Cemal Süreya’nın “Bun” şiirini Marc Chagall’ın resimleri üstüne yazdığı söylenir. Fakat “Gözleri göz değil gözistan” dizesinin Chagall resminden çok Türkan Şoray’ı hatırlatmadığını kim söyleyebilir? Sultan’ı yazmayı düşününce aklıma ilk gelen şey, o dize oldu, sanki onun gözlerine yazılmıştı.
Türkan Şoray deyince göze ilk gözleri görünüyor, her şey gözlerinden doğru ‘cereyan ediyor’, gözlerinden seviliyor ve gözlerinden sevilmiyor. Herkesin Türkan Şoray’ın gözleriyle bir anısı var. ‘Türkan Şoray Kirpiği’ de var elbette, haroşo örgü modeline karşı onun kirpikleri adına bir örgü modeli yapılıyor. Ören Bayan reklamında da oynadı, markanın satışlarını artırdı.
“Türkan Şoray’ın Gözleri” şarkısının söz yazarı Mete Özgencil, beste:Derya Köroğlu, okuyan da Nükhet Duru, sıkı bir ekip: “Esmer salkım gibi/lütuf gibi /öksüz gibi gözler/san ki durur durur dargın dalı gözler/binbir laf bir bakışa nasıl sığmış öyle/sessiz yürürken siz biz tüteriz/an gelir dağılır o yüz an gelir avunur hemen/yaz gelir bize gülseniz o gözleriniz bir de siz/yaz gelir bize gelseniz o gözleriniz ve siz/asi ürkek Türkan Şoray”. Şiir gibi, hem şarkı hem de Sultan’ın gözleri de. Bazen de bir roman gibi. Bir Selim İleri anısı olunca, bu ‘melal’de saklı bir roman elbette vardır. İleri, Türkan Şoray’ı ilk kez 1960’larda Taksim’de Anıt’ın altında Meyhane Güzeli filminin çekiminde görür, kucağında bembeyaz, turuncu gagalı bir kaz tutmaktadır: “Kimseye bakmıyordu. Bana bakmıyordu. Yalnızca, gözlerinde siyah bir ateş. Bir an gözgöze geldiğimizi sandım. Sanıydı, ama bu sanıya yıllarca inandım.” Yakın dostu ve aralarında ‘sadece kalplerin kalplere değdiği bir aşk’ yaşanan Selim İleri, Türkan Sultan’ın o bakışını, ‘bana bakmadığı halde baktığını zannetmek, uzun süre içimde gelişen bir duyguydu’ diyor ve boşluğa selamlar verdiğini ekliyor, ki bu hususta asla yalnız değil.
50 yıldan fazladır, onun gözleriyle filmlerde, afişlerde, gazetelerde karşılaşan herkes Türkan Şoray’ın kendisine baktığını düşünür. O bizde böyle ‘güzel bir alıngınlak’ yarattı, vatan sathındaki hemen her hayranının gözünde, kalbinde, üstünde, hatırasında, gençliğinde duran bir bakışı vardır onun. Türkan Şoray ile Yüzyüze-Gözlerinden Bellidir adlı ‘tutku’ kitabında (acaba Türkan Şoray ile Gözgöze mi olsaydı?) Feridun Andaç, içimize işleyen bu büyük bakışı anlatır. O da çocukluğundan beri ‘siyah gözlerin izinde’ bir tutku yolculuğuna çıkmıştır. ‘Gözistan sultanı’nın siyah gözleri yüreğin penceresedir ve söylediklerinden daha çok şey anlatır: “O gözler ki; bin yılın yolcusu, yüz bin sözün sureti, nice ömrün neşe ve keder demlerinin tanığıydı. Baktın onlara. Uzağı yakın eden gülüşleri de tanıktı buna. Gelip geçenleri, yaşayıp gidenleri, saklı tutulanları, bağlanılanları, acıları, sevinçleri, hüzünleri, özlemleri, umutları, bekleyişleri gördün bir bir...’Sana bir sır vereceğim’ dercesine baktı.”
