Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

!f İstanbul'da edebiyat uyarlamaları




Toplam oy: 1428
Bu yıl !f’te, altısı yeni olmak üzere yedi edebiyat uyarlaması yer alıyor!

Yılın en güzel zamanlarından !f İstanbul, 13 Şubat’ta 13. kez yola çıkıyor. “O kadar oldu mu!”, “Sakın kaçırma!”, “Bu sene en çok merak ettiğim...” muhabbetleri arasında gelip geçecek festivalin programında bir hayli heyecan verici film var. Her daim bizi kendine hayran bırakmayı beceren Christoffer Boe’nun son filmi Sex, Drugs & Taxation, Michel Gondry belgeseli Is the Man Who Is Tall Happy?: An Animated Conversation with Noam Chomsky, Hayao Miyazaki’nin sinemaya vedası olduğu söylenen The Wind Rises, bol ödüllü Short Term 12 bunlardan birkaçı... Kısacası “Galalar”, “Keşif”, “Oyun”, “Sanat Hayat İçindir”, “!f Music”, “!f Kült”, “Karanlık & Köşeli”, “Gökkuşağı” ve “Ev” başlıklı bölümlerin içinde kaybolmak serbest.

 

Festivalin edebiyat uyarlamalarına gelirsek; bu yıl !f’te, altısı yeni olmak üzere yedi uyarlama yer alıyor. Önce gerçek bir klasikle başlayalım; “!f Kült”te gösterilecek Charles Laughton’ın 1955 tarihli The Night of the Hunter’ını (Caniler Avcısı) yenilenmiş kopyasıyla perdede izleyecek olmak, gerçekten büyük şans. Üçü çocuk beş kişiyi öldürme suçundan idam edilen Harry Powers’ın gerçek hikayesine dayanan ve Davis Grubb’un aynı adlı kitabının uyarlaması, kendisine vaiz süsü veren bir psikopatın, hapishanede öğrendiği bir gerçekle bankadan soyulmuş paraların peşine düşmesini anlatıyor. Laughton’ın yönettiği tek film olan Caniler Avcısı, hiç eskimeyen gerçek bir hazine!

 

ÖTEKİ

 

Yenilerden ilki, Submarine’den beri yolunu gözlediğimiz Richard Ayoade’nin The Double’ı. Jesse Eisenberg ile Mia Wasikowska’nın başrolünde olduğu film, “kaybeden adam” motifini merkezine alırken ikili yaşam/öteki hayatlar meselesine de göz kırpıyor. Dostoyevski’nin Öteki’sinin uyarlaması olan The Double, şimdiye kadar özellikle mizah anlayışıyla övgüler topladı. Göz atıldığında fragmanından da anlaşılacağı gibi (İzlemek için tıklayınız) film, Ayoade’nin ürkütücü ve tuhaf bir dünya yarattığını müjdeliyor.

 

Filmde, utangaç bir adam olan Simon, işyerinde silik bir şekilde dolaşır, annesi tarafından küçümsenir ve rüyalarının kadını tarafından bir türlü fark edilmez. Dışlanmışlığını ve dünyanın ona kayıtsızlığını değiştirmek içinse elinden pek bir şey gelmez. Ta ki, işyerine ona tıpatıp benzeyen James gelene kadar. James onun fiziksel olarak ikizi, karakter olarak tam zıttıdır. James, kendine güveni, karizması ve kadınlarla iyi geçinebilmesiyle bir anda herkesin gözdesi olur. Ve yavaş yavaş, Simon’ın bütün yaşamını ele geçirmeye başlar.

 

 

 

ŞU AN MUHTEŞEM

 

The Spectacular Now (Şu An Muhteşem) ise festivalin “Galalar” bölümünde... “Mutlaka görmelisin” listelerinin gediklisi Aşkın 500 Günü’nün (500 Days of Summer) senaristleri Scott Neustadter ve Michael Weber’in, Tim Tharp’ın aynı adlı romanından uyarladıkları film, taşrada sıradan bir büyüme hikayesi anlatıyor gibi gözükse de hayatları kesişen iki ergen karakterin ilişkisinden sıçrayıp başkarakterin dünyasına odaklanan anlatımıyla bambaşka bir seyir vaat ediyor.

 

Yönetmen James Ponsoldt, senaryodaki beklenmedik hamlelerin hakkını kamerasını serbest bir şekilde kullanarak vermeyi beceriyor. Filmin başkarakterinin aksine, sıradanlığın muhteşem anlarını yakalayan bir film! (Filmin fragmanı için tıklayınız.)

 

DERİNİN ALTINDA

 

En son 2004 yılında Birth’ü çeken Jonathan Glazer’ın, Michel Faber’in aynı adlı romanından uyarladığı Under the Skin (Derinin Altında – kitap bizde Sel Yayıncılık tarafından yayımlandı) David Lynch’i fazlasıyla hatırlatan karanlık ve huzursuz edici görüntüleriyle fazlasıyla merak uyandırıyor. (Filmin fragmanı için tıklayınız.)

 

Femme-fatale görüntüsü altında, erkekleri avlayan tehlikeli bir uzaylının (filmin tuhaflığını tahmin etmek için bu cümleyi 10’la çarpabilirsiniz) hikayesini anlatan film, gösterildiği festivallerde “insan olmaya dair zihin açıcı bir deneyim” olarak nitelendirildi.

