İnsanlar bana, çocuklar için kitap yazmayı düşünüp düşünmediğimi soruyorlar. Ben de onlara, 'Bir gün beynimde ciddi bir hasar meydana gelirse, o zaman çocuklar için yazmaya başlayabilirim,' diyorum. Bunun dışında, öyküyü yönlendiren kişinin ben olduğuma dair sahip olduğum bilinç benim için çok önemlidir, çünkü bana göre kurmaca özgürlük demektir ve konulan her türlü kısıtlama benim için kabul edilemezdir. Beni, yazabileceğimden daha aşağı bir seviyede yazmaya zorlayacak birisi için asla bir şey yazmam.
Bu açıklamalar ünlü İngiliz romancısı Martin Amis’e ait. Özellikle İngiltere olmak üzere, tüm dünyada çocuk edebiyatına gönül verenleri epey kızdıran bu sözleri biz de ülkemizdeki çocuk edebiyatı yazar ve yayıncılarına sorduk: Bir yazar, çocuklar için yazdığında daha farklı mı düşünür? Çocuk edebiyatı kısıtlamayı da beraberinde mi getirir? Otosansür çocuk edebiyatı yazarlarında var olan bir mekanizma mıdır?
BİLGİN ADALI
(Yazar)
"Hangi çocuk?" sorusu keskin bir bıçak
Bence Amis saçmalıyor. Ticari amaçla çocuklar için yazılmış, popüler olabilecek (olan) kitaplar dışında bir çocuk edebiyatı vardır. O bağlamda çok güzel yapıtlar konmuştur ortaya.
Yetişkinler için yazdığım dönemde, tüm özgürlükler benimdi. Dilediğim şeyleri, dilediğim biçimde yazdım, beğenen de okudu (ya da okumadı). Çocuklar için yazmaya başladığımda, pek çok sınır çizgisi çıktı karşıma. "Çocuk" denince ilk sorulması gereken "hangi çocuk?" olmalı. "Yetişkin" için bu soruyu sormama gerek yok. Ben yazarım, isterlerse okurlar. Çocuk söz konusu olduğundaysa, "hangi çocuk?" sorusu keskin bir bıçak. Hangi yaş grubu, hangi sosyal çevre, hangi algılama düzeyi... Sorular bitmek bilmez. İnanılmaz sınırlar vardır çevrenizde.
Bir otosansür değildir bu, hedef aldığınız kitleden gelen bir yönlendirmedir. Kimi kitaplarıma, yaş grubu olarak "9-99" ya da "7-77" diye yazdırdım ben. Hodri meydan, Amis "9-99" yaş grubunun keyifle okuyacağı bir kitap yazsın da görelim...
Nedir olan? "pehlivan fıkraları" gibi kitaplar yazan ve yayınlayanlar yüzünden çocuk yazını küçümseniyor. Sonuçta bu, çocuk yazını türünde iyi örnekler veren yazarlara da yansıyor elbette. Yetişkinler için yazanlar arasında berbatın da berbatı kitaplar yazıp "bestseller" olanlar yok mu?
Çocuk yazınında elbette bir otosansür olacak. Tutkulu bir aşktan söz edebilirsiniz ama tutkulu bir sevişmeyi yazamazsınız çocuk kitaplarında. Hazır değildir onlar henüz, en azından anneleriyle babalarının böyle bir şey yaşamakta olduğunu algılamaya hazır değillerdir. Bu tür engeller vardır çocuk kitapları yazarken...
Aslında çok zordur çocuklar için kitap yazmak, eğer yaptığınız işe saygı duyan, onu ticari bir üretim olarak görmeyen biriyseniz. Yetişkinler için yazarken, okuyucunuza karşı saygılı olmak zorunda değilsiniz. Ama çocuklar için yazarkenonlara karşı saygılı olmak zorundasınız...
YEKTA KOPAN
(Yazar)
Tümüyle kişisel görüşüdür
Martin Amis, edebiyatına ve edebi duruşuna çok vakıf olduğum bir yazar değil. Geçen yıl “Görüş Evi”ni beğenerek okumuştum; hepsi o kadar. Bunu özellikle söylüyorum, çünkü böylesi bir değerlendirmeyi, bir genelleme olarak kabul etmek niyetinde değilim.
