Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Aşırı yakın inanılmaz uzak




Toplam oy: 147
Mevsim Yenice Bilinmeyen Sular’da ilk kitabıyla kıyaslandığında karakter ve konu tercihleriyle radikal bir değişim gösteriyor; ilk kitabına nazaran daha sakin ve daha insan ruhuna yönelik öykülere yöneliyor.

Hayatta olduğu gibi anlatılarda da anlamı üreten ikiliklerdir. Bilgi, bilen ile bilinen arasındaki ilişkiden doğar; ilişki için de en az iki şey gerekir, kıyas yapmak için iki şey arasında karşıtlık ya da benzerlik bulmak gerekir. Dramatik kurgunun belkemiğini oluşturan çatışma için de bir ikilik ya da ikilem lazımdır. Tragedyalar aklıyla kalbi arasında kalanları yazar. Dilemmalar o yüzden baş tacımızdır. Eskiler buna “her şey zıddıyla kaimdir” der. Biz ne deriz henüz orasına gelemedik. Yine de, başkahramanınızın ne kadar da cesur olduğunu göstermek için korkak bir ikinci karakter çok işe yarayacaktır. Cömerdin yanındaki bir hasis nasıl da dikkatimizi çeker. Karagöz’le Hacivat’ı bunca yıldır diri tutan da bu ikiliktir. Benzer şekilde hikâyesi yazılmaya değer, o seçilmiş, o öne çıkan kimseler ile geri kalanlarımız arasında da bir ikilik vardır. Bizi birbirimizden ayıran bir karşıtlık değilse de, farklılıklarımız onları kahraman bizleri figüran yapar. Bir yanıyla aşırı yakın ama inanılmaz uzak.

Bilinmedik bir su

 

Mevsim Yenice’nin yeni kitabı Bilinmeyen Sular bu ‘aşırı yakın ama inanılmaz uzak’ olma halinin bir ifadesi olarak okunabilir bence. Bunu bana düşündüren şeyse, kitabı okumayı bitirdikten sonra son öyküye referansla kitabın ithafı olan Alkor ve Mizar’ı araştırmam oldu. Alkor ve Mizar Büyükayı Takımyıldızı’ndaki bir çift yıldız. Birlikte anılıyorlar, çok yakınlar, Büyükayı’nın aynı noktasını referans için kullanılıyorlar ancak ayrılar, gözle yan yana gözükseler de aralarında ışık yılları var. Dışarıdan bir perspektifle bakıldığında yakın görünüyorlar, yıldızların birbirine bakışındaysa uzaklıklar görünüyor. Adınızın birlikte anıldığı birinden bu denli uzak olmak hüzün verici olsa gerek. Bilinmeyen Sular’a gelecek olursak, bu kitaptaki öykülerde Mevsim Yenice iki kişi arasındaki ilişkiyi kuran o yakınlık ile yine ilişkide taraf olmaya sebep olan uzaklıklar üzerinden kurmuş dramatik çatıyı. Örneğin “Bataklık Balığı” adlı öyküde karakterler olarak meşhur bir ressamla onun gayet sıradan asistanı karşımıza çıkıyor. Öykü, meşhur ressamın sönüşü ile asistanın yıldızının parlayışını konu ediniyor. Ya da “Bir Yere Kadar” adlı öyküde huzurevindeki bir kadın ile onun yardımcısını okuyoruz. Kitabın son öyküsü “Göründüğünden Daha Uzak” bahsettiğim bu ikiliği çok daha belirgin kılıyor. Hastalıklı bir şekilde durmaksızın her şeyi gözetleyen bir güvenlik amirinin, Tanrı tarafından gözetlendiğini, bundan kaçamayacağını kabullenmesi üzerine kuruluyor bu öykü. Bahsettiğim bu öykülerde ilişkide güçlü değil de zayıf tarafın, ikiz yıldızlardan soluk olanın hikâye edildiğini görüyoruz. Dramatik çatıda bu ikiliği kurup, ritmi tutturup ardından soluk yıldızı parlatmak okuru ters köşeye yatıran, bakışını değiştiren, zenginleştiren bir tutum. Bilinmedik bir su.

