Tolstoy’un yolu, medeniyetten uzak, dünya tarihinden bihaber, bilgiye kapalı bir Çerkez köyüne düşmüş. Bu köyün halkı bile Abraham Lincoln’ü tanıyormuş ve Tolstoy’a, “düşmanlarını seven ve affeden” bu büyük adamı anlatması karşılığı köyün en değerli Arap atını armağan etmişler. Lincoln’ün hümanistliğini övmüş, gelecek nesiller için evrensel ve ilahi bir lider olacağını müjdelemiş büyük yazar.
Savaş ve Barış’ı bir “canavar” olarak tanımlayan Henry James’e katılmak gerek. Savaş ve Barış’ı okumuş olmak ne büyük bir zafer hissidir. Ya da bu aralar New York’a yolunuz düşerse, romanın sadece 70 sayfalık bir bölümünden uyarlama Natasha, Pierre & The Great Comet of 1812 isimli elektro-pop müzikalini izleyebilirsiniz. Tolstoy’u, bu çağın nesli için, tıpkı Lincoln gibi evrensel ve ilahi bir star ilan edebiliriz. Rus Amerikan politik-kültürel ilişkileri bu kadar basit olsa, başka bir dünyada yaşar mıydık?
Avrupa’nın kültürel ve edebi baskınlığı karşısında, Rus tarafı da Amerikan tarafı da kültür savaşlarına geleneğe hayran olan ötekiler olarak girer. Amerikan bakışında ülke keşfedilir ve ehlileştirilir, toprağın beyaz adama boyun eğmesi sağlanır, fırsatları sağılır, meydan okunur. Gelecek, bireysel mutluluğun peşinden koşulan bir bereket rüyası. Çünkü Amerika, geçmiş arkada bırakılarak varılmış bir son duraktır. Amerikan bakışı bir yenidoğan, büyütüp serpilmesi için uğraşılır. Rus bakışı ise sırtını düşman sayılan dünyaya ve kuşkulu geleceğe dönüp içe odaklanır. Geçmiş korunursa sonsuzluğa ulaşacağına inanan yaşlı, ermiş bir bakış. Ülke fiziksel ve tinsel bir sığınaktır. Rusya mutlak fedakarlık ve kendinden vazgeçme bekler. Rus içe bakışı sadece coğrafi değil manevidir de; ruhun, zihnin ve varoluşun en derin yerlerini görür.
Tolstoy ve Dostoyevski’nin, faydacı etiğin önce Rus toplumunu sonra Batı’yı baskısı altına alacağını hissetmenin ağırlığını yüklendiğini söyleyebiliriz. Siyaset öncesi toplumu bir arada tutan mit, ahlak ve vicdan sanatçının meselesi olsun isterler. Dostoyevski dünyayı güzelliğin kurtaracağına inanır. 19. yüzyılda Amerikan İç Savaşı ve köleliğin kaldırılması edebiyatta katartik bir etki yaratırken; 1861’de Rus serflerinin özgürleştirilmesi edebiyatın politikleşmesine yol açtı. Değişim için toplumsal gerçekçiliğin fayda getireceğine olan inanç her şeyi değiştirdi. Dostoyevski öldü, Tolstoy roman yazmayı bıraktı, gerçeği aramaya köye gitti.
Soğuk savaş edebiyatları
Stalin, yazarların insan ruhunun mühendisleri olduğunu söylemiş, çünkü ruh üretimi tank üretiminden daha önemli. CIA, stratejik propagandanın en büyük silahının kitaplar olduğuna karar vermiş. Gizliliği kaldırılan dokümanlardan öğreniyoruz ki, başta The Paris Review olmak üzere, saygın edebiyat dergileri CIA tarafından finanse edilmiş ve içerikleri belirlenmiş.
Boris Pasternak’ın Doktor Jivago romanı Sovyet Rusya’da yasaklandığında, Amerikalılar ortada büyük bir propaganda fırsatı görür. Epik bir roman olan Doktor Jivago, toplumsal gerçekçiliğe uygun bulunmamış, dini ve bireysel temaları Ekim ruhuna aykırı düşmüştür. Pasternak, edebiyatın devletin isteklerine uydurmayı kendine ihanet olarak görür. İnsanların değerlerinin politik görüşlerinden bağımsız olduğu fikri, bireyi feda eden Sovyet ideolojisine uymaz haliyle. 1958’de Nobel’i kazanmasında CIA’in rolünü tahmin etmek hayal gücünüze kalmış. Büyük bir bütçe ayrılır, roman çevrilir ve bütün Avrupa’da dağıtılır. Minyatür boyları basılır. Her cebe bir Pasternak. Hangi yazar romanı, bir propaganda broşürü olsun ister?