Hiçbirimize baktığından değil aslında, bizim ‘kolektif bir göz’ olup yıllardır ona baktığımızdan ve o yüzden de gözlerimizin mutlu olduğundandır bu. Gerçekte bizim baktığımız da bir hayaldir, Rüçhan Adlı’nın yanındayken de bir hayaldi. Evlilikdışı ilişkilere iyi gözle bakmayan toplum nedense o ilişkiyi onaylamıştı. Rüçhan Adlı sevgiliden çok ‘müşfik bir baba’yı temsil ediyordu çünkü, öyleyse bir tehlike yoktu, Türkan Şoray hala sevgilimizdi. Ne zaman ki hayal gerçek oldu, Cihan Ünal’la evlendi, işte o zaman fena kırıldık, fena bozulduk ve hiç yakıştıramadık! Ona hiç kimseyle evlenmemek yakışırdı!
Türkan Şoray’ın Anadolu’nun ya da Türkiye’nin yüzüdür ama, Anadolu’nun /Türkiye’nin gözü olduğunu da ekleyerek. Bizim ona tutkunluğumuzun, filmleriyle, imgesiyle, cinsellikle, aslında galiba gözleriyle de hiçbir ilgisi yok. O aslında onun üzerinden birbirimizi sevmemiz için yaratılmış bir hayaldi. Bunu anlamayanlar kimi kusurlar buluyorlar onda ve sessizliğinde. Sessizliğinde kusur bulunanlar şair diye sevilir bilirsiniz. Onda da ellerini ama en çok da gözlerini, bakışlarını nereye koyacağını bilememenin tedirginliği vardır. O yüzden hepimizin üstüne atar onları, o da bizim üstümüzden dünyayı, çiçekleri, ağaçları, hayvanları sevmektedir. Gözlerini hepimizden kaçırmaktadır, o esnada oluşan kırılma bizde onun hepimize baktığı güzel yanılsamasını uyandırmaktadır. Yoksa “gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu ağlardım” derdik, hiçbirimiz ağlamadığımıza göre, onun gözleri de henüz hiç kimseye değmemiş demektir!
Onun hiçbirimize aşık olacağı yok, ama aramızdan Hüseyin Alemdar gibi sinema aşığı şairler çıktı ve hepimizin yerine şu dizeleri yazdı “Türkan Şoray İçin Yedi Güzelleme”sinde: “aşk gibi biri gelip de ömrüme durdu/aşk gibi biri gülgün ve güldeste boyunlu/gözleri: Selvi Boylum Al Yazmalım/gözleri küçük Asya!gözleri gepgenç ömrüm!/.../İçimin nilüferleriydim, çok çocuk iki göz oldum, öldüm!”
IŞIK YÜZLÜ ÇOCUKLARIMIZ İÇİN…
“BİR ADIM” KAMPANYASINA ÇAĞRI!
Merhaba,
Ben Zonguldak’ın Ereğli ilçesine bağlı Ormanlı Belediyesi’nde bulunan Ormanlı Çok Programlı Lisesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapmaktayım. Görev yapmakta olduğum okula yeni atanmış olup okulun fiziki ve donanımsal imkânsızlıklardan ötürü yaşadığım birkaç zorluk hakkında sizlere bilgi verip sizden bir konuda yardım isteyeceğim.