Amis’in tümüyle kişisel görüşüdür, İngiliz alaycılığının uzağında, çok daha ağır bir dille de ifade edebilirdi bu konudaki görüşlerini, kendi bilir. Benim için önemli olan Amis’in söyledikleri değil, zaten çocuk kitabı yazmayı düşünmüyormuş.
Dediklerine katılmıyorum. Ama çocuk edebiyatı alanında, konuşulması gereken konular olduğunu da düşünmüyor değilim. Kitapların içeriğinden baskısına, illüstrasyonlarından tanıtımına birçok nokta, mercek altına yatırılabilir.
Sadeleştirmeler örneğin, hangi ölçeklerle kimler tarafından yapılmaktadır? Hatta neden yapılmaktadır? Çocukken bir çocuk edebiyatçısı olmayan Jules Verne’in bütün kitaplarını okuduğunu sanan ben, 30’lu yaşlarımda aslında adamın bir satırını bile okumadığımı öğrendim. Üstelik bir karşılaştırma yapınca, ortada sadeleştirmeden çok, bir “yeniden yazma” durumu olduğunu gördüm.
Bu sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok yerinde söz konusu olan bir durum. Elbette, Amis’in söylediklerinin popüler gıdıklayıcılığına kapılmadan, kapsamlı bir çocuk edebiyatı tartışması yapılsa, konunun uzmanları benim bu söylediğimin çok ötesinde başlıklarla bizi aydınlatacaktır. Ama halimiz budur; Martin Amis bir kuyuya taş atar, biz de arkasından bakar dururuz.
MAVİSEL YENER
(Yazar)
Bilimsel temele dayanmıyor
Amis'in öznel görüşleridir bunlar. Ben bir hekim ve çocuk kitapları yazarı olarak, bilimsel temele dayanmayan bu tür açıklamaları dikkate değer bulmuyorum. Üstelik Martin Amis, birilerine sataşmayı iş edinen bir yazar. Geçen yıl da yaşlılardan kurtulmak için sokak köşelerine ötenazi kabinleri kurulması gerektiğini ve yaşlıların millete yük olmaktan başka bir işe yaramadıklarını söylemişti.
Ancak, Amis'e katıldığım bir nokta var: Herkes çocuklar için yazamaz. Onların düş gücünün seviyesine ÇIKABİLMENİN, çocuklar için yazınsal estetik oluşturabilmenin adı "beyin hasarı"ysa, Tanrı iyi yazan herkese bu hasarı nasip etsin diyorum!
Amis özgürce yazabilmekten söz ediyor. Otosansür konusu yanlış anlaşılan bir mekanizma. Eğer metinleriniz çocuğun algı seviyesine, onun dil yetkinliklerine uygunsa, yazdıklarınız "çocuk edebiyatı ürünü" olarak adlandırılır. Yoksa, "ben beş yaş seviyesi için bir öykü yazayım" diye oturmaz ki yazar çalışmaya.
Aklındaki konu, kurgu, anlatım biçimi, dili...vs belirler yaş grubunu. Kaleminiz nereye götürüyorsa o yaş grubuna yazarsınız. Çocuklar için otosansür yaparak yazanlar içtenliklerini yitirmiş, didaktik metinler üretirler. Kendim için söyleyeyim; çocuklar için yazarken içtenlikle yazarım, otosansür uygulamam; doğamda ne varsa o olurum. Amis'in söyleminin aksine çok özgürümdür, istediğim hayali kurabilirim, yetişkin dünyasının tüm kısıtlanmışlıklarını atarım üstümden... Çocuk için yazmak, Amis'in söyleminin tam tersine, özgürlüğü yüreğinizde duyumsamaktır. Yazıp yazıp sonra da "bu kurgu çocuğa uygun olmadı,", "dilin şurasını değiştireyim,", "çocuğa bu anlatılmaz..." gibi kaygılara düşerek metnine otosansür uyguluyorsa bir yazar, ona tavsiyem çocuk edebiyatına soyunmamasıdır, çünkü yazdıkları yetişkinlere yönelik metinlerdir.
Çocuk kadar içtenlikli olmalıdır ona sunulanlar... Zorlamaca değil, doğal olarak ve kendiliğinden gelirse verebilir edebiyatın sonsuz tadını.
AYTÜL AKAL
(Yazar)
Yukardan değil, eşit düzeyde bakabilmek...
