Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Dante gibi merkezindeyiz anlatının




Toplam oy: 1162
Dante Alighieri
Yapı Kredi Yayınları
Beatrice, Aşk ve Dante üçgeninde gidip gelen anlatısıyla Yeni Hayat, aynı zamanda edebiyat tarihinin ilk otobiyografik romanı olarak da nitelendirilir.

Dan Brown’ın Da Vinci Şifresi romanının en dikkat çekici etkilerinden biri de, özel Paris turlarına ilham kaynağı olmasıydı. Çeşitli şirketlerin organize ettiği bu özel turlarda güzergahlar romandaki anlatıma göre çiziliyor, gezilip görülecek tarihi mekanlar hikayeye göre belirleniyordu. (Hatırlanacaktır, Türkiye’de de, merkezinde İstanbul’un yer aldığı bir polisiye romanın yayımlanmasının ardından yazarının rehberlik ettiği benzer turlar düzenlenmişti.) Elbette Paris gibi bir kentin yalnızca bir “popüler roman” çerçevesine sıkıştırılıp gezilmesi, neresinden bakarsak bakalım yadırgatıcı; ancak işe hep olumlu yönünden yaklaşacaksak, romanın, Paris’i ve yanı sıra Leonardo da Vinci’yi daha yakından tanıma vesilesi olduğunu da söyleyebiliriz. Ne de olsa Türkiye’de de Da Vinci Şifresi romanının popülerliğinin zirveye çıktığı zamanlarda birçok yayınevi Leonardo da Vinci hakkında art arda sayısız kitap yayımlamıştı; kitapçılarda yalnızca Leonardo da Vinci'yle ilgili kitapların yer aldığı raflar oluşturulmuştu. 

 

Aynı yoğunlukta bir ilgi, Dan Brown'un Melekler ve Şeytanlar romanı üzerinden Roma'ya da yöneldi ama mesela o dönemde Bernini'yi Leonardo da Vinci kadar merak etmedik nedense. Ancak sonuçta Dan Brown artık ne zaman yeni bir roman haberiyle karşımıza çıkacak olsa, her şeyden önce hikayenin merkezinde hangi ismin yer alacağı ve hikayenin nerede, hangi kentlerde geçtiği sorusunu soruyoruz ister istemez. İşte yazarın yakın bir zaman önce yayımlanan son romanı Cehennem'de bunun cevabını şu şekilde aldık: Floransa, Venedik, İstanbul üçgenindeyiz ve merkezde de Dante yer alıyor. Romanın isminden de anlaşılacağı üzere, Dan Brown, Dante’nin ismi anıldığında akla ilk gelen eseri İlahi Komedya’nın Cehennem bölümünü ön plana çıkarıyor; ancak yalnızca Cehennem bölümünü. Evet, Dan Brown’ın romanında da okuduğumuz gibi hiç kuşkusuz, “Komedya’nın üç bölümünden biri olan Cehennem, Araf ve Cennet bölümlerinden daha çok okunan ve hatırlananı”dır ama aslında bir bütün olarak İlahi Komedya, bize hiçbir tur şirketinin sağlayamayacağı bir “yolculuk” vaat eder!


Dante’nin ilk aşkı, ilk yapıtı

 

İlahi Komedya’da Dante’nin düşsel yolculuğu Cehennem’de başlıyor. Cahit Sıtkı Tarancı’nın o unutulmaz dizesinin esin kaynağı ile: “Yaşam yolumuzun ortasında karanlık bir ormanda buldum kendimi, çünkü doğru yol yitmişti.” Dante’nin Cehennem’deki ve sonrasında Araf’taki rehberi Latin şair Vergilius’tur. Araf’ın tepesinde ise Vergilius, yerini Beatrice’ye bırakır. Artık Cennet boyunca Dante’nin eşlikçisi Beatrice’dir: “Beatrice yukarı bakıyordu ben ona.”

