Acaba bu yaşlı dünya, hala ne çok sürprize gebe. Henüz geçiş evresinde olduğumuz dijital çağ mesela... Getirebileceği büyük değişimlere bakarken, en aklıselimim sahibimiz bile küçük bir çocuğun heyecan ve şaşkınlığına bürünüyor. Çünkü, biraz dikkat ettiğinde, henüz buzdağının görünen kısmıyla haşır neşir olduğumuzu herkes fark ediyor.
İş, çağların getirebileceği değişimlere göz atmaya gelince, çok hevesliyiz. Fakat bütünüyle anlamak ve gerçekçi tahminler yürütmek söz konusu olunca, kabul edelim ki biraz aciziz. Bu dünya başımıza daha neler getirebilir, hiçbirimiz tamamiyle tahayyül edemiyoruz.
Edebiyatta da durum aynı. Edebiyatın, özellikle de romanın, neye evrileceği sorusu moda olduğundan bu yana, düşünmeyi, hayal etmeyi, hatta bazen abuklamayı bile seviyoruz. Envayi çeşit fikir dolaşıyor ortada. Kimisi sadece formatta devrim olacağını söylüyor, kimi ise büyük içeriksel devrimler öngörüyor roman için. Gelin görün ki, hala o müthiş icadın, en klasik haliyle kitabın ellerine teslimiz. Devrim, içini doldurduğunuzda, öyle pek de kolay bir sözcük değil çünkü...
Harry Potter'dan, gerilla editörlüğe
Yine de, bu öngörüler arasında bir tanesi var ki, sadece kalplerimizin daha hızlı atmasına neden olmakla kalmıyor, bizzat yaşamlarımıza giriyor da. Adı, transmedya hikayecilik. Çok konuşuluyor, gitgide etkinliğini artırıyor. Konu Harry Potter olunca da karşımıza çıkabiliyor, gerilla editörlük kavramından konuşuyorsak da... Biz de bu sebeple, bu ayki kapak konumuzu bu kavrama ayırdık; Yenal Bilgici transmedya hikayeciliği enine boyuna sorguladı. Ben diyorum ki, hepimiz bu sayıyı saklayalım. Yirmi yıl sonra, edebiyatın geleceğine ilişkin yapılan bu yorumları okumak ve okutmak, bir tarafıyla eğlenceli gelecektir; eminim. Değil mi ki, edebiyatın bize ne sürprizleri olduğunu hala hiçbirimiz bilmiyoruz.
Yeni yorum gönder