Şikayet etmekte haklılar, devam da edecek bu serzenişler ama artık kabul edebiliriz sanırım; mektubun yerini çoktan aldı e-posta, geri dönüş artık zor gibi. Nasıl ki başında “i” olan ürünleri daha çok kullanmaya başladık, bununla birlikte başında “e” olan teknolojilerle de daha çok haşır neşir oluyoruz – ister istemez. Bir diğer örnek de e-kitap hiç kuşkusuz...
Her ne kadar ABD kökenli bir internet alışveriş sitesi zaman zaman matbu kitaptan çok e-kitap sattığını açıklıyorsa da, genel olarak, posta ile e-posta arasındaki dengesizliğin bir benzerini henüz matbu kitap ile e-kitap arasında görmüyoruz; “direniş” sürüyor... Peki ya başına “e” koyabileceğimiz diğer okuma-yazma araçları? Mesela e-kalem, e-defter, hatta e-daktilo...
Yakın bir zaman önce, yine ABD kökenli büyük bir yazılım ve bilişim şirketinin CEO'su, 10 yıl içinde dolmakalemlerin artık kullanılmayacağını iddia etti. İlk bakışta kabul edilemez gibi duruyor bu söz ama soğukkanlılıkla bir düşünelim; en azından bir bilgisayarın aktif olarak kullanıldığı çoğu evde dolmakalem bulunmuyor olabilir gerçekten de.
Bir taraftan da, herhangi bir şey yazmak için bilgisayarlarımızın başına oturduğumuzda –ya da onları kucağımıza aldığımızda, ya da avcumuzun içine yerleştirdiğimizde– önümüzdeki söz konusu teknolojik aletin sunduğu diğer imkanlar aklımızı çelmeye, yazacağımız şeye odaklanmak konusunda bizi daha çok zorlamaya başladı. Bu sorunu aşmak için de artık yalnızca tek bir iş yapan özel teknolojik makineler ya da uygulamalar geliştiriliyor. Yani aslında tam da bir kalem ile boş bir sayfanın sağlayacağı “basitliği” vaat eden minimalist makineler veya uygulamalar; ama yine illa dijital...
İşte SabitFikir’in bu ayki dosya konusunda, Hikmet Hükümenoğlu, içinde bulunduğumuz dijital çağdaki yazma alışkanlıklarını mercek altına alıyor; bir başka deyişle, modern yazarın alet edevat çantasını karıştırıyor! Bir roman yazarının, tam da yeni romanını yazdığı bir süreçte “kaleme aldığı” bir deneyimleme yazısı olarak da nitelendirilebilir.
Artık çoğunlukla uzun uzadıya okumaktan/araştırmaktan çok göz gezdirdiğimiz, kopyalayıp yapıştırdığımız, 140 karakterle sınırlandığımız, her şeyin bir görsellikle beraber sunulmasını beklediğimiz, hatta yalnızca görseller (emoji) kullanarak duygularımızı ifade ettiğimiz aşikar. Okuma-yazma alışkanlıklarımızdaki bu ve benzeri değişikliklerin, edebi eserlere nasıl yansıyacağını kestirmek için ise vakit biraz erken gibi görünüyor. Belki de, bu “değişimin” içinde olduğumuzdan fark edemiyoruzdur.
Yeni yorum gönder