Görev yaptığım okul, ilçe merkezine 25 km. uzaklıkta olup civardaki 15-20 köyden gelen öğ-renciler ile eğitim-öğretim sürdürülmektedir. Okul, barındırdığı kitapların sayısı ve niteliği olarak ol-dukça zayıf durumdadır. Ancak bu zayıf imkânlara rağmen gururla söyleyebilirim ki öğrencilerimin kitaplara ve okuma eylemine olan ilgileri son derece güçlüdür. Tamamı köylerden gelen bu öğrencilerin, bugüne kadar şahit oldukları yetersiz sosyo-kültürel deneyimlerinden istifade ederek, bu dezavantajı kullanarak içlerindeki eksik kalmış keşfetme duygularını okuyarak kazanmalarını, kitaplar ile yeni deneyimler yaşamalarını istiyorum. Öğretmenliğe başladığım tarihten itibaren yaptığım çalışma ve gözlemlerim neticesinde öğrencilerimde kitaba karşı büyük bir ilginin olduğunu fark etmiş bulunmaktayım. Ancak gerek yörenin gerek okulun gerekse öğrencilerin sahip olduğu kısıtlı maddi olanaklar nedeniyle kitap okuma eyleminde yeterli canlılığı sağlayamıyor, verim alamıyorum. Öyle ki Kitap Dostları Buluşması adıyla düzenlemeyi istediğim etkinliğin, öğrencilerimin ve okulumuzun yeterli sayıda kitaba sahip olmaması nedeniyle iptal edilmesi, benim ve öğrencilerim açısından üzüntü verici bir durum oluşturmuştur.
Her şeyin parayla ölçüldüğü dünyada, yüreği temiz zihinleri capcanlı öğrencilerimin bu adaletsiz ölçütün kurbanı olmalarını istemiyorum. Sırf kâğıt banknotları olmadığı için istediği kitabı okuyamayacak olan öğrencimin yaşadığı durumu ne vicdanıma anlatabiliyor ne de bu sistemi zerre kadar adaletli buluyorum. İnsanı; salt biyolojik bir canlı olmaktan çıkarıp onu diğer canlılardan farklı özelliklere sahip kılan, düşündüren, bilgilendiren, hayal dünyasını sınırsız kılan, yaşamayı öğreten, vicdan sahibi yapan, en önemlisi insanı insan yapan “kitaplara” ulaşabilmemiz, onlara dokunabilmemiz, her biri sırlı bir sandık olan sözcükleri aralayabilmemiz için illa ve tek şart olarak üzerinde resimler, sayılar ve renkler olan o kâğıda sahip olmamız mı gerekiyor? Öğrencilerimin iyi insan olma çabası, hayalleri, hatta sadece okuma eylemine olan ilgileri, kitaba sahip olmak için yeterli tek ölçüt olamaz mı? İlla ki resimli, yazılı, sayılı bir şeyler istiyorsanız şayet güzel resim yapabilen, şiir yazan ve yazmaya hevesli, matematiğe hayran, çok renkli düşleri olan nice öğrencim var. Sizce bunlar, kitap sahibi olmak için yeterli ölçütler olamaz mı?
Bir sene önce, hayalleri olan bir öğrenciydim; bugün ise hayalleri olan bir öğretmenim. Sadece hayal kurarak ve isteyerek hayatımızda iyi bir şeyler olabileceğini, bir şeylerin değişebileceğini öğrencilerime de göstermek, anlatmak ve bunu onlara da yaşatmak istiyorum. Ben onlar için bir adım attım ve siz okurlardan da bu adıma ortak olmanızı istiyorum. Okurların, okumak isteyenlerin halinden anlayacağını düşünüyor ve sizlerden sadece “kitap” istiyorum.
Köylerden gelen bu öğrencilerimin hayatlarında “kitap” ile bir fark yaratmak bugün en büyük hayalim. Net bir şekilde söyleyebilirim ki karşımda attığımız bir adıma karşı on adım gelecek istekli ve inançlı bir topluluk, genç bir kitle mevcuttur. Ünlü düşünürün dediği gibi: ”Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik, yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir.”
Bugün, bu güzel çocuklar için atılmış her adım, yarın bizlere inanıyorum ki fazlasıyla geri dö-necektir.
Onur UZUN
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Ormanlı Çok Programlı Lisesi
Ereğli/ZONGULDAK
Yeni yorum gönder