Tarık Buğra, bu sene doğumunun 100. yılında çeşitli etkinliklerle anılıyor. Aslında Tarık Buğra üzerine uzun uzun konuşmak gerekiyor fakat kendisi “Ben sağda da solda da değilim” dediği, hayatını ve sanatını bunun üzerine kurduğu için hayatı boyunca bir bakıma ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabilmiş bir aydın oldu. Bir kliğin, bir partinin yahut bir ideolojinin değil de yalnızca Türkiye’nin adamı olduğu, kendisini bu kimlikle tanımladığı için tabiri caizse kimse ondan istediği gibi faydalanamadı. Aydın dedim çünkü Tarık Buğra’yı salt romancı olarak nitelendirmek doğru değil. Necip Fazıl’ın tabiriyle “Fikrin ne fahişesi oldum ne zamparası” mısraının tam karşılığı olan insanlardan biri aslında Tarık Buğra. Romanlarındaki tarih şuuru, toplumsal motifler ve bilhassa Türkçenin sahihliği onu, memleket için bir şeyler yapmaya çalışan bir aydın hüviyetine soktu. Çok konuşulan çok gündemde olan bir yazar olmadı hiçbir zaman ama hep okundu. Sanatçılığının yanında gazeteciliğiyle de toplumsal olayları iyi okuyabilmesi buna göre konuşması ve yazması onu çağdaşlarından farklı kıldı.
Ben Tarık Buğra’yı çekildikten yıllar sonra izlediğim Kuruluş filmi ile tanıdım. Osmancık romanının senaryolaştırılmasıyla Yücel Çakmaklı tarafından çekilen filmde ilk dikkatimi çeken, kullanılan dil olmuştu. 13. yüzyıl Türkçesi neredeyse aynı şekilde kullanılmış ve bu dikkatimi çekmişti. Sonra o küçük yaşlarda okuduğum roman bende hayli etki bırakmıştı. Ondan sonra da yoğun olmasa bile Tarık Buğra ile hep ilgilendim.
Bugüne kadar Tarık Buğra’nın kitaplarını basan Ötüken Neşriyat tarafından yeni bir kitap yayımlandı. Edebiyatın Yolları Taştan – Tarık Buğra ile Söyleşiler adıyla yayımlanan kitap, Tarık Buğra’nın bugüne kadar olan söyleşi ve soruşturma dosyalarından oluşuyor. Daha önce de Tarık Buğra üzerine yaptığı portre çalışması olan Prof.Dr. Mehmet Tekin’in bir araya getirdiği söyleşiler Tarık Buğra’nın fikir dünyasına dair çok önemli bilgiler veriyor. Kendisiyle yapılan mülakatta; “Gençlere bir tavsiyeniz var mı” sorusuna şöyle diyor Tarık Buğra: “Kafa bağımsızlıklarını, hür düşünme yeteneklerini korusunlar, insanlara, insan ilişkilerine, toplum meselelerine, bir bilim adamı titizliğiyle, objektif olarak baksınlar. Yazarlığın politik bir görev olmadığını, aksine politikaya yön vermesi gerektiğini unutmasınlar. Amaçları para ve şöhret olmasın, övülmek, kabul edilmek için dünya görüşlerinden ödün vermesinler. Sanat sanat içindir. Bu ilkeye dört elle sarılsınlar. Ve bu ilkenin toplumdan kopmak olmadığını, aksine topluma ancak bu ilkeye yani sanatın kurallarına, ilkelerine, gereklerine, amaçlarına bağlı kalmakla yardımcı ve yararlı olabileceklerini kavrasınlar.” Buğra’nın neredeyse bütün bir hayatını işte bu paragraftaki düşüncesi üzerine kurduğunu söyleyebiliriz.
Kitap iyi bir editörlük ve tasarımla sunulmuş. Bölüm aralarına yerleştirilen Tarık Buğra fotoğrafları, gazete kupürleri, dergi sayfaları gibi görsellerin kitap arkasına yığılmaması kitabı hareketlendiren unsurlardan biri olmuş. Zaten söyleşi gibi okuması zevkli bir tür, bu şekilde bir tasarımla okurun dikkatini topluyor. Tarık Buğra’yı daha iyi tanımak adına iyi bir çalışma.
EDEBİYATIN YOLLARI TAŞTAN
TARIK BUĞRA İLE SÖYLEŞİLER
Mehmet Tekin
ÖTÜKEN NEŞRİYAT 2018
Yeni yorum gönder