Dante’nin karısı Gemma dışında, birçok başka kadınla da gönül ilişkisi kurduğu biliniyor. Örneğin Türkçeye çevrilen ancak bir kopyasına ulaşmanın bugünlerde kolay olmadığı Rime kitabında, Dante’nin Petra için yazdığı şiirler yer alır. Ama her şeyin ötesinde Dante’nin ömrü boyunca büyük bir tutkuyla bağlandığı, düşünce dünyasını da yönlendiren kadın Beatrice’dir aslında. “Beatrice’ye duyduğu sevgi yüreğinden hiç silinmez, yaşamının en zor, en karamsar dönemlerinde Dante hep bu sevgiye sığınır.” Beatrice'nin Dante için önemine dair bu sözler, Rekin Teksoy’a ait. Yukarıda İlahi Komedya alıntılarını yaptığımız çevirisinin (Oğlak Yayıncılık, 1998) başına ayrıntılı bir önsöz de eklemiş Teksoy ve bir bölümü de –kaçınılmaz olarak– Beatrice’ye ayırmış: “Dante, komşuları Folco di Ricovero de’Portinari’nin kızı Bice’yi (Beatrice) bir toplantıda gördüğünde kendisi dokuz, Beatrice sekiz yaşındadır. Dokuz yıl sonra, bir sokakta ikinci kez karşılaştıklarında, beyaz bir giysi giymiş Beatrice Dante’ye selam verir. İlk gördüğünde Beatrice’ye büyük bir sevgi duyan Dante, ömrü boyunca onu sevecektir. 1288 yılında Simone de’Bardi ile evlenen Beatrice 8 Haziran 1290’da ölür. Beatrice’nin ölümü Dante’nin sevgisine mistik özellikler de ekler.” İşte bu noktada, Dante’nin Yeni Hayat kitabını İlahi Komedya’nın gölgesinden biraz kurtarmamız gerekiyor.  

 

Sevdiği kadının ölümü üzerine uzun süre iç dünyasına kapandığı, kendini dinlediği bilinen Dante, Beatrice’ye ilk olarak ilk yapıtı Yeni Hayat’ta övgüler düzmüş, hatta onu melekler düzeyine çıkarmıştır. “Bu kadının bengi hayatın sakinleri arasına katılışının yıldönümüne rastlayan o gün, bir tarafa çekilmiş, onu düşünerek bir tahta parçasına melek resimleri çiziyordum.” Lirik-düzyazı karışımı bir yapıya sahip olan; Beatrice, Aşk ve Dante üçgeninde gidip gelen anlatısıyla Yeni Hayat, aynı zamanda edebiyat tarihinin ilk otobiyografik romanı olarak da nitelendirilir. Çevirmen Işıl Saatçıoğlu'nun kitabın girişindeki cümleleriyle söylersek: “Beatrice Dante'nin deneyiminin merkezinde durur görünür (Dante'nin ona yönelmiş o mutlak dikkati zaman zaman sapsa bile). Aşk da, çemberdeki tüm noktaların kendisinden eşit uzaklıkta bulunduğu bir dairenin merkezinde durur. Ancak anlatının gerçek merkezi Dante'dir.” 

Yeni Hayat'ın İlahi Komedya'ya giden yolun ilk adımı, onu müjdeleyen bir yapıt olarak nitelendirilmesi ise boşuna değil elbette. Yeni Hayat'ın son sonesinin ardından şu cümleleri okuruz: “Bu sonenin ardından, layık olduğu biçimde ondan sözedebileceğim düzeye gelinceye dek bana bu kutsanmış kadın üzerine konuşmama kararı aldıran şeyleri içeren tansıklı bir içgörüm belirdi. Nitekim, onun da gerçekten bildiği gibi elimden geldiğince çalışıyorum bu dizeye ulaşmak uğruna. Öyle ki, her hayatın tek amacı olan Tanrı, hayatımın birkaç yıl daha sürmesini dilerse, şimdiye dek hiçbir kadın için söylenmemiş şeyler söylemeyi umuyorum onun üzerine.” İşte bu sözünü de İlahi Komedya’yı kaleme alarak tutmuş olur Dante.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.