Bir roman yazdı. Romanın anlattığı hikayeye koşut bir müze, bir de katalog var. 'Her şeyi anlayan insan zihni'nin sertliğiyle, bunu neden yaptın ey Orhan, diye sorsanız, çağının önemli hikaye anlatıcılarından birini cevapsız bırakmış olacaksınız. Vereceği cevabı -en fazlasıyla- size söyleyeyim: Bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum.
Orhan Pamuk müzeleri, büyüklü küçüklü çok seviyor. Müzelerde çok vakti geçti. Bir de, ressam olmak istemişti ama olmadı. Biraz daha söylersek, yapılan şeyin anlamını tüketebilir miyiz? Büyük olasılıkla, yetmez.
İzninizle, Orhan Pamuk'un birkaç yıl önce verdiği röportajdan bir alıntı yapayım:
“Kitabın bir yerinde Kemal, bütün dünya müzelerini benim gibi gezdikten sonra müzelerin esas gizli konusunun gurur olduğunu söylüyor. Aynı fikirdeyim. Orada belki Kemal benim düşüncelerimi seslendiriyor.
Müzeler genel olarak, ister bireysel, Kemal'in gezdiği ve benim ilgi duyduğum kişisel müzeler olsun, ister büyük milli müzeler olsun, milli gurur ya da kişisel gurur hakkındadır.
Kemal'in kendi aşkı konusundaki düşüncesi şu: Toplum ona o aşkı utanç içinde yaşaması gerektiğini söylüyor. Ama o en sonunda -Kemal'de sevdiğim yan bu- gururla karşı çıkıyor. Yaşadığı her şeyi gidip Orhan Pamuk'a anlatıyor. O da 600 sayfalık, adamın aşk acılarını anlatan bir roman yazıyor. Yaşadıklarını sahipleniyor ve utanmıyor.
Sabit Fikir bu ayki kapak konusunu Orhan Pamuk'un yazarlık gururuna (ya da Kemal'in aşık gururuna?) borçlu. Siz de mutlaka bir gününüzü Füsun ile tanımaya; baştan başa gurur kokan bu binaya tanık olmaya ayırın; ama öncesinde, eleştirmen Evrim Altuğ'un yazısını satır satır okumak gerek.
Bol okumalar!
Yeni yorum gönder