 

Biz de reklam ve klip yönetmenliğinden gelen Glazer’ın becerilerini, kitabın arka kapağındaki şu cümlelerin üstüne koyup beklemeye koyulduk:

 

‘’Michel Faber'ın doğayı bir yabancının gözlerinden anlatarak ve insanı kurban sandalyesine oturtarak kurduğu gizemli ağın altında insan-doğa ilişkisine dair çarpıcı bir hiciv yatıyor. Derinin Altında, 'insanın' kulağına fısıldadıklarıyla hem insanlık hem de gereğinden fazla kanıksadığı doğa hakkında düşünmeye çağırıyor bizi: İnsanın derisinin altında yatan şeyler hayvanınkinden ne kadar farklı?’’

 

KÖSTEBEK ŞARKISI: GİZLİ AJAN REİJİ

 

Tuhaflıklardan söz açılmışken, Takashi Miike’nin son filminden bahsetmenin zamanıdır. 90’ın üzerinde televizyon, sinema ve video işine imza atan Miike, !f’in daimi üyelerinden. Daha önce Katakurilerin Mutluluğu, Aşkın 4.6 Milyar Yılı ve Dava Vekili ile festivale konuk olan Miike’nin son filmi The Mole Song: Undercover Agent Reiji (Köstebek Şarkısı: Gizli Ajan Reiji) 35 kitaplık bir manga serisinin ilk bölümü.

 

Festivalin “Karanlık & Köşeli” bölümünde gösterilecek aksiyon-komedi türündeki film, Japonya’nın köklü Yakuza çetelerine köstebek olarak sokulan beceriksiz ama hevesli polis memuru Reiji’nin maceralarını anlatıyor.

 

Hızla giden bir arabanın üzerine -cinsel organın üstündeki gazete kağıdı- haricinde çıplak bir şekilde bağlanmış olan şapşal ajanın bağırma görüntüleri (Filmin fragmanı için tıklayınız) başka zaman hiç ilgi çekici olmayacakken yönetmen koltuğunda Miike’nin oturuyor olması yetiyor. Hayal gücünü perdeye yansıtmak konusunda büyük bir usta olan Miike’ye kayıtsız kalmak elbette zor. Sinema iştahına yetişemediğimizi ise itiraf etmek gerek...

 

PİSLİK

 

90’larda Trainspotting ve The Acid House kitapları sinemaya uyarlanan Irvine Welsh’in 1988 tarihli romanından Jon S. Baird’in uyarladığı (Jon S. Baird filmin senaryosunu yazmasının yanı sıra yönetmenliğini ve yapımcılığını da yaptı) Filth (Pislik), psikopat, seks düşkünü, alkolik ve uyuşturucu bağımlısı bir polisin hem işinde tutunmaya, terfi almaya hem de ailesini geri kazanmaya çalışmasını anlatıyor.

 

Bütün pislik yani arkadan vurma, ikili oynama ve daha bilumum ihanet yolunun mübah olduğu bu dünya enerjik ve hızlı bir kurguyla yozlaşmış polisin zihninden perdeye yansıyor.

 

Yeni bir Trainspotting gelir mi bilemiyoruz ancak Welsh, filmle ilgili yaptığı açıklamada politik davranarak, Filth’i çok sevdiğini fakat iki filmin kıyaslanmasının doğru olmadığını söylemiş. Bakalım, kitabı kadar cesur bir film izleyebilecek miyiz? (Filmin fragmanı için tıklayınız.)

 

KURTULUŞ ORDUSU

 

Ve programdaki son edebiyat uyarlaması; ilk filmini yöneten Abdellah Taïa’nın kendi romanından uyarladığı, otobiyografik bir büyüme hikayesi olan Salvation Army (Kurtuluş Ordusu), “Keşif” bölümünde seyirciyle buluşacak.

 

Taïa’nın Venedik ve Toronto’da gösterilen filmi, gey bir çocuğun Arap toplumunda büyüme sancılarını anlatıyor. Kendi romanını uyarlayarak farklı bir işe kalkışan Taïa’nın keskin gözlemleri birçok eleştirmen tarafından övüldü. Şiirselliği ve korkusuz anlatımıyla çok iyi eleştiriler alan filmin konusu ise şöyle:

 

"Annesi, babası, beş kızkardeşi ve iki ağabeyiyle Casablanca’nın yoksul bir mahallesinde oturan 15 yaşındaki Abdellah, babasına her baktığında şiddetle göz göze gelir. Ağabeyi Slimane ise ona anlatamayacağı şeyler hissettirir. Sokaklar ise cinsellikle, kısıtlamalarla ama bir o kadar da arzuyla doludur. Filmin ikinci yarısında, on yıl sonra, Abdellah’ı Batı’da yaşayan Arap bir eşcinsel olarak gördüğümüzde, hayatın onu başka hassas dengelerle değiştirdiğini izliyoruz." (Filmden bir bölüm için tıklayınız.)

 

* Tam olarak bir uyarlama olmasa da, Clio Barnard’ın, Oscar Wilde’ın aynı adlı öyküsünden esinlenerek yazdığı ve yönettiği The Selfish Giant da bu seçkiye dahil edilebilir. Filmle ilgili şu ana kadar kulağımıza çok güzel şeyler geldi. !f’te kaçırılmaması gereken filmlerin başında geliyor, bizden söylemesi!

 

** Adı geçen filmlerin çoğunu görme şansım olmadığı için yazıdaki bazı bilgiler, özellikle filmlerin hikayeleri festivalin tanıtım kitapçığından alınmıştır.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.