Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Editörden // Kültür savaşları




Toplam oy: 913

Osmanlı mirasıyla yola çıkan Türkiye, kuruluşundan bu yana bir kültür savaşı veriyor. Özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında devlet eliyle ve Batılı saiklerle icra edilen kültür-sanat, muhafazakar iktidarlar döneminde defalarca sorgulandı. Bu sorgulamanın iki temel ayağı var: Bir kültür-sanat oligarşisi olduğu iddiasına paralel gelişen “muhafazakar” bir sanat arayışı ve devletin sanatın icracısı konumunda olmasından duyulan rahatsızlık.

 

AKP hükümeti döneminde açıkça ortaya atılan “muhafazakar sanat” tartışmaları, Devlet Tiyatroları’nın kapatılması yönündeki çalışmalar ve sanat alanında belirleyici otorite olması düşünülen TÜSAK tasarısı bu tartışmaların bugüne yansıyan uzantıları. Bugün AKP’nin neoliberal ekonomi politikalarının kültür alanına da açıkça el atması ve kültür-sanatın devlet tarafından desteklenmesi için öngörülen birtakım ahlak kriterlerinin rahatça konuşulabilir olmasıyla, tüm bu tartışmalar iyice ayyuka çıkmış durumda.

 

Elbette AKP öncesinde de Türkiye’de kültür-sanat alanının sürdürülebilir ve sağlıklı politikalara sahip olduğunu iddia etmek zor. Ancak bu yokluğun üzerine inşa edilmeye çalışılan derme çatma çatı, işleri iyice zora sokuyor. Bugün kültür-sanat alanında ipler iyice geriliyor.

 

Kültür vizyonunda devamlılık

 

Peki bu yaklaşımın bugün kültür-sanat alanına yansımaları nedir? Son yıllarda ivme gösteren güncel sanat alanı tamamen özel sektör desteğiyle ayakta dururken, yerli sinemanın son 10-15 yılda devletten önemli fonlar aldığını biliyoruz. Devlet Tiyatroları’nın kapatılması gündemde. Ödenekli tiyatrolar can çekişiyor. Yayıncılık ise henüz bir sektör bile değil. Korsan, bütçesizlik, yurt dışına yeterince açılamama, tekelleşme, durmaksızın kapanan dergi ve yayınevleri, girişimsizlik ve düşünce özgürlüğü gibi temel sorunlarla boğuşuyor. Bu konuların çok büyük bir kısmı için sağlam çözüm planları yapılması bir kenara, bu sorunların genel hatlarıyla dile getirildiği mecra bulmak bile çok zor.

 

Yukarıda da görebiliriz; esas eksiklik, devamlılığa sahip bir kültür-sanat vizyonunun olmayışı. Her hükümet, hatta her bakan kültür-sanatı kendine göre yorumluyor ve ortaya her dönemden ve her politikadan izler taşıyan yamalı bir tablo çıkıyor. AKP, var olan yarım yamalak kültür politikalarını tümden değiştirmeye çalışıyor ama öne sürdüğü plan kendi içinde dahi tutarsız. İşin ilginci AKP, Hasan Bülent Kahraman’ın sözleriyle, “Siyasetten kültüre açılan güzergahı bırakarak kültürden siyasete açılan bir yörüngeyi benimseyen” bir parti. Ancak, anlaşılan o ki AKP’nin kültürden siyasete açılan yörüngesindeki “kültür” kavramı sanatı önemli bir üretim alanı olarak kabul etmiyor, kültürü -son derece rövanşist bir bakış açısıyla- yalnızca adabı muaşaretlerin çarpıştığı bir alan olarak görüyor.

 

Kültür-sanat sektörü nasıl dinamiklere sahiptir ve devletin kültür-sanat alanındaki, ama özellikle yayıncılıktaki sorumlulukları nelerdir sorusundan yola çıkan dosyamızda bu ay Handan Arıkan yayıncılığın, edebiyatın bugünkü durumunu sorguluyor ve yayın sektörünün devletten beklentilerine parmak basıyor.

 

Kasetler, ses kayıtları, yolsuzluk gibi birtakım sanal gündemlerle dolu siyaset gündemiyle boğulduğumuz bugünlerde, umarım hep birlikte büyük resmi görmemize ve gidişatı daha geniş hatlarıyla düşünmemize vesile olur.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.