Kapitalizmin üretim-tüketim ilişkilerindeki mutlak hegemonyası insan zihninde habis bir ura dönüşeli çok oldu. Sürekli satın alan, sürekli tüketen dev bir fabrika artık insan. Reklamlar bu dev fabrikanın çarklarını yağlayan birer azı dişi... İnsan satın aldıklarıyla var, satın alabildiği şeyler kadar var.
Cevdet Karal’ın son kitabı Alışveriş Listesi’ni biraz da bu hislerle okudum. Karal, tek bir başlık altında uzun, mufassal bir şiirin hem yatay hem dikey çeperlerine uzanan geniş mi geniş bir atlas seriyor önümüze. Bu atlas, çağdaş insanın yüzüne tutulan bir özeleştiri aynası aslında. Hepimize değen bir taraf var bu alışveriş listesinde. Dramatik bir yapıya yasladığı kitapta Karal, çok katmanlı bir anlatımın bütün imkânlarını deniyor. Alışveriş listesini tek tek açıklayan söyleyici, arada söze karışan büyük koro, küçük koro, araya giren sahipsiz şarkılar, kasiyer, anonslar, satış görevlisi, Ölüleri Alışveriş Listeleriyle Gömelim isimli öykü… Karal’ın şiirde kurduğu dramatik yapının ana enstrümanları bunlar. Alışveriş listesindeki onca kalabalığın yetersizliğine atıf yapan Daha Çok Şey Gerekli başlıklı son şiirle, insanın ihtiraslarına, tamahkârlığına dair bir göndermeyle kitap bitiyor.
Karal, Alışveriş Listesi’nde hayata dair gerçekçi görüntüleri gerçeküstü bir bakış açısıyla ve daha çok somutlamalar yoluyla aktarmayı tercih ediyor. Yaşanılan kırılmayı anlatmak için oldukça etkili bir yol doğrusu. Sanatın teolojik anlamda insan zihnini sağaltan ve ayıklayan yönü hepimizin malumu. Karal daha en başta bir inançtan daha çok bir alışkanlık refleksine dönüşmüş Tanrı telakkisine dikkat çekiyor. Kitap şu dizelerle başlıyor: “1 adet Tanrı kıyma makinesi / 3 kavanoz renkli gözyaşı misketi / Kim daha güzel ağlıyor yarışması yaklaştı” (Alışveriş Listesi, s.9)
Alışveriş listesinin en başına yazılan 1 adet Tanrı kıyma makinesi oldukça önemli. İçindeki Tanrıya yani fıtrata yani yaradılışa kıyan insanın ağlama yarışmaları için 3 kavanoz gözyaşı misketi alması kadar doğal bir şey olamaz sanırım. Çünkü hayat bir yarışma, çünkü her şey bir kazanma/kaybetme refleksinin ucuz parodisinden ibaret. Yarış da satın aldıkları şeyler gibi listelerde adını görmek isteyen çağdaş insanın tutunduğu bir dal. Köksüz, geçmişsiz ve geleceksiz bir dal. Peki, başka neler var alışveriş listesinde? “Cehennemden getirilmiş 10 litre ter / Sirke yerine kullanılabilir” (s.10) “İçinde bülbül kanı dolaşan kalorifer sistemi” (s.12) “Her şeye anlam verme nezlesi antibiyotiği” (s.17) “İnsan olduğumuzu gösteren bir amblem” (s.19) “Tanrıya şantaj yapma cüretini takviye için incir çekirdeği” (s.18) “Bakanlıktan onaylı 3 litre cinnet anı” (s.32) vd.
Satın Alınan İnsan
Gerçeğin ve gerçekliğin tahrif edilen doğasına karşılık gerçeküstü imajlarla beslenen anlatım gücü, Karal’ın kitabını daha bir anlamlı kılıyor aslında. Satın aldığı şeyler tarafından satın alınan insanın durumu başka nasıl izah edilebilir? Karal, listeye yazdığı şeylerin niçin listeye alındığını ima ederken mesela, alabildiğince net bir eleştirel projektör tutuyor çağa. Eleştiri, zaten nerdeyse kitabın başat ögelerinden biri diyebiliriz, hatta eleştirinin eleştirisi de: “333 tanker eleştirel düşünce / Objektiflere bakarken gerekli / Kitap yazmaya yeterli sayıda / Özne birey gerçeklik sözcükleri / Tüm zamanlar için var olmak fiil çekimi” (s.32) Var olmanın sıradan bir fiil çekimine indirgendiği bir düzlemde o da satın alınabilen bir objeye dönüşmekte gecikmeyecektir. İnsan var olmayı satın alamayacağına göre onun bir simülasyonuyla yetinmek zorundadır. Gerçekliğini kaybeden insan tıpkı Yevgeni Zamyetin’in Biz’indeki numaralanmış insanlara dönüşecektir belki de. Barkod numaraları olan sayısız yüzlü insan: “Sayısız toplu iğne / Yatmadan önce duvara iliştirmek için / Birer post-it gibi günlük yüzlerimizi” (s.43)
Saf Bir Gerçek
Karal, kopuşu/çöküşü can alıcı yerlerinden alıp resmediyor sanki. En çok da kendi insan yüzünden sürgün edilen çağdaş insanın dramı var Alışveriş Listesi’nde: “Maske satıcısı / El yapımı maskelerle / Takas eden yüzleri / Acaba hangisiyle çıksam / Beni çağıran Tanrının karşısına / Siz denediniz bu maskeleri” (s.83) Tanrıyla insan arasındaki ilişkinin kopukluğuna veya çarpık inanç algılarına karşılık hakikati arayan saf bir insan doğasına muhtacız. Doğamızı tahrif eden yaşam pratiklerine karşılık hayatın sahiciliğine tutunmak zorundayız. Peki nasıl? Manzara hiç de iç açıcı değildir: “Derin dondurucudan yeni çıkarılmış / 47 tüp şok haber ekran bakışı / Eritilmiş uygar insan beyni şurubu / 99 ağız dolusu övgü / Asansör aynasında / Sunmak için kendimize” (s.32) Rakamların anlatılanlarla olan ünsiyetine dikkat çekmek isterim. 99 rakamı, övgüyle beraber bize esmâyı hatırlatır. Asansör aynasında kendine sunmak için övgüler alan insanın dramı burada başlar. Asıl övgü Tanrıyadır. William Faulkner’in Döşeğimde Ölürken romanının kahramanlarından birinin söylediği gibi: "O bize seslerimizi yükseltebilme gücünü verdiyse, O’nun ölmez övgüsünü haykıralım diye verdi o gücü.”
Karal, listenin nerdeyse sonsuza uzayıp giden tatminsizliğine karşılık saf bir gerçeği hatırlatıyor bize: “Hiçbir liste hiçbir yaşama sığmadı” (s.48) Araya giren büyük koro, küçük koro ve sahipsiz şarkılar şiirdeki gerilimi üst seviyede tutuyor. “Daha çok şey çok şey gerekli” diye seslenen büyük koro mesela, bahsi geçen tatminsizliği bir yok oluş provasına dönüştürüyor desek yeridir. İnsan bu kadar kabarık bir listeyle, bu kadar yükle nereye kadar gidebilir? Karal, etkileyici tekrarlarla bu gidişin adresini de veriyor okura. Çünkü insanın kendinden başka gidebileceği bir yer yoktur: “Yüklenip bunca şeyi / Yalnızlığımıza döneceğiz / Gerek yok bagaja poşetlere / Göz torbalarımıza sığar hepsi” (s.52)
Yeni yorum gönder