Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Dünyayı Uçtan Uca Dolaşan 'Edebiyat Dersleri'




Toplam oy: 143
Julio Cortazar’ın Kaliforniya Üniversitesi’nde verdiği edebiyat derslerinden sekizi, Edebiyat Dersleri adıyla kitaplaştırıldı. Bu on üç saatlik aktarım konunun ilgililerine, literatürün yanında sunduğu cazip anekdotlarla hem nicelik hem de nitelik olarak geniş bir birikimi ‘okuyarak’ tecrübe etme şansı veriyor.

Latin Amerika edebiyatının önemli isimlerinden Julio Cortazar’ın, 1980 yılında Kaliforniya Berkeley Üniversitesi’nde edebiyata ve edebiyatçılık serüvenine dair verdiği konferansları Edebiyat Dersleri’nde toplandı. Süleyman Doğru’nun çevirisiyle okurlarla buluşan kitapta, Cortazar’ın öğrencilere verdiği sekiz derslik konuşma ve ek bölüm, okuyanları uzun bir yolculuğa çıkarıyor. 1914’te doğan yazarın, daha dokuz yaşındayken Edgar Allan Poe, Jules Verne, Victor Hugo gibi büyük ustaları yol arkadaşı edinip kitapların efsunlu dünyasıyla tanışması bir yana, yine o yaştayken ilk romanını da yazdığını düşünürsek Edebiyat Dersleri’ni, 57 yıllık birikimin etkileyici bir özeti olarak kabul edebiliriz.

