Farklı sanat dallarının aslında birbirlerinden ayrı düşünülemeyeceği; edebiyat, müzik, heykel vd. arasındaki ilişkilerin yaratıcılığı beslediği bilinir. Bu aynı zamanda, her bir sanat dalının kendi içinde kuvvetlenmesi demektir. Bunun en güncel kanıtının da Haziran 2018’de gerçekleştirilecek J. R. R. Tolkien sergisi olduğunu söyleyebiliriz.
Yüzüklerin Efendisi serisinin yazarı Tolkien, hepimizin bildiği gibi, aynı zamanda önemli bir dilbilimciydi, akademisyendi. Ayrıca bir sanatçıydı; yazdığı her bir eseri için çizimler de yapmıştı, haritalar çizmişti. Bu görsel çalışmalarının bir kısmını eserlerinde kullandığını biliyoruz; peki ya kendine sakladıkları? Tolkien’in ölümünden sonra, 1979’da, yazarın yıllar yılı profesörlük yaptığı Oxford Üniversitesi tüm çalışmalarını bir çatı altında toplayarak “Tolkien Arşivi” oluşturmuştu. İşte şimdi de Oxford’un yayınevi Bodleian Library, bu arşivden seçme çalışmaları Tolkien: The Maker of Middle Earth (Tolkien: Orta Dünyanın Yaratıcısı) başlıklı bir kitapta bir araya getireceğini açıkladı.
Söz konusu arşivin tüm dünyayla paylaşılması önemli olduğundan, yayınevi, Mayıs 2018’de yayımlanacağı açıklanan kitaba eşlik edecek bir sergi de düzenlemeye karar vermiş. Wisconsin Üniversitesi’nin Tolkien Arşivi’nden de parçalar ödünç alacak sergide birbirinden değerli illüstrasyonların yanı sıra orijinal Hobbit taslağı, Yüzüklerin Efendisi serisinin ve Silmarillion’un orijinal, özel tasarım kapaklı kopyaları, yazarın çocukluğundan ve öğrencilik yıllarından fotoğraflar ve üçboyutlu bir Orta Dünya haritası yer alacak. Dünyanın dört bir yanında şimdiden ilgi uyandıran sergi, uçsuz bucaksız edebiyat eserlerine bambaşka bir gerçekçilik katacak hiç kuşkusuz.
Oscar Wilde’ın hücresi
Tolkien sergisi, bir yazarın çalışmalarının sergilenmesine tek örnek değil elbette. Çıkış noktası olarak benzeri sergiler çeşitli ülkelerde yıllardır düzenleniyor. Ama bazı farklılıkları da beraberlerinde getirerek... Örneğin 2016’da gerçekleştirilen Oscar Wilde sergisi, Tolkien sergisinden bir hayli farklıydı. “Inside: Artists and Writers in Reading Prison” (İçeride: Sanatçılar ve Yazarlar Reading Hapishanesi’nde) adlı sergi, Wilde’ın mahkum hayatı sürdürdüğü iki yılda odaklanmıştı.
Oscar Wilde hapsedilmişti çünkü zamanında bir soyluyu, adını lekelediği gerekçesiyle dava etmişti. Söz konusu soylu kişi, mahkemede kendini savunurken, Willde’ın eşcinsel olduğunu iddia etmiş ve buna dair birtakım kanıtlar göstermişti. O zamanlar eşcinsellik yasadışı olduğundan açılan dava düşmüş ve Wilde bir anda kendisini yargılanan olarak bulmuştu. 2 yıl içeride yatmıştı. Hapiste olduğu ilk sene kitap okumasına ve yazmasına kesinlikle izin verilmemişti. Hatta günde 23 saat hücresinde tutulmuş ve diğer mahkumlarla konuşması yasaklanmıştı.
Eski hapishanedeki sergi, Wilde’ın hücresiyle başlıyordu. Boş tutulan hücreden sonra ziyaretçiler Wilde’ın tutsaklığını ikinci yılından itibaren okumasına izin verilen kitapların (Wordsworth’ün, Keats’in ve Hafız’ın eserlerinin) sergilendiği hücreleri ziyaret edebiliyordu. Bunu takiben kendilerini Patti Smith ve Colm Tóibín ile aynı odada buluyorlardı. Smith ve Tóibín, bulundukları hücrede, Wilde’ın o zamanki sevgilisi Lord Alfred Douglas’a yazdığı elli bin kelimelik –hem bir sanatçı hem de kendi deyişiyle bir provakatör olarak hayatını anlatan– mektuptan okumalar yapıyorlardı. Smith ve Tóibín’in okumaları her gün 5-6 saatlerini alıyordu. Eski politik mahkum ve ünlü Çinli sanatçı Ai Weiwei’e göre sergi, yalnızca Wilde’ın etrafında dönmedi. Ziyaretçiler sergide Nan Goldin, Marlene Dumas ve Ragnar Kjartansson gibi bir şekilde hapse girmiş sanatçıların eserlerini ya da hayatlarını anlatan parçalarla da karşılaştı. Sergi bu isimlerin hayat hikayelerini bütünlüklü olarak ele almasa da, hayatlarının bu karanlık dönemlerinin, eser ve yaşamlarını nasıl etkilediğini etkileyici bir şekilde göstermiş oldu.
Güneşe Saldırmak
Akıllarda yer eden bir başka sergi de, 2014 tarihli Marquis de Sade sergisi. Sade’ın ölümünün 200. yılı anısına, Paris’teki Orsay Müzesi’nde gerçekleşen sergi, ismini Sade’ın Sodom’un 120 Günü eserinin bir dizesinden alıyordu: “Attaquer le Soleil” (Güneşe Saldırmak). Serginin amacı, Sade’ın çalışmalarını sergilemek değil, bu çalışmaların Fransız sanatını nasıl etkilediğine ışık tutmaktı aslında. Bu yüzden sergide Sade’ın neredeyse hiçbir eserine yer verilmedi. Bunun yerine, eserlerindeki şehvet ve şiddetin Fransız sanat dünyasının içine nasıl işlediğini gösterecek birbirinden farklı çalışmalar sergilendi. Victor Fleming’in Dr. Jekyll ve Bay Hyde’ı ve Luis Buñuel’in El’i gibi filmlerden parçalardan; Gustave Moreau, Delacroix ve Picasso gibi sanatçıların tablolarından; Antonio Serantoni’nin anatomik resimleriyle kaplı bir odadan ve Man Ray, William Seabrook gibi sanatçıların fotoğraflarından oluşuyordu. Her biri “tahrik edici” olarak tanımlanabilecek bu çalışmalar, hem tek bir yaratıcı dehanın bunca sanatçıyı nasıl etkileyebileceğinin hem de farklı sanat dallarının birbirlerini nasıl besleyebileceklerinin örneğiydi.
Yeni yorum gönder