Fakat benim bu kitaptaki favori öyküm “Puantiyeli Plastik Bir Şemsiye.” Terfi alan eşinin iş arkadaşlarını yemeğe çağırmak zorunda kalan, kurumsal hayata ve onun icaplarına mesafeli, biraz yalnızlaşmış ve yanlış anlaşılmış bir kadının hikâyesi olması bakımından günümüze çok yakın çok gerçek bir hikâye. Kocanın ve onun iş arkadaşlarının temsil ettiği “normal” hayat ile kadının o normale olan mesafesi arasındaki karşıtlık üzerine kuruluyor gerilim. Öyküyü çarpıcı hale getirense kadının neden böyle davrandığını öğrendiğimizde yaşadığımız şaşkınlık oluyor. Yetiştirilirken bize dikte edilen değer yargılarının, Türk tipi mutsuz aile tablolarının, şımarmayalım diye sevilmeyişlerimizin izini sürebiliyoruz bu kısacık hikâye ile. Meraklısı bunun üzerine koca bir sosyoloji inşa edebilir. Dikkate değer diğer bir öykü ise “Kırk Saniye”. Öykünün kendisi değil de içindeki göçmen kuşlarla ilgili bölüm Semih Kaplanoğlu’nun Bal-Süt-Yumurta üçlemesindeki sekansları hatırlatıyor. Müthiş görsel ve etkileyici bir hikâye parçası bu bahsettiğim göçmen kuşlarla ilgili bölüm. Ötesini söyleyemem, meraklananlara o öyküyü okumalarını tavsiye edebilirim ancak.
Daha yavaş daha derin
Gelgelelim, yazarımızın ilk kitabı Tekme Tokatlı Şehir Rehberi ile bir kıyaslama yapmadan sözün kurdelesini kesmek olmaz. İlk kitapta çok canlı, hatırda kalıcı, biraz parlatılmış karakterler ile ritmi yüksek, ironisi bol, yer yer muzip öyküler okumuştuk. Tam benim kalemim diye düşünmüştüm. Bu kitapta ise kenarda kalan, daha silik, yukarda bahsettiğimiz o ikinin ikincisi karakterler ile daha yavaş ritimli, oyunu eğlencesi şaşırtması pek olmayan durağan öyküler okuyoruz. Bunu yazarın öykü evreninde bir değişiklik ya da bahsetmek istediği konuların farklılaşması olarak yorumlayabiliriz elbette. Fakat benim için beklentimin dışında olduğunu itiraf etmem gerek. Yine de bu kitapta Mevsim Yenice’nin dilindeki ifade gücünün arttığını, öykünün matematiğini daha iyi kurarak kırılma noktalarını tam da yerinde kullanarak öykülerini başarılı hale getirdiğini söyleyebiliriz. Örnek verecek olursak, ilk kitapta üroloji polikliniğinde bir karşılaşmayla başlıyordu bir öykü. Oldukça ilginç ve alışagelmedik bir tercih. Burada ise örneğin bir yatılı okul yatakhanesinde başlıyor bir öykü. Türk edebiyatında “parasız yatılı” teması yetimlik, yersiz yurtsuzluk ve hüzün ile birlikte anılmaya mahkûm görünüyor. Ben de bir parasız yatılı olduğumdan, esasen o damardan kardeşlik, paylaşma, dayanışma temalı ne kadar çok hikâye çıkabileceğini ilk elden söyleyebilirim. Eleştirimiz yanlış anlaşılmasın. Burada Mevsim Yenice’nin ilk kitabına nazaran daha yavaş, daha sakin ve daha insan ruhuna yönelik öykülere yöneldiğini ifade etmeye çalışıyorum. Öyleyse şöyle söyleyelim, Mevsim Yenice Bilinmedik Sular’da ilk kitabıyla kıyaslandığında karakter ve konu tercihleriyle radikal bir değişim gösteriyor. Yine de dilinin ifade gücü ve öyküleri kurmaktaki başarısıyla okuru etkilemeyi başarıyor. Bakalım gelecek kitabında nasıl bir yol izleyecek.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.