Yazıyı okuduğumda benim aklımdan ilk geçen düşünceler suydu: "Ben de çocuklar için nasıl bu kadar başarıya kitap yazıyorum diye merak ediyordum. Meğer nedeni, beynimdeki ciddi hasarmış!" Çok sevindim tabii. Bu bilimsel açıklaması için de, hasarsız beyne sahip olan insan üstü yazara teşekkür borçluyum. Kendisi o müstesna beyinle zaten çocuklar için yazmaya asla kalkışmamalı, çünkü çocuklar için yazmak, yazılabileceğinden alt seviyede değil, üst seviyede yazmayı, çocuklara yukardan aşağıya değil, eşit düzeyde bakabilmeyi gerektirir ki, belli ki bu hasar kendisinde yok. Bu nedenle şimdiye kadar her ne yapıyorsa aynen devam etmeli, sapasağlam beyninin beceremeyeceği alanlara da asla girmemeli.
SAMİYE ÖZ
(Can Çocuk Yayınları Genel Yayın Yönetmeni)
Bu, edebiyatın temelini küçümsemektir
E tabii haklı, herkes çocuklar için kitap yazamaz! O kadar kolay değil çocuk kitabı yazmak. Yazar olmak yetmez çocuk kitabı yazmak için. Edebiyatın, ki bölümleri farketmez, küçümsenmesine tahammülüm yok. Bir insan çok iyi bir yazar olabilir. Çocuk edebiyatı çok ayrı bir dünya, ustalık isteyen bir dünya. Bütün edebiyatın temeli masallar ve mitoloji. Çocuk edebiyatının çıkış noktası da masallar zaten. Bu küçümseme edebiyatın temelini de küçümseme oluyor. Adamın yaptığı çocukça bir şey.
AYŞE YAMAÇ
(Yazar)
Yazık ki çok yazık!
Çocuk kitabı yazmaktan söz ediliyorsa yalnızca, sözü edilen yazara hak verilebilir; ama söz konusu olan gerçek anlamda çocuk edebiyatıysa, bu yazar çocuğu hiç tanımıyor, onun ayrı bir birey olduğunu kabul etmiyor; dahası çocuğu insanların küçültülmüş birer kopyası gördüğünü gizleyemiyor, derim. Yazık ki çok yazık!
bence cocuk edebiyatı grcektende zor gorünüyor
Martin Amis'i severek okudum ama ona katılmıyorum. Ben kitapçıya gittiğimda çocuklar için yazılmış kitapların olduğu bölümü karıştırıp şaşırtıcı, yaratıcı şeyler bulmaya bayılıyorum. Çocuklar için yazılmış romanlarda ve öykülerde hayalgücünün limiti yok; kimse çıkıp "bunlar bir yığın saçmalık" diye eleştiremeyeceği için doludizginler :) Örneğin en son Chris Priestley'in iki öykü kitabını okudum ve cidden ağzım açık kaldı, mükemmeldi. Sevgili Bay Amis, onları okumakla işe başlayabilir :)
Çocuk Edebiyatı konusunda ki bir düşünceyi tartışmaya açan; sayın Ceren Çıplak'a teşekkür ediyorum. Martin Amis düşünceleri ile değilsede varlığı ve açıklamasıyla işe yaramıştır. Çok önemli bir konunun tartışılabilirliği açısından yanlış bir ifade ile konuya zekice dikkat çekilmiştir. Önemli olan Çocuk Edebiyatı'na asıl değer verenlerin görüşlerinin paylaşılmasıdır. Bunu sağlayan bir tartışma zemini olması açısından da değerlidir. Katkı koyan düşüncelerini paylaşan insanlarımıza teşekkür ediyorum. Dilerim görüş akışı sürer.
Simla Sunay
Martin Amis’e şu sözleri hariç katılıyorum: "Beni, yazabileceğimden daha aşağı bir seviyede yazmaya zorlayacak birisi için asla bir şey yazmam." Bu cümlesi aslında ilk söyledikleri ile de çatışıyor. Hani yazma eylemi özgür olmalıydı? Yazma eylemi özgürse yazılmış metin de özgür olmalı ve hiç bir hiyerarşi içinde yer almamlı öyle değil mi? Bu türden görüşlere Türkiye'de de pek çok edebiyatçıda rastladım. Enis Batur çocuk edebiyatı yoktur demişti. En son Hatice Meryem çocuklara ya da yaşlılara gibi ayrımların yazarlıkla bağdaşmayacağını çocuk edebiyatı olmadığını söyledi. Öte yandan Müge İplikçi, Behçet Çelik, Cemil Kavukçu, Faruk Duman çocuklar için yazmaya başladı. Ahmet Ümit'in masalları gerçekten çok güzel. Bir zamanlar Semih Gümüş de Amis'in benzeri sözler söylemişti bizler de epey sert itiraz etmiştik. Semih Gümüş şimdi gençler için Köprü Kitaplar dizisi hazırlıyor. Çok iyi de yapıyor.
