Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Editörden // Birtakım gereksizlikler, i.e. kültür




Toplam oy: 950

Kent meselesi çoktandır gündemimizde. AB’nin yayımladığı son ilerleme raporunun ilk kez kültürel miras konusuna geniş yer ayırması boşuna değil. Raporda özellikle kültürel mirası korumaya yönelik ciddi adımların atılması gerektiği ve kamuya karşı şeffaf bir süreç yürütülmesinin şart olduğundan bahsediliyor. Kentlerimizde bir şeyler oluyor. Peki nasıl bu hale geldik?

 

Türkiye’nin ekonomi temelli yürüyen kültürel politikalarında, kültürel belleği korumaya yönelik unsurlar hep geri planda kalır. Sinemaya gitme ya da bir sergi gezme arzunuzu “birtakım kıllıklar, gereksizlikler” olarak gören ve onun hayatının akışına temas etmediği sürece bu tip aktiviteleri yapmanıza ancak “müsaade eden” bir baba gibi görev görüyor devlet kültürel politikalar hususunda. Sizin sanatla temas etme ihtiyacınız bu babanın hayatının akışına -para kazanmak gibi çok önemli bir damara mesela- müdahale etmezse, kafanıza göre takılabilirsiniz. Ederse eğer, sizin varlığınızdan pek de söz edilemez. Bir böcek gibi ezilirsiniz. Durumu Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisiyle açıklamaya çalışanlar da olacaktır. Mesela AB’nin kültür meselesini neden trilyonlarca yatırım yapılan olmazsa olmaz bir alan olarak gördüğünü ama Türkiye’de bu konuda doğru düzgün hiçbir inisiyatifin olmadığını ekonomik gelişmişlikle de açıklayabilirdik elbette. Ancak sanıyorum AKP döneminin ekonomik gelişimi ile kültürel gelişiminin paralel bir evrim geçirmemesi, bu iddiayı daha ortaya atmadan çürütebilir.

 

Devletin, hükümetlerimizin, anlayışsız babanın fark edemediği şu: “Kültür” ne ol dediğinizde olacak ne de parayla satın alınabilecek bir şeydir: Devlet hanesinde algılandığı üzere “kültür ve turizm,” anaakım medyada algılandığı üzere “kültür ve eğlence” kavramlarını da yan yana hiç de öyle kolay koyamazsınız. Kültürel belleği sahada ter döken bir arkeoloğun minik fırçasında, bir romancının başyapıtını yazdığı odada aramak gerekir, 2014’te İstanbul’da inşa edilecek barok bir binanın işlemeli duvarlarında değil.

 

Edebiyatçıyı Anmak

 

Biz bu ay biraz bu kültürel miras meselesine değiniyoruz kapak yazımızda. Ancak bu geniş meselenin bir ucundan tutacağız yalnızca: Edebiyatçılarımızı yaşadıkları kentlerde, muhitlerde, binalarda anmayı, yaşatmayı becerebiliyor muyuz? Gözde Demirel’in yazısında vardığı kanı, Türkiye’de edebiyatçıların mirasını koruyamadığımız yönünde. “St. Petersburg’da elinizde Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı, kitapta Raskolnikof’un bulunduğu bütün mekanları gezebilirsiniz. Ya da Dublin’de James Joyce rotalarında; elinizde bu sefer bir harita, Ulysses’in ya da Dublinliler’in izini sürebilirsiniz,” diyor Demirel. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın özellikle Edebiyat Müze Kütüphaneleri Projesi’ni olumlu bulduğunu söylüyor ve Bursa Cezaevi’nden Markiz Pastanesi’ne, Narmanlı Han’dan Bodrum’da Halikarnas Balıkçısı’nın her gün uğradığı Azmakbaşı Kahvesi’ne kadar çok sayıda mekana dair öneriler getiriyor. Ülkenin gidişatı bu önerilerin bir süre daha gerçeğe dönemeyeceğinin kanıtı, ama biz yine de düşünmekten geri kalmıyoruz. Babamız hele işten bir gelsin, karnını doyursun, arkadaşlarıyla takılsın; sonra sıra bizim “birtakım gereksizliklerimize” gelecek. Bekliyoruz.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.