Kulaklığınızı taktınız, Leonard Cohen ya da ne bileyim Aşık Mahzuni, fısır fısır bir şeyler söylüyor. Dikkatli dinlerseniz, sizi ayan beyan edebiyatın sularına buyur ediyor.
Diyorlar ki, kabul edilmiş mevcutlar içinde, şair diye anılmak için mutlaka bir kitabın basılsa iyi olurmuş. Biz pek öyle düşünmüyoruz. Bize göre, “Şu an, ne kadar uzakta” şiiriyle Morrissey, “Mahzun Gözlü Ova Dilberi”yle Bob Dylan; kalplerin “en güzel söz söyleme sanatçıları” listesinde, önemli yerlerde.
Şiirlerin şarkıya ve performansa dönüştürüldüğü bardic kültürüne kadar uzayan bir kökeni var bu işin. 19. yüzyılda Avrupalı gezginler almış eline sazı, 1940’larda ABD’de folk sanatçıları.
Güney Amerika’da nueva cantautora, Anglosakson kültürlerde singer songwriter, eski Sovyetler Birliği’nde bard olarak çıkmış bu insanlar karşımıza. Bugün de, ekseriyetle ana akımın dışında, Türkiye’de ve bilimum ecnebi ülkelerde, fakat hep kalbimize yakın bir yerdeler.
Ama acaba... Güzelliğini anlamlandıramadığımız onca söze şiir derken, dizgesel bir hata mı yapıyoruz? Seslendirdiği şarkının sözlerini yazan kişiyle baş başa kaldığımızda, bir şarkı mı okumuş oluruz, şiir mi dinleriz? New Yorker’da okumuştum bir zaman; ‘Araba sürerken sindirebileceğiniz edebiyatçıya, ozan denir’ diyordu bir yazar. Gerçekten öyle mi? Ozan, bildiğimiz anlamıyla bir edebiyatçı mıdır? Ve, araba sürerken.... Sindirilebilir mi?
Bu yazıda sorulmuş soruların hepsini, hatta bu soruları sormanın gerekli olup olmadığını sorusunu dahi, müzik yazarı Eray Aytimur’a yönelttik, kendisi bize bir dosya hazırladı.
Okumadan önce yapmamız gereken, o en sevdiğiniz şarkıyı açıp, iç organlarınızı bir süreliğine yerlerinden etmek. Size sunulan denizlerden birine, plansızca düşüvermek.
Ne de olsa, üstüne ne kadar söz söylersek söyleyelim, o şarkıdan bir tane var.
Yeni yorum gönder