilen bütün okuryazarlara açık açık tavsiyemdir!
Brautigan’ın adı Beat Kuşağı ile birlikte anılır. Her ne kadar bu kültürün iki başat temsilcisi, Uluma’nın ozanı Allen Ginsberg ve Yolda’nın yazarı Jack Kerouac, ile ortak bir dil kur(a)mamış olsa da, metinlerinde pek çok paralellikler görünür.* Buhran sonrası dönemde kendine bir alan açmayı bilen, Amerika’da Alabalık Avı ile iki milyon satış rakamını aşan Brautigan, ne yazık ki yaşamına intiharla son verir. Geçtiğimiz ay Sel Yayıncılık’ın Sanem Erdem çevirisiyle yeniden bastığı Tokyo-Montana Ekspresi'ne, yazarın son dönem yapıtları arasında işaret etmek herhalde yanlış olmayacaktır
Tokyo-Montana Ekspresi istasyonlarının sesi
Yaşamının uzunca bir süresini Tokyo’da geçiren yazarın burada, yolda ve Montana’da yaşadıklarına, gözlemlerine ve düşüncelerine dayanan kısacık metinlerinden oluşan kitabı, herhalde kendisinden daha iyi anlatamayız. Epigraf niyetine, şöyle diyor Riçi: “Tokyo-Montana Ekspresi yüksek hızda gitse de yol boyunca çok sayıda istasyon vardır. Bu kitap o kısa duraklardır: Bazıları kendinden emin, diğerleriyse hâlâ kimliklerini aramakta. Bu kitaptaki ben, Tokyo-Montana Ekspresi güzergahındaki istasyonların sesidir.”
Günce, deneme, hikaye, değini gibi pek çok isimle tanımlayabileceğimiz, en uzunu dört sayfayı geçmeyen metinler, kitabın başından sonuna, sanki bir hayatı yeniden inşa ediyor. Öyle ki, Brautigan’ın verdiği “bu kitaptaki ben, istasyonların sesidir” salığını göz ardı edip yazarın yaşamını hayal etmeye meyilliyiz. Zira yazar, oldukça gerçekçi bir dil kullanıyor.
Birer istasyon gibi, gelip geçici, o an için bir kıymeti olan ama geçeceğini de bildiğimiz “şeyleri” okuyoruz: Japon mürekkepbalığı avcıları, kavun, Kaliforniyalı postacı, sinek ısırıkları, Pasifik Okyanusu bunlardan yalnızca birkaçı. Japon mürekkepbalıklarının, kavunun, Kaliforniyalı postanın, sinek ısırıklarının ve Pasifik Okyanusu’nun üzerine okumayı pekala isteyebiliriz; gelgelelim bunu gerekçilendirebilmek adına ortada bir fikir ya da kurgu ararız. Kedi Kavunu başlıklı bir buçuk sayfalık metnine şöyle başlıyor yazar:
“Kavun yiyorduk, tadı pek iyi değildi. Biraz daha olgunlaşmasını beklememiz gerekirdi ya da tadı hiç güzelleşmeyecekti belki de. Belki de başından beri bozulmaya mahkum bir kavundu ama bunu asla bilemeyiz, çünkü kendini kanıtlaması için fırsatı olmamıştı. Karımla ben kavunu yedikten sonra hâlâ aç hissediyorduk ve tabaklarımızı yere koyduk. Neden bilmiyorum. Sehpanın üzerine de koyabilirdik.”
Sözünü ettiğim “şiirsel dili düzyazının içine gömme işini” sanki bir kenara bırakmış; bütün kitaplarında bir biçimde temanın ana öğelerinden biri olan yol ve yolda olma halini terk etmeden, olanı biteni yazıyor. Bu haliyle Riçi’nin, Karpuz Şekerinde’de ve Amerika’da Alabalık Avı’nda kurduğu o büyülü dünya, birden alelade bir pazartesi sabahına dönüşüyor!
2013’te yayınladığım ilk Brautigan yazımın içerisinde yer verdiğim, Kürtaj’dan alınan şu iki cümleyi de yinelemek ve sözü uzatmadan, mukayeseyi okura bırakmak isterim: “Bu kütüphanenin varoluş nedeni böyle bir yere duyulan aşırı gereksinim ve talepten kaynaklanıyor. En basit şekliyle, böyle bir kütüphanenin olması gerekiyordu.”
Yeni yorum gönder