"Herkes çocuklar için yazamaz" gibi bir kalıbı ben kabul etmiyorum. Yazmak kimsenin tekelinde değil. Çocuklar için de bu böyle. Edebiyat dünyayı saran kapitalizmin, ırkçılığın, kopyacılığın etkisindeyken "çocuk edebiyatı yoktur" gibi antidemokratik tutumlar çifte standarttan başka bir şey değildir. Bir şeyin var olup olmadığına nasıl karar veriyoruz? Çocuk edebiyatı ürünleri kadar "var" dır. Gayet somut Momo, Pippi Uzunçorap, Pıtırcık, Harry Potter, Kumkurdu, Rıfat Ilgaz'dan Bacaksız ve Sevim Ak'tan Toto gerçek birer çocuk roman kahramanlarıdır. Onların var olmadığını hangi babayiğit söyleyebilir?
Ayrıca Samiye Öz'ün "Adamın yaptığı çocukça bir şey." benzetmesini yadırgıyorum. Bu da çocuksal davranışları ki bu davranışlar doğaldır küçümsemek değil mi? Bir davranışın aptalca ve kötü olduğunu ifade etmek için "çocuk olma" deriz. O zaman Amis'e kızmadan önce kendi deyimlerimize bakmamız gerekiyor.
Martin Amis’e şu sözleri hariç katılıyorum: "Beni, yazabileceğimden daha aşağı bir seviyede yazmaya zorlayacak birisi için asla bir şey yazmam." Bu cümlesi aslında ilk söyledikleri ile de çatışıyor. Hani yazma eylemi özgür olmalıydı? Yazma eylemi özgürse yazılmış metin de özgür olmalı ve hiç bir hiyerarşi içinde yer almamlı öyle değil mi? Bu türden görüşlere Türkiye'de de pek çok edebiyatçıda rastladım. Enis Batur çocuk edebiyatı yoktur demişti. En son Hatice Meryem çocuklara ya da yaşlılara gibi ayrımların yazarlıkla bağdaşmayacağını çocuk edebiyatı olmadığını söyledi. Öte yandan Müge İplikçi, Behçet Çelik, Cemil Kavukçu, Faruk Duman çocuklar için yazmaya başladı. Ahmet Ümit'in masalları gerçekten çok güzel. Bir zamanlar Semih Gümüş de Amis'in benzeri sözler söylemişti bizler de epey sert itiraz etmiştik. Semih Gümüş şimdi gençler için Köprü Kitaplar dizisi hazırlıyor. Çok iyi de yapıyor.
"Herkes çocuklar için yazamaz" gibi bir kalıbı ben kabul etmiyorum. Yazmak kimsenin tekelinde değil. Çocuklar için de bu böyle. Edebiyat dünyayı saran kapitalizmin, ırkçılığın, kopyacılığın etkisindeyken "çocuk edebiyatı yoktur" gibi antidemokratik tutumlar çifte standarttan başka bir şey değildir. Bir şeyin var olup olmadığına nasıl karar veriyoruz? Çocuk edebiyatı ürünleri kadar "var" dır. Gayet somut Momo, Pippi Uzunçorap, Pıtırcık, Harry Potter, Kumkurdu, Rıfat Ilgaz'dan Bacaksız ve Sevim Ak'tan Toto gerçek birer çocuk roman kahramanlarıdır. Onların var olmadığını hangi babayiğit söyleyebilir?
Ayrıca Samiye Öz'ün "Adamın yaptığı çocukça bir şey." benzetmesini yadırgıyorum. Bu da çocuksal davranışları ki bu davranışlar doğaldır küçümsemek değil mi? Bir davranışın aptalca ve kötü olduğunu ifade etmek için "çocuk olma" deriz. O zaman Amis'e kızmadan önce kendi deyimlerimize bakmamız gerekiyor.
Yeni yorum gönder