Bir ara, İstanbul’un karmakarışık merkez semtlerinden birinde oturuyordum; ama söz konusu kiralık daire, kıyıda köşede ender kalmış yeşili bol bir bölgedeydi. Etraftaki trafikten azade sokakları, araba garajından çok bahçeye ayrılmış alanları sebebiyle yeşilinin bolluğuna –elbette– kedi bolluğu da eşlik ediyordu. Kene sıkıntısının baş gösterdiği dönemde birkaç tavuk da eklenmişti mahalle arkadaşlarımız arasına. Fakat bir akşam eve dönerken, birkaç arkadaşımız daha olduğunu öğrenecektim...
Eve doğru yürürken, önümden koşarak geçen bir beyaz tavşan gördüğümde, nedense, hiç düşünmeden peşine düştüm. “Don”, “koş” ya da “savaş”; üç temel ilkel içgüdü gibiydi bu beyaz tavşanın peşinden gitme isteği. Nerede ne durumda olursa olsun, herhangi bir beyaz tavşan görürsen, mutlaka peşinden git! Fazlaca tanıdık bir hikaye gibi gelebilir tabii...
Alice de böyle yapmamış mıydı: “Yanından pembe gözlü bir Tavşan koşarak geçti. (...) Tavşan, yeleğinin cebinden bir saat çıkarıp baktıktan sonra hızlı adımlarla yürümeye başlayınca, Alice de ayağa fırladı. Şimdiye kadar ne yeleği ne de yeleğinden çıkarabileceği saati olan bir Tavşan’a rastlamıştı! Öyle ya! Meraktan çatlayarak onun ardı sıra tarlaya doğru koştu. Tavşan tam çitin altındaki kocaman deliğe atlayacağı sırada yetişti ona. Bir daha dışarı nasıl çıkabileceğini hesaplamaya kalmadan da kendini deliğe bıraktı.” Bu kararının ardından Alice’in başından neler geçtiğini az çok biliyoruz ama bir beyaz tavşanın peşine düştüğümüzde, aslında, bizi nelerin beklediğini asla bilemeyiz. Üstelik, edebiyattan başlayarak sanatın tüm dalları için de geçerli bu durum. Bir David Lynch filminde mesela, karşımıza çıkan beyaz tavşanla birlikte bambaşka bir hikayeye savrulabiliriz ya da Donnie Darko filmini hatırladığımızda... Matrix ise malum...
Nasıl bir tavşanın peşindeyiz?
Lewis Carroll’ın unutulmaz eseri Alice Harikalar Ülkesinde, ilk olarak 1865 yılında yayımlanmış; yani bundan tam 150 yıl önce! İşte SabitFikir’in yeni sayısındaki dosya yazısında Şima İmşir Parker, bunca yıldır nasıl bir tavşanın peşinde olduğumuz sorusunu cevaplandırmaya çalışıyor. Sayısız uyarlama, etkilenme, göndermeler ve yeniden yazımlar arasında Alice’in peşine düştüğü o beyaz tavşanın bugün bizim için ne ifade ettiğini irdeliyor. Ancak herkesin kendisine ait bir hikayesi olabileceğini de unutmadan elbette. Dolayısıyla geri planda şu soru hep akıllarda: Peki ya sen sevgili okur, bunca yıldır sen nasıl bir tavşanın peşindesin?
Benim eve giderken yaşadığım o akşamki “kovalamaca”dan elde ettiğim, bir tavşan daha olmuştu. Beyaz tavşan koşarak, siyah-beyaz renkte bir başka tavşanın yanında duruvermişti!
Yeni yorum gönder