Soğuk Savaş, insanlığın güvendiği ahlak ve iyilik zemininin Auschwitz ve Hiroşima’da parçalanması sonrası, edebiyatın ölümle başa çıkmak ve yaşamak için yeni nedenler bulması süreci oldu aynı zamanda. İnsanlığın değersizleştirildiği dünyada mana arama süreci bildik edebi yaklaşımları işe yaramaz kıldı. Yüksek edebiyat tahtını popüler kitaplara, bilimkurgu ve casus romanlarına bıraktı. Yine de Amerikalı yazarlar, edebiyatın popülerleşmesi arkasındaki kuşkuculuğu iyi irdelediler. Anaakım popüler kültür, ucuz macera filmleri, televizyon, reklamlar, tüketimi destekleyen teknolojiler romanın ilgi alanına girdi. Roman etkisini sürdürmek ve halka ulaşmak istiyorsa, bu yeni tüketime dayalı kültür platformlarından faydalanmalıydı. 1962’deki Küba krizi, Thomas Pynchon’ın tabiriyle herkesi saf korkuyla yüz yüze getirdi, Soğuk Savaş retoriği komünizm korkusundan nükleer silah korkusuna dönüştü. Sovyet bilimkurgularında ise distopik bir gelecek değil, komünist bir ütopya anlatılıyordu.
Yasakların kalktığı zamanlar geldiğinde Ruslar yeni edebiyat istemediler, herkes eskileri okumakla meşguldü. Batı ise Platonov, Vasily Grossman, Sergey Dovlatov’u keşfetmekle meşguldü.
Güncel Rusça edebiyat
Bugün Putin Rusya’sı, edebiyatı Sovyet mantığında araçsallaştırma politikasını benimsemiş durumda. Sipariş edebiyat ve devlet şemsiyesi altında yazarlar yeniden gündemde. Amerikan okurunun Rus edebiyatından politik bir mesaj bekleme refleksi var Soğuk Savaş’ın sonucu olarak. Oysa güncel Rusça edebiyat pragmatik, eğlenmek ve kaçış isteyen okurun beklentisini önceleyen bir edebiyat: dedektif romanları, fantastik, distopik. Tolstoy bugün romanını basacak yayınevi bulamazdı espirisi yapılıyor. Bugün Rusya’da politik bir tavır almak yazar olmanın en önemli şartı. İngilizceye çevrilen yazarlar ise Putin karşıtlığını ön plana çıkarmış olanlar: Boris Akunin, Lyudmila Ulitskaya, Mikhail Shishkin, Viktor Pelevin, Vladimir Sorokin, Zakhar Prilepin.
Nitelikli romanların toplum üzerindeki ideolojik etkisi o kadar zayıf ki, sansüre ihtiyaç bile duyulmuyor! Tabii, televizyonlardan fışkıran ve kamusal alanı kaplayan iktidar öyküleminin yarattığı ortama sansür demezseniz. Rus Booker gibi edebiyat ödüllerine, Sovyet döneminden kalma “baş yazar”, “devlet yazarı” kavramını hatırlattığı için önem verilmiyor.
Svetlana Aleksiyeviç ve Bob Dylan’ın arka arkaya kazandığı Nobel Edebiyat Ödülü arasındaki yakınlık çok şey anlatıyor. Ödüllendirilen, Rusçanın ve İngilizcenin kulaktan kulağa, ağızdan ağıza yolculuğu bir bakıma. Aleksiyeviç’in Nobel’ini politik darbe olarak yorumlayan Rusya, kültür savaşlarını yeniden ısıtıyor. Aleksiyeviç’i, Sovyet hayal kırıklığına uğrayıp demokrasiye sığınan yazar rolüne iten bir Soğuk Savaş klişesi bu.
Rus göçmen yazarlar
Hayatının sonunda Putin’e dönen Soljenitsin, Amerikan siyasetinde Cumhuriyetçi kanadın ilham kaynağı Ayn Rand felsefesi ve süper kahraman muamelesi gören roman kahramanları Howard Roark ve John Galt tekrar ısıtılıp sofraya getirilecek gibi görünüyor.
Gary Shyteyngart’ın The Russian Debutante’s Handbook romanı, Amerikan edebiyatında bir alt tür başlattı. “Beet (Pancar) Kuşağı” deniyor. Rusya’da doğmuş, çocukken Amerika’ya göç etmiş, çift dilli yazarların anı-kurmaca karışımı kitaplarında patlama yaşanıyor; Lara Vapnyar, Ellen Litman, Anya Ulinich, Boris Fishman, Yelena Akhtiorskaya, Irina Reyn öne çıkıyor. Eski memlekete dair anlatılan, gerçekten çok nostaljiye dayalı hikayelerin bol okuru var. Yazarların kendileriyle, dilleriyle dalga geçmeleri, epik Rus edebiyatının ağırlığı altında gösterdikleri alçak gönüllülükle mizah duygusu yüksek romanlar. Onların gözünden Amerikan rüyasını okuyoruz aslında; Amerika’yı yaratan göçmenlik mitolojisine hizmet etmeye devam ettikleri için bu kadar kabul görüyorlar.
Görsel: Fatih Öztürk
Yeni yorum gönder