Yolculuk, çoğu kez bir yere gidip gelmenin çok ötesindedir; öyle olmasına niyet etmeseniz dahi... Hareket halinde olmak ve etraftaki uyaranların her an yeni olması işin bir yanı; diğer bir yanı ise sadece yola çıkma ve yolda olma halinin getirdiği haletiruhiye. Ancak bu noktada sadece seyahat halinde olmaya odaklanmayı tercih ediyoruz, çünkü bu ayki kapak konumuz tam da bu konu üzerine: Edebiyat ile seyahatin, yolculuğun temas ettiği kavşaklar.
Seyahatin edebiyata nüfuz ettiği noktalara bazen gezen edebi kahramanlarda, bazen seyahatlerini kitaplaştıran edebiyatçılarda, bazen de yaşadığı muhite gezgin gözlükleriyle bakan kahramanlarda şahit oluyoruz. Dosya konumuzu hazırlayan Müge Karahan’ın da dediği gibi, diyar diyar gezen ve okuduğu romanların etkisiyle yola çıkan Don Quijote yola çıkma hikayelerinin en klasik, en bilinen örneği. “Türkçe edebiyatta da kahramanların, gezip görmek, eğlenip dinlenmek için seyahat etmenin yanı sıra bir zorunluluk nedeniyle yola çıktığına rastlarız,” diyor Karahan ve zorunluluk nedeniyle yola çıkan kahramanlara örnek olarak Çalıkuşu Feride’yi veriyor. Orhan Pamuk, Sait Faik ve Ahmet Hamdi’nin yazınında farklı veçheleriyle karşımıza çıkan yollar, haritalar, yolculuklara; bir kent gezentisi olan Aylak Adam’ıyla Yusuf Atılgan’a da değiniyor ama Bilge Karasu’da, “Gezdiren hikaye budur, gezinerek okunacak metin budur, gezinti budur,” diyecek kadar büyük bir mola veriyor: “Anlatıda önce yola çıkılır... Sonra gezi yerine varılır... Taş binalar, Ege’nin kekik kokusu, inciri, zeytin ağacı gölgeliği, koyun keçi melemesi, ayak yakan kumu, büyük şehrin bir canavara dönüştüğü şu günlerde Ahmet Hamdi’nin tasvir ettiği halinden çok uzakta olan Boğaz’ın akislerini bile kıskandıracak yakamozu... Huzur veren ama aynı zamanda yürek burkan bir hafiflik, göz yaşartan bir esinti, tanıdıklık, uzakta ama evde olma ya da evde ama uzakta olma... Yola çıkalım dedirtir Karasu’nun cümleleri. O taş binada uyutur sizi, sıcak ve yumuşak kumları ayağınıza getirir.”
Instagram’ın ve hashtag'lerin ötesi
Popüler kültürde nasıl ki kültür-sanat bir eğlence aracı olarak konumlanıyorsa, aynı mantalite ile, gezmek ve geziye/seyahate çıkmak da zevkli, kolay ve hafif bir eylem olarak görülüyor. Oysa Sait Faik ile adayı, Orhan Pamuk ile Kars’ı, Ahmet Hamdi ile Bursa’yı gezmek, kim ne derse desin, sadece kendini güçlü hissedenlerin kaldırabileceği ağır bir yük, hayatta Instagram’dan ve hashtag’lerden bir nebze daha derine inmek isteyenlerin çıkacağı uzun bir yolculuk. Çünkü edebiyat şemsiyesiyle gezmenin; edebiyat sponsorlu turizmin sunduğu yollar, hayalinizdekinden bile geniş çoğu zaman. Hayalin ötesine geçebilmek, beklenmediği buyur etmek de zor bir görev; hiç kimsenin hayal ettiği gibi gezemediği, gezmeyi dolu dolu hayal edemediği ya da gezince göreceklerini hayalleriyle sınırladığı bir dünyada...
* Görsel: Mert Tugen
Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?
Bu sorunun muhatabı olmak isterdim ama çok gezebilecek durumda olan biri değilim.
"Oysa Sait Faik ile adayı, Orhan Pamuk ile Kars’ı, Ahmet Hamdi ile Bursa’yı gezmek, kim ne derse desin, sadece kendini güçlü hissedenlerin kaldırabileceği ağır bir yük..."
Tam da burada yazı beni kendine hapsediyor. Adeta sadece bana yazılmış bir şiir gibi hissediyorum. Seviniyorum ; yüzümde çocukluktan kalma tebessüm.
Yeni yorum gönder