Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Churchill'in Nobel konuşması: "Bu ödülü hak etmiyorum"




Toplam oy: 1226

İsveçli kimyacı Alfred Nobel anısına 10 Aralık 1901'den beri ödül dağıtan İsveç Akademisi, Leo Tolstoy, James Joyce, Virginia Woolf, Mark Twain, Joseph Conrad, Anton Chekhov, Marcel Proust, Henry James, Henrik Ibsen, Emile Zola, Robert Frost, W.H. Auden, F. Scott Fitzgerald, Jorge Luis Borges ve Vladimir Nabokov'u atladığı için eleştirildi. Fakat Akademi, ödülü en az bu isimler kadar hak eden William Faulkner, Ernest Hemingway, John Steinbeck, V.S. Naipaul, Doris Lessing gibi birçok edebiyatçıyı ödüllendirdi.

 

Ödüle layık görülen edebiyatçılar da yazarın sorumluluklarına ilişkin konuştular. Peki, neler söylediler?

 

Bu soruya cevap olsun diye her hafta bir edebiyatçının, ödül töreni sırasında yaptığı konuşmayı yayınlamaya devam ediyoruz.

 

İşte, Sir Winston Churchill'in ödül aldığı 1953 yılında eşi Clementine Churchill aracılığıyla yaptığı konuşma:

 

"Gururlu ama şaşkınım"

 

 

Nobel Edebiyat Ödülü benim için benzersiz ve beklemediğim bir onur. Yapmam gereken işler yüzünden, bu ödülü Stockholm’e bizzat gelerek, sevgili Kral hazretlerinin elinden alamadığım için üzüntü duyuyorum. Bu görevi eşime emanet edebildiğim için ise çok mutluyum

 

Üzerine ismimin kazındığı madalya, 20. yüzyıl dünya edebiyatında gerçekleşen olağanüstü bir şeye işaret ediyor. İsveç Akademisi'nin değerlendirmeleri, uygar dünya tarafından tarafsız, yetkili ve samimi addediliyor. Gururluyum ama aynı zamanda şunu da kabul etmeliyim ki, beni seçme kararınız karşısında oldukça şaşkınım. Umarım doğru olanı yapmışsınızdır. Sizin de, benim de önemli bir risk aldığımızı ve bu ödülü hak etmediğimi düşünüyorum. Ancak sizin bu konuda bir endişeniz ya da şüpheniz yoksa benim de yok.

 

Alfred Nobel'in 1896 yılındaki ölümünden sonra, bir fırtına ve trajedi dönemine girdik. İnsanın gücü her alanda arttı ancak kendi üzerindeki gücü değişmedi. Hiçbir eylem sahasında olaylar kişilikleri bu kadar ezmemiştir. Tarihte, acımasız gerçekler düşüncelere hiç bu kadar hükmetmemiştir, yaygın erdemler bu kadar sönük bir müşterek odak bulmamıştır. Bu noktada o korkunç soru karşımıza çıkıyor: Problemlerimiz, çözümlerimizin ötesine mi geçti? Şüphesiz ki, bunun böyle olabileceği bir dönemden geçiyoruz. Bu noktada alçakgönüllü olmalı, irşat ve merhamet aramalıyız.

 

Sağlık güvencesi ve sosyal güvenceler planlayan, tıp ve bilim alanında olağanüstü başarılar elde eden ve herkes için adalet ve özgürlük amaçlayan Avrupa ve Batı dünyası, Atilla ve Cengiz Han'ın zulmünü bile gölgede bırakan bir yokluk, sefalet, zulüm ve yıkım ile karşı karşıya kalmıştır. Önce Milletler Cemiyeti ile, şimdi de Birleşmiş Milletler ile insanlığın uzun zamandır hayalini kurduğu barışı daimi kılmaya çalışan bizler, Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Avrupa'yı sarsan olaylardan daha büyük ve şiddetli ayrışmalarla parçalanmış ve uyuşmazlıkların tehditi altında bir dünya gördük.

 

Bu karanlık tablodan sonra, Alfred Nobel'in düşüncelerine ilham veren şevketi ve umudu takdir ediyoruz. Derin ihtiyaç içinden olan bir nesle, arkasında aydınlık ve daimi bir kültür, amaç ve umut ışığı bıraktı. Bu ünlü kuruluş, bu dünyada takip etmemiz gereken yolu bize gösteriyor. Etrafımızda gördüğümüz karmaşaya ve sertliğe, toleransla, sükûnetle ve çeşitlilikle yaklaşalım.

 

Dünya, üç ülkenin egemenliklerinden vazgeçmeden, fikri, ekonomik ve yaşam standartları konusunda birlik içinde yaşayan İskandinavya'ya hayranlık ve avuntu ile bakıyor. Dilerim ki böylesi kaynaklardan tüm insanlık için yeni ve aydınlık fırsatlar çıksın. Sanıyorum ki bunlar, Nobel Vakfı tarafından seçilerek onurlandırılan ve şüphesiz ki o ünlü kurucusunun ideallerine ve umutlarına saygı duyan birinin duygularıdır...

 

 


 

 

* Çeviren: Elif İlik

 

* Diğer Nobel konuşmaları için tıklayınız.

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.