Estetik, metafizik, tarihsel…

Tam adıyla Julio Florencio Cortazar Scott, yazarlığı boyunca üç aşamadan geçti: Estetik, metafizik, tarihsel… Arjantin’de orta sınıfa mensup ve neredeyse hepsinin başkent Buenos Aires kökenli olduğu, edebiyatı bizzat edebiyat için yapan bir yazar kuşağından gelmesi Cortazar’ı, derin ‘estetik’ kaygılar taşıyan bir edebiyatçı haline getirdi. Eserlerindeki karakterlerin psikolojisi üzerine eğilmesiyle ortaya çıkan girift ve uçarı hikâyeler ‘metafizik’, Küba Devrimi’yle beraber kimlikleşmeye dair yaşadığı aydınlanma ve kendisini sadece Arjantinli değil ‘Latin Amerikalı’ olarak görmeye başlamasıyla da ‘tarihsel’liğin yazın hayatına kattığı değerle tamamlandı. ‘Bir yazarın yolları’, ‘fantastik öykü: zaman’, ‘fantastik öykü: kader’, ‘gerçekçi öykü’, ‘edebiyatta müzikalite ve mizah’, ‘edebiyatta oyun ve Seksek’in yazımı’, ‘Seksek ve Manuel’in kitabı hakkında’, ‘erotizm ve edebiyat’ bölümlerinin olduğu bu sekiz ders konunun ilgililerine, edebiyatın yanında sunduğu cazip anekdotlarla hem nicelik hem de nitelik olarak geniş bir birikimi ‘okuyarak’ tecrübe etme şansı veriyor.
Roman ve öyküyü ayıranlar
Her dersinin sonunda öğrencilerle soru-cevap yapan Julio Cortazar’ın üzerinde durduğu konuların başında roman ve öykü arasındaki farklılıklar geliyor. Romanın, yazarın kendisine karşı verdiği büyük bir savaş olduğunu çünkü onun içinde insanî yazgının başlıca oyunlarının çarpıştığı bütün bir evrenin olduğunu söyleyen Cortazar bu tür için ilgi çekici tespitlerde bulunuyor. ‘’Roman her şeyin içeri girmesine izin veren açık bir oyundur, her şeyi kabul eder, her şeyi kendine çağırır, açık oyunun sürmesini, yazının ve tematiğin geniş alanlarını talep eder.’’ Cortazar’a göre iyi bir öyküye gelince… O sadece hafızaya kazınmakla kalmaz aynı zamanda bir dizi çağrışımlar, zihinsel ve psişik açılımlarla büyük bir potansiyel ve öngörüye sahip. Yayınlamadığı öyküleri biriktiğinde, yazı türünün ‘fantastik’ olduğunu fark eden Julio Cortazar’ın fantastik algısı, diğer insanlara göre bir hayli farklı aslında. O başlı başına bir ‘gerçeklik’ biçimi, akşam sekizde çorba içmek kadar kabul edilebilir ve içine her şeyin girdiği bir gerçeklik… Fantastiğin içindeki kader ve zaman olgularını detaylarıyla ele alan yazar derslerinde öğrencilere Takipçi, Geceleyin Sırtüstü, Kyklad İdolü, Güney Otoyolu gibi öykülerinden yola çıkarak detaylı okuma ve analizler de yapıyor.
Yazının ritmi
Edebiyatta müzikalite ve mizah konusuna da incelikle değinen Julio Cortazar, öykülerinde okuyuculara mizah, müzik, oyun gibi şeyler hakkında fikirden ziyade ‘sezgi’sel bir çıkarım yaptırabilmenin peşine düşüyor. Edebi düzyazının belli yapı ve oluşumu bir yana, sözcüklerin dizilimindeki ritme de dikkat ediyor… Ve bu sezgi, okurun yazıyı açık şekilde müzikal özellikli öğeler olarak tanıyacağı bir sezgi… Bazı ‘olmasının gereken’ söz dizimleri, Cortazar’a yetmiyor. Sezgisel dürtüsü hakkında yazar şöyle diyor, “Ölçüyü bilen herkesin gerekli olmasından ötürü virgül koyacağı bir yerde bana virgül koydurmuyor. Onu koymuyorum, çünkü o anda cümlenin devamına bağlanan ve bir virgülün öldüreceği bir ritim içinde işleyen bir şey söyleyeceğim.’’ Hem yenilikçi hem muhafazakâr olunabilir mi? Julio Cortazar’ın metinlerindeki söz dizimleriyle okuyucuya sezgisel bir güdü aşılama arzusu, yazarın kendi içinde, kendi kurallarıyla dile getirdiği ‘özel’lik, bir yandan kendi içindeki yeniye olan tutuculuğu da yüzeye çıkarıyor sanki. Biz buna ‘üslûp’ da diyoruz elbette; ancak bir öykü, bir roman, bir düzyazı için kimi yönleriyle karmaşık geldiği de açık. Yine de, yazarın biçemine alışmış okuyucular için bu ayrı bir lezzet veriyor olabilir. Tıpkı Shakespeare gibi…

Latin Amerika’nın uzun mücadelesi: Dil
Julio Cortazar derslerinde ülkesinin geçtiği dramatik ve genellikle trajik sonuçlu politik ve tarihsel süreçlerle mücadelenin edebiyata olan katkısını da çoğu kez dile getiriyor. Peron hükümetiyle yaşadığı sorunlar yüzünden Paris’e yerleşen ve UNESCO’da çevirmenlik yapmış olan Cortazar’a bir öğrencisinin ‘hangi dilde yazdığı’ sorusu kesin ve net bir yanıtı beraberinde getiriyor: İspanyolca. Dili savunmanın önemli bir konu olduğunu söyleyen yazar için İspanyolca, Latin Amerika’daki uzun bir mücadelenin parçası çünkü… İnsanların ikinci bir ülkeye göç ettiklerinde kendi dillerinin hızlı bir şekilde irtifa kaybetmesini eleştirel bir bakışla ele alan Cortazar, adeta ‘dil bilinci’nin altını keskin bir ifadeyle çiziyor. Pablo Neruda’nın “Cortazar okumamış insan kader kurbanıdır’’ şeklindeki kendinden emin ifadesini de dikkate alacak olursak Edebiyat Dersleri bütüncüllüğüyle Julio Cortazar’a açılan büyük bir kapı